Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: YAHUDİ DÜNYASINDA ROMA EGEMENLİĞİ - 3  (Okunma sayısı 3630 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 10, 2010, 02:38:06 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

   

   
   
   
   Vespasianus, 67 yılında Yahudi direnişini kırarak İsrail’in kuzeyinde ilerledi. Bazı kentler savaşmadan teslim oldu; bazıları ise sonuna kadar savaştı.
   
   Bunların en ilginçlerinden biri Golan Tepeleri’ndeki Gamla kenti ile ilgili olanıdır. İsrail’de yıkılan birçok kentin aksine; Gamla hiç kimse tarafından yeniden inşa edilmemiş, tam 1900 yıl boyunca kumlar altında kalmıştır. Bu nedenle günümüzde Gamla, dünyada en iyi korunmuş Roma savaş alanlarından biri olarak kabul ediliyor. Romalılar 4 bin kadar Yahudiyi öldürerek Gamla’yı yerle bir etmişti. Geriye kalan 5 bin kadar Gamlalı, Romalılar tarafından vahşice katledilmeyi beklemektense, kenti çevreleyen uçurumlardan ölüme uçmuşlardı.
   
   Savaşın orta yerinde önce İmparator Neron, sonra da ardılı Galba saray entrikaları sonucunda öldürüldü. Roma’da taht kavgaları başladı. Ordu, Vespasianus’u imparator ilan etti. Kudüs’ü kuşatan lejyonların yönetimini oğlu Titus’a devreden Vespasianus, Roma’ya döndü.
   
   Kuşatılan Kudüs’te açlık, susuzluk, ihanetler ve ardından da iç savaş baş gösterdi. Kudüs surlarını ve Antonia kalesini ele geçiren Roma lejyonları, yapımını Herodes’in başlatmış olduğu son tapınağı da ele geçirmek isteyince, büyük bir direnişle karşılaştı. Böylece Romalıların kenti tam olarak ele geçirmesi 6 ay kadar süren bir savaş sonucunda gerçekleşti.
   
Romalı tarihçi Deo Cassius bu savaşı şöyle aktarır: “Surda makineler yardımıyla bir yarık açıldığı halde kent hemen ele geçirilemedi. Aksine savunucular gedikten girmeye çalışan çok sayıda Romalıyı öldürdü; yakınlardaki binaları ateşe vererek Romalıların ilerlemesini durdurmaya çalıştılar. Askerler batıl inançları yüzünden hemen içeri dalmadı ama sonunda Titus’un zorlamasıyla kente girdiler. O zaman Yahudiler kendilerini öncekinden çok daha canhıraşça savundu; Bet- Amikdaş’ın yakınında çarpışmak ve savunması uğruna can vermek ender bir şansmışçasına...”

Romalılar kenti ele geçirirken, bir yandan da korkunç bir kıyım yapıldı. Bunu kanıtlayan kazılardan biri, bugün eski Kudüs’te ziyarete açık olan “Yanmış Ev”dir. Burada evinin girişinde ölmüş bir kadının, elinde hâlâ bir mızrak tutan kolunun iskelet halindeki kalıntısı bulunmuştur.

Titus, tapınağın yerle bir edilmesini buyurmuştu. Tarih, İbranî takvimine göre 9 Av idi. İlginçtir ki, Kudüs’teki ilk tapınağın yıkıldığı tarihle aynı… Romalı tarihçi Deo Cassius bu olayı da şöyle anlatır: “Halk aşağıda avluda, bilgeler merdivenlerde, koenler ise Bet Amikdaş’ın içinde toplanmıştı. Çok daha kuvvetli bir güce karşı dövüşen bir avuç insan oldukları halde, Bet Amikdaş’ın bir bölümü ateşe verilinceye kadar onu ele geçirilemediler. Ölümü isteyerek karşılıyor, kendilerini Romalıların kılıçlarının üzerine atıyor, kimileri birbirini öldürüyor, başkaları kendi yaşamına son veriyor, daha başkaları ise alevlere atlıyordu. Herkese bu, özellikle de Bet Amikdaş’la birlikte can verenlere yıkım gibi değil, zafer ve kurtuluş gibi görünüyordu...”

Çevrede kuşatmadan sonra ayakta kalan ne kadar ağaç varsa kesildi ve tapınak yapılarını tümüyle yakmak için dev bir ateş hazırlandı. Yangından çıkan yoğun sıcaklık, kireçtaşının genleşmesine ve mısır gibi patlamasına yol açıyordu. Görkemli tapınak bir gün içinde moloz yığını haline geldi.

