Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Necip Fazil"dan Erdogan" islami genclik  (Okunma sayısı 4414 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 04, 2012, 06:53:08 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

'Dindar gençlik' yetiştirdik, yetiştiriyoruz, yetiştireceğiz!



"Üstad" Necip Fazıl Kısakürek'in sağ tarafındaki kişi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül

Tayyip Erdoğan'ın "Dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz" sözleri akıllara Erdoğan'ı da "yetiştiren" geleneği akıllara getirirken, devletin başta Diyanet olmak üzere zaten kollarını bu görev için çoktan sıvadığı görülüyor.

Türkiye'de islamcı düşüncenin her dönem üzerinde hassas olduğu bir başlık gençlik. Hassasiyette, Türkiye tarihinde sağın, devrimci gençlik hareketleri karşısında yaşadığı sıkışmanın yarattığı kaygının payı olsa da İslamcı ideolojinin tasavvur ettiği ülke ve dünyanın kurulmasında gençliğe biçtiği misyon ve gençliğin ne şekilde yetiştirileceği sorusuna verilen önem de üzerinden atlanılmaması gereken bir nokta. Birçok başlıkta birbirinden oldukça farklılaşan dinci örgütlenmelerin en temel ortak noktalarının gençliğe verdikleri önem olması bunun en büyük kanıtı.
 
Bu anlamda Tayyip Erdoğan'ın sözleri de Kılıçdaroğlu'na verilen bir cevabın ötesinde anlamlar içeriyor. Tayyip Erdoğan kendisini de "yetiştiren" geleneğin bugünkü temsilcisi olarak asli görevlerinden birini dile getiriyor. Ne "Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz" sözlerini ilk Erdoğan dile getirdi, ne de bu görev Erdoğan'ın aklına yeni gelmiş durumda. Ortada yüz yıllık bir "davanın", devletin tüm olanaklarını kullanarak daha da güçlü bir kuşatmayı hedeflemesi var.

Tayyip Erdoğan "nasıl bir gençlik yetiştirileceğini" kimden öğrendi?
 Necip Fazıl Kısakürek, islamcılık ve gençlik denildiğinde ilk akla gelen isimlerden birisi. Zira bugün başta Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül olmak üzere AKP kurmaylarının önemli bir kısmı gençliğinde Necip Fazıl'ın "talebesi" durumundalar ve onun öğrettikleriyle "yetişen" isimler. Bugün AKP'nin gençliğe bakışında Necip Fazıl'dan öğrendiklerinin önemli bir payı var. Necip Fazıl ise gençliğe verdiği önemle ayrıca göze batan bir isim. Zira istediği gibi bir nesil yetiştirmeyi ana misyonlarından biri olarak gören ve "İslâm inkılâbının, ruhunu dökeceği kalıp gençliktir" diyen Fazıl, bunu şu şekilde dile getiriyor:
 

"Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım."
 
Fazıl'ın bu konuşmayı, katılımcıları arasında Tayyip Erdoğan'ın bulunduğu hatta Erdoğan'ın bir de şiir okuyup Fazıl'ı takdim ettiği bir gecede dile getirmesi, gençliği dinsellikle kuşatma misyonundaki sürekliliği gözler önüne seriyor. Zaten Fazıl, konuşmanın sonunda "davayı" miras olarak bıraktığını da dile getiriyor.

Necip Fazıl'ın bu konuşması, "Nasıl bir gençlik" adını taşıyor. Konuşmayı "Gençliğe hitabe" olarak adlandıranlar da var. Fazıl konuşmasında "dindar gençliğin" meziyetlerini bir bir sıralıyor:
 
Halka inanmayan gençlik
 Fazıl'ın gençliğinin en önde gelen meziyeti halka inanmaması. Günümüzde "milli irade sevdalısı" olan AKP'liler Fazıl'ın şu düsturu ile "yetişti":
 

"Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik."
 
Müslüman olmayanları lağım faresi olarak gören gençlik
 Fazıl, gençlerinin özelliklerinden birisini ise, İslam Peygamberi'ine "düşman" olanların lağım farelerine denk bir muameleye tabii tutmaları olarak belirtiyor:


"Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik."
 
Osmanlı hayranı, cumhuriyet düşmanı bir gençlik
 Fazıl konuşmasında gençlerin, ülke tarihinin son 7 yüzyılını 4 devreye ayırmasını ve o şekilde "bellemesini" istiyor. Buna göre, ilk devre "Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet" devresi iken son ve cumhuriyet dönemini kapsayan devre ise, "İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet" olunan devre. Fazıl ilk devreyi "yükseltici aşk", cumhuriyeti kapsayan dönemi ise "öldürücü küfür" sıfatıyla niteliyor.
 
