Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: PSİKANALİZ VE DİN  (Okunma sayısı 2207 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 14, 2007, 08:58:22 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

1859’da Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayınlandığında, Freud henüz üç yaşındaydı. Her ikisi de Batı’nın yaşam tarzında, inançlarında ve yönetim şeklinde etkin ve öncü isimler oldular. Onlar, XX. yüzyılda Batı’yı etkileyen yeni bilimsel anlayışa ivme kazandırmada tüm diğer bilim adamlarından daha etkiliydiler. İnsan diğer varlıklardan üstün görülmesi nedeniyle, 1850’li yıllara varıncaya kadar bilimsel araştırmanın objesi olarak görülmedi. Fakat Freud ve Darwin, insanı doğal araştırmanın objesi olması gereken bir “tür” olarak gördüler ve onu bilimsel metotlarla incelemeye tâbi tuttular. Onların araştırmaları, bilimin ruhunu belirleyecek olan bilim adamlarının mantalitelerini değiştirecek kadar etkili oldu. Modern Batı kültürü, Darwin ve Freud’un mirasından yararlanmakla birlikte bazı olumsuzluklarından da kaçınamadı.

Kişiliğin doğası üzerine bir teori olan ve belirli hastalıkların tedavisinde yöntem olarak kullanılmaya başlayan psikanaliz, bilim adamlarının yönelimlerinde etkili oldu. Bu alandaki çalışmaların çoğu, din üzerinde gerçekleştirildi. Bizzat Freud, din üzerine kitap ve makaleler yazdı. Böylece ondan sonra gelenlerin de dinden bahsetmeleri kaçınılmaz oldu. Onların yorumları, hem olumlu hem de olumsuz etkilere yol açtı. Bu nedenle söz konusu yorumların da, dikkatlice incelenmesi gerekmektedir.

Psikanalizin Öncü Şahsiyetleri
Hollandalı bir otorite olan Heije Faber, psikanalizi iki döneme ayırır.[1] Ona göre ilk dönem, psikanalizin iki üstadı olan Freud ve Jung’un ölümüyle son bulmuştur. Bunlar dinin kişilik gelişimi bağlamında incelenmesine açık kapı bıraktılar ve kendilerinden sonrakilere örnek olacak çalışmalar yaptılar. İkinci dönem, psikanalizin yeni oluşum dönemidir. Bu dönem, Freud ve Jung henüz hayatta iken başladı. Her ne kadar psikanaliz bu evrede kargaşa ve kopukluklar yaşasa da, zamanla kendi tarzını yakaladı ve böylece klinik psikolojiye olan ilgi arttı. Birinci dönemin üstatları olan Freud ve Jung’u burada kısaca ele almamız, ikinci dönemi daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

1. Sigmund Freud: Bir Yanılsama Olarak Din
Freud (1856-1939) çocukluğunun ilk yıllarında ailesiyle beraber uzun yıllar yaşayacağı ve profesyonel hayatını sürdüreceği Viyana’ya göçtü. Genç Freud Viyana’da tıp eğitimi gördü. Bilimsel anlamda henüz nevrozlu hastalıklar bilinmezken, bu hastalıkların tedavisiyle uğraştı. Özellikle kadın histerisi konusunda deneyim kazanan Freud, bu tür hastalara serbest konuşma tekniği yoluyla yardım edebileceğini keşfetti. Boşalma (catharsis) esnasında belirli bağlantı ve motivasyonlar sistematik bir biçimde bilinç düzeyine çıkmaktaydı. Psikanaliz, boşalma tekniğini kullanan, bilinçdışı alandaki bilgileri bilinç düzeyine ulaştıran bir teknik olarak ortaya çıktı; kendisini zihinsel ve duygusal içe-bakış tekniği ve temel kişilik değişiklikleri öne süren bir teknik olarak tanıttı. Freud, ilk hocalarından biri olan Fransız nörolog Jean M. Charcot’dan etkilendi. Histeri ve benzeri hastalıkların tedavisinde hipnoz, serbest çağrışım ve rüya tahlil yöntemlerini kullandı. 1880’den ölümüne kadar (1939) psikanalizi yavaş yavaş geliştirdi.

                                          Robert W. CRAPPS - Çeviren: Ali AYTEN