   Eleazar ben Simon ve Simeon ben Giora gibi aşırı milliyetçi kişiler, Kudüs’ü Titus’a karşı kanları pahasına savunurken; halk, -kuşkusuz içlerinde anımsanmayacak kadar Hıristiyan inançlısı da vardı- savaşı âdeta seyrediyordu. Fakat Kudüs düşünce, olan gene de halka oldu. Köle olarak satıldılar ve Caesarea, Antiochus, Roma gibi kentlerde aslanların ya da gladyatörlerin önüne atıldılar.
   
   Hisarda bir garnizon bırakan Titus, yalnızca tapınağın değil, kentin tümüyle yıkılmasını buyurdu. 24 Ekim’deki doğum gününü, Caesarea kentinde, Yahudi tutsakların arenada aslanlara yem edilişi ve gladyatörlerce katledilişini izleyerek kutladı.
   
   Anlatıldığına göre Titus, tapınağın üç ana duvarını yıktırırken dördüncü duvarının yıkılmasına, «Sonraki kuşaklar nasıl bir zafer kazandığımızı gözlerinde daha iyi canlandırabilsin.» diyerek engel olmuş. Günümüzde Kudüs’teki Ağlama Duvarı’nın işte bu dördüncü duvar olduğu söylenir. Kimi Yahudiler ise onun ta ilk tapınaktan kalma olduğuna inanır.

Romalılar, tapınağı ateşe vermeden önce içinde değerli ne varsa aldı. Paha biçilmeyen sanat eserlerini Roma’ya götürmek için bir grup Yahudi tutsak koşum takımlarına bağlandı. İmparatorluk unvanını babasıyla paylaşan Titus, Roma’nın Forum Meydanı’nda görkemli bir geçit töreni ile karşılandı. Elde edilen değerli ganimetler ve tutsaklar, halkın alkışları arasında bu geçite katıldı.

Titus, Roma’ya, kazandığı zaferin anısı olarak kocaman bir tak yaptırdı. Yahudi tutsakların ve ele geçirilen kutsal eşyanın, örneğin tapınaktan çıkarılan som altından yapılmış yedi kollu kutsal şamdanın resimleri taşların üstüne işlendi. Titus, tapınaktaki “Kutsalların Kutsalı” denilen yeri örten perdeye ve kutsal yazıların bir bölümüne, sarayında muhafaza etmek üzere el koydu. (Bunun resmini “Yedi Kollu Şamdan” adlı bir diğer dizi yazımın bir bölümünde vermiştim.)

Bir de yakın tarihten bir olay: Yahudilerin asla Titus takınon altından geçmemesi, Roma Yahudi topluluğunun bir geleneği olmuştu. 14 Mayıs 1948 gününde ise, İsrail devletinin kuruluşu ilan edildiğinde, Roma Yahudileri görkemli bir geçit töreni düzenleyerek bu takın altından yürüdü. İtalyanlara ve tüm dünyaya, «Roma gitti, biz hâlâ buradayız. Zafer bizimdir.» biçiminde bir mesaj vermek istemişlerdi.

Kudüs’teki son tapınağın da yıkılışı, kuşkusuz Yahudi tarihindeki en önemli, en üzücü olaylardan biridir. Uzunca süre, Tanrı’nın Yahudilerden uzaklaştığının bir işareti olarak yorumlandı. Yahudiler, “ebedi bir ulus” olacakları sözüne uygun olarak hayatta kaldı ama tapınak ayakta iken Tanrı ile aralarında kurulan özel ilişki artık sona ermişti.

Herodes tarafından ayrıca yaptırılan Herodium ile Masareus adlı kaleler de ele geçirildi ama bu arada Masada Kalesi tam üç yıl direndi. Kalenin savunmasını önceleri Galileli Judah’ın oğlu Menahem, o öldürülünce de yeğeni Eleazar ben Yair üstlenmişti. Eleazar ben Yair komutasındaki asker ve siviller, 440 metre yükseklikteki bir dağ platosu üzerinde kurulmuş olan bu kalede Romalıların eline geçmektense ölümü yeğledi. Yahudi inancına aykırı da olsa, topluca intihar ettiler.