Yetişenler, yetiştiriyor
 12 Eylül, İslamcı ideolojinin altın çağını başlatıyor. Ülkede her alanda bir gericileşme yaşanırken bu kuşatmadan en büyük paylardan birini de gençlik alıyor. Öyle ki, 12 Eylül'den 90'ların sonuna, AKP iktidarına sayılı zaman kala gençliği dinsellikle kuşatan kurumlar mantar gibi çoğalıyor.
 Mustafa Peköz'ün Nisan 2009'da Kalkedon Yayınevi'nden çıkan İslami Cumhuriyete Doğru kitabında verdiği rakamlar bunun kanıtı niteliğinde,
 Peköz şöyle yazıyor:
 

"Sorunun kavranması için somut rakamlar sunarak, islami hareketin gençlik içerisindeki yönelimini ortaya koyalım. İslami hareketin açtığı anaokullarında yaklaşık olarak 25 bin çocuk okumakta iken 326 özel ilkokulda okuyan öğrenci sayısı da 150 bindir. İmam Hatip Liseleri'nin lise ve ortaokul bölümleri dahil olmak üzere, bugüne kadar buralarda eğitim gören öğrenci sayısı 1. 663. 279'dur. Mezun olan kişi sayısı ise 897.783'tür."
 
Kuran kursları da "dindar nesil yetiştirmek" konusunda önemli kurumlardan birisi. Peköz, kitabında bu konu hakkında da rakamlar veriyor:
 

"Genel olarak şehirlerde devlet denetimli Kuran kurslarında 107.280'i kız öğrenci ve 49.553'ü erkek öğrenci olmak üzere toplam olarak 157.333 öğrenci bu kurslara devam etmektedir. Hafız olmayı başaran öğrenci sayısı 15. 796'dır. Kuran'ı okumuş öğrenci sayısı ise 118.476'dır. Şehirlerin merkezinde yazın camilerde kuran kurslarına giden erkek öğrenci sayısı 306.560, kız öğrenci sayısı 324.148'dir. Akşam kuran kurslarına giden erkek öğrenci sayısı 17. 967, kız öğrenci sayısı 4.553'tür."
 
Şehirler dışında kasabalara ait Peköz'ün aktardığı rakamlar ise şöyle:
 

"Bu durum kasabalarda ele alındığında erkek öğrenci sayısı 301.479, kız öğrenci sayısı 276.140'tır. Akşam Kuran kurslarına giden erkek öğrenci sayısı 17.976, kız öğrenci sayısı 2.036'dır."
 
Peköz'ün Kuran kurslarına dair sunduğu rakamların bir bölümü, Mustafa Öcal'ın İmam Hatip Liseleri ve İlköğretim Okulları adını taşıyan 1998'de basılmış kitabından, bir bölümü ise Eğitim-Sen'in Türkiye'de Din Eğitimi adını taşıyan 1997 tarihli raporu ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın 1996 tarihli bir raporundan derleniyor. Yani rakamların 1996 ile 1998 arasını kapsadığı düşünülecek olursa bugün, gelinen noktanın çok daha ürkütücü olduğu aşikar.
 
Diyanet'in 2012-2016 strateji raporu: Durmak yok, yola devam!
 Tayyip Erdoğan "Dindar bir gençlik yetiştireceğiz diye dursun yukarıda sıralanan rakamları yetersiz bulan Diyanet, Erdoğan'ın sözleri doğrultusunda kolları sıvadı bile. Diyanet'in 2012-2016 Strateji Planı, gençler ile ilgili de yeni hazırlıklar içerisinde olduğunu gösteriyor. Gençleri, Umre'ye götürmek için MEB ile işbirliği içerisinde olan Diyanet, önümüzdeki dönem gençlerin Umre hizmetinden yararlanması hizmetini geliştireceğini "müjdeliyor." Diyanet, "ahlaki yozlaşmayı önlemek" amacıyla da bir dizi hedef belirlemiş. Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversitelerle işbirliği yapılarak Diyanet, "ahlaki problemlerin sebep ve sonuçları" hakkında konferans, panel, seminer düzenleyecek. Gençler için "roman serisi" çıkaracak olan Diyanet, çocuklara yönelik çizgi filmler de hazırlayacak. Bu amaçla süreli bir yayın da kurumun hedefleri arasında. Kendisine yeni bir kampüs inşa etmeyi de planlayan Diyanet, kampüste eğitim merkezinin yanı sıra kreş ve kütüphane bulunması da hedefliyor.
 
Cumhuriyet'ten Fikret Kozok'un haberine göre, hükümet Diyanet’in projeleri için 5 yılda 1 milyar TL harcayacak. Rapora göre Diyanet, 2012-2016 yılları arasında çocuklardan yaşlılara, camilerden cezaevlerine kadar birçok kesime ve gruba yönelik çalışmalar yapacak. Bu kapsamda Diyanet tarafından yurtiçinde düzenlenen konferans sempozyum ve benzeri faaliyetlere katılan kişi sayısının 2012’den 2016’ya kadar 200 bin kişi arttırılarak 450 bin kişiye ulaştırılması hedefleniyor. Bu yıl için cezaevleri, huzurevleri, yetiştirme yurtları ve hastanelerde kalan 160 bin kişiye hizmet götüren Diyanet, 5 yıl sonra bu rakamı da 400 bine çıkarmayı öngörüyor.
 