Tarihçi Flavius Josephus, bu ayaklanmanın ve Kudüs’teki üçüncü tapınağın yıkılmasının ayrıntılı açıklamasını, “Yahudi Savaşları” adlı kitabında yazmıştır. 74 yılında Romalılara karşı hâlâ direnmekte olan Masada Kalesi kuşatmasının da ayrıntılarına da değinmiştir. Josephus’un anlatısına göre Romalılar, 15 Nisan gecesi genel bir saldırı başlatır. Kadın-erkek-çocuk 960 kişi, Romalıların eline geçmektense intiharı yeğler. Önce her aile babası kendi aile bireylerini, sonra da ayrılan 10 kişi arta kalan erkekleri öldürür. Kura ile seçilen kişi, kendisi dışındaki 9 kişiyi öldürdükten sonra kılıcının üstüne atlayarak intihar eder. Sabahleyin kaleye giren Romalı askerler arasında Josephus Flavius da vardır. Koca kaleden sağ olarak ikisi çocuk, biri kadın olmak üzere yalnızca üç kişi kurtulmuştur. Kalenin sinagogunda bulunan kutsal yazmalar ile papirüsler, savunmacıların dinlerine son derece bağlı Yahudi inançlıları olduğunun da bir göstergesidir ama Tevrat’ta yasaklanmasına karşın kendilerini öldürmüşlerdir.

Günümüzün İsrail devleti için Masada, Romalılar tarafından tutsak alınmak ya da öldürülmektense, özgür bir kişi olarak ölmeyi yeğleyen eden Yahudilerin simgesidir. Yakın zamanlara kadar İsrail askerleri yemin etmek için Masada’ya çıkar, dağdan «Masada bir daha düşmeyecek.» diye bağırır ve yankıyı dinlerdi. O dönemlerde yaşayan Yahudi bilgeler, tapınağı savunan Simeon bar Giora ile, Masada Kalesi’ni savunan Eleazar ben Yair’in Mesih olduklarını da öne sürmüştür.

   Kudüs’ün düşmesi, Yahudilerin dinlerinden vazgeçmelerine hiç de neden olmamıştı. Aksine dinlerine daha sıkıca bağlanmalarına, buna paralel olarak da antisemitik eylemlerin artmasına yol açtı.
   
   3. yüzyılın Helen yazarlarından, “Atinalı” diye tanınan 2. Philostratus, “Vita Apollonia” adlı yapıtında, Yahudiyeli Helen’in Konsül Titus’a bir zafer çelengi sunması üzerine, onun şöyle diyerek çelengi reddettiğini yazar:  «Tanrıların bile terk ettiği bir ulusa galip gelmek, önemli bir zafer değildir.» Çok kararlı bir düşmana karşı zorlu bir savaş yaşamış deneyimli bir komutanın ağzından çıkan bu sözlerin gerçeği yansıttığı pek inandırıcı görülmüyorsa da; bu tür yazılar, Yahudi sevmez nitelikli görüşlerin o dönemde bile nerelere vardığını gösterir.





Filistinli Yahudilerin bağımsız bir ulus olma umudu, Kudüs ve Masada’nın düşmesiyle sona ermedi. Özetle anlattığım bu olaylardan yaklaşık 60 yıl sonra, Haham Akiva’nın vaat edilmiş Mesih olarak ilan ettiği Simeon bar Kohba’nın önderliğinde, Romalılara karşı ikinci bir ayaklanma başladı. Tarihte “Bar Kohba İsyanı” olarak anılmış bu olaya ise izleyen bölümde değinmek niyetindeyim.




   
   
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
43 Yanıt
32838 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 30, 2007, 11:06:15 ös
Gönderen: shemuel
8 Yanıt
4566 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2007, 03:09:14 ös
Gönderen: Hamlet
YAHUDİ HAZARLAR

Başlatan shemuel « 1 2 3 4 » Yahudiler

36 Yanıt
26180 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 10, 2008, 12:14:50 öö
Gönderen: blossom
2 Yanıt
8621 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2007, 09:59:57 ös
Gönderen: shemuel
3 Yanıt
9358 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 24, 2009, 10:20:10 ös
Gönderen: degas
2 Yanıt
16417 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2013, 11:56:06 ös
Gönderen: NOSAM33
1 Yanıt
3731 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2010, 02:08:13 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2453 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 08, 2010, 06:21:37 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3375 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 11, 2010, 04:22:20 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
7997 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 13, 2012, 11:36:59 öö
Gönderen: gnothi