Toplam 105 altında toplanan bu eylem planını uygulamak için devlet, elini cebine atacak. “Din hizmetlerini toplumun tüm kesimlerine ulaştırmak ve etkinliğini arttırmak” ana başlığı için 2017’ye kadar tam 575 milyon 352 bin TL harcanacak. Diyanet, toplumsal sorunların çözümünde etkin rol alabilmek için de aynı dönemde 52 milyon 608 bin TL’lik bir bütçe kullanacak. Strateji planının hemen hemen en önemli konuları arasında yer alan “ahlaki yozlaşmayı önlemek” için de 42 milyon TL harcanacak.
 
(soL- Haber Merkezi)

Fotografta vardi ama cikmadi, isteyen portala girip bakabilair.
Saygilarimla


Şubat 06, 2012, 12:19:49 öö
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

İslamı fizik ilmine benzetirsek: fizik ilminden faydalanılarak insanlığı yok edebilecek ölçüde atom bombası icad edilebilir, benzer şekilde de islam cahil insanların beyninde radikalize edilerek terörist bir oluşum yaratılabilir. Fizik ilminin bir suçu günahı olamayacağı gibi islamın da bir suçu olamaz. Ülkemizin geneline yakını islama inandığı için islamı yok edebilmek mümkün değildir bu denenmiş fakat başarı elde edilememiştir, şu an için bunun tekrar denenmesi halinde bu rejim için intihar olur hatta libya suriye gibi kargaşalar bizdeki kargaşa karşısında yerel kalır yani bunun israilin bile sonu olabileceğini düşünüyorum. Aynı zamanda bu iç kargaşadan faydalanarak ABD vb. ülkeler ülke yönetimine zorla el koyabilirler. Her iki ihtimalde de gayet rahat yaşam süren rejim hem refah yaşam stilinden hem de canlarından olacaklardır.  İki arada kalan rejim ister istemez müslümanları kontrol altında tutma zorunda kalmıştır bunun adına da diyanet işleri başkanlığı, arapça her dökümanın yasaklanması, başörtüsü yasağı, şapka kanunuyla sarığın yasaklanması ve sarık takanların asılması veya uzaklara sürülmesi, Necip Fazıl gibi kafası çalışan dindar insanların radikalize islama karşı fikir mücadelesinde olumlu yönde kulllanılabilecek iken  hapishanelerde çürütülmesi vb. şeklinde dikta içeren sosyal operasyonlar yapılmıştır.

Tüm bu baskıcı çalışmaların neticesi umulduğu gibi olmadığı için ve baskılar neticesinde cahil beyne sahip müslüman çoğunluğun radikalize edilme ihtimaliyle karşı karşıya kalan rejimin paranoyalarının nedeni de aslında kendi diktalarından dolayı cahilleşen halktır diye düşünüyorum.

Tüm olumsuz ihtimallere karşı yaşanılanlar o kadar da olumsuz durmuyor. Yani ülkemizde yaşayan Türk erkeğinin Alman kızlarla evliliğinin neden yürümediğini araştıran Alman psikologların nedenin aşırı strese ve probleme dayalı bir yaşamdan sıfır problemli bir yaşama adapte olamayış şeklinde bir tanı koymaları aklıma geliyor. Ülkemiz problemlerinin üstesinden gelince bazı insanlar sağcısıyla solcusuyla faşistiyle demokratıyla her kesim psikolojik travma yaşıyor gibi duruyor.

Saygılarımla.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
26 Yanıt
21491 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 20, 2013, 12:35:15 ös
Gönderen: GOASISG
9 Yanıt
21056 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 16, 2011, 11:16:33 ös
Gönderen: AMON RA
19 Yanıt
14952 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 08, 2012, 09:45:54 ös
Gönderen: smyrnali
36 Yanıt
23830 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 23, 2012, 10:20:17 öö
Gönderen: Masor1976
49 Yanıt
30217 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 29, 2014, 11:29:47 öö
Gönderen: ABCDEF
15 Yanıt
13247 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2015, 01:28:57 ös
Gönderen: _SplendouR_
8 Yanıt
9894 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 09, 2018, 12:28:29 öö
Gönderen: Tık-Tik-Tak
0 Yanıt
4573 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2010, 02:58:20 ös
Gönderen: karahan
11 Yanıt
13662 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 12, 2014, 04:25:08 öö
Gönderen: resurrected
11 Yanıt
4881 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 12, 2011, 07:50:05 ös
Gönderen: NOSAM33