Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MOŞE (MUSA)  (Okunma sayısı 20685 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 09, 2007, 10:25:49 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

En büyük çelişkilerden biri: Yahudi ulusunun kurtarıcısı, en büyük Yahudi düşmanlarının evinde yetiştirilmişti. Kuşkusuz, Exodus, yani çıkış hikayesi , Yahudi tarihindeki en önemli olaylardan biridir. Mikro kozmozda, gelecekte olan olayların küçük bir modelini oluşturmuştur. Salıncakta bir aşağı bir yukarı giden olayları tarih boyunca sürekli görmeye devam edeceğiz. Genel olarak, en üst noktada, Yahudiler yükselmişler, en alt noktada ise, düşüşe uğramışlardır. Exodus hikayesi, nasıl Yahudilerin iyi bir durumdayken ,( Mısır’a firavunun kendisi tarafından kabul edilmişlerdi ) çok kötü şartlar içine girdiklerini ( Köle olmuşlardı ) ve daha sona ruhani değerlerin en üst noktasına ulaştıklarını ( Allah tarafından kölelikten kurtarılmışlar ve Sina Dağı’nda Tora’yı almışlardı ) anlatır. Exodus hikayesinin başladığı noktada, Yosef zamanında Mısır’a 70 kişilik bir grup olarak gelen Yahudi ulusu 3 milyon kişi olmuştu. Bu gözüktüğü gibi inanılmaz bir rakam değildir. Tek yapmanız gereken her ailenin 12 çocuğunun olduğunu varsaymaktır. ( Tıpkı Yaakov’un çocukları ve bugün İsrael’de yaşayan çok dindar Yahudi ailelerinde olduğu gibi ) 5 nesilde bu sayıya kolayca ulaşılacağı hesaplanabilir. Yahudiler’in hızla çoğalması Mısırlılar’ı tedirgin etmişti. “ Yahudiler çok fazla, gelecekte bizlere karşı ayaklanacaklar”diye düşünmeye başlamışlardı. Bunun üzerine firavun da soykırımı çağrıştıran bir karar alır: Tüm yahudi oğlanları öldürülecektir! . ( Bu klasik antisemitik olayların gelişim aşamalarıdır- Diaspora’daki Yahudi her zaman yaşadığı ülkeye bağlıdır fakat yine de hiçbir zaman ikiyüzlülükle suçlanmaktan kaçamaz. ) Bu sırada Moşe doğar. Ailesi ilk önce onu saklamaya karar verir, fakat birkaç ay sonra, yakında yakalanacaklarını anlarlar. Daha sonra, annesi, bir şekilde oğlunu kurtarmak için onu su geçirmeyen bir sepete koyduktan sonra, Nil nehrinin sularına bırakır. Hepimizin bildiği gibi, onu kurtaran kişi firavunun kızından başka kimse değildir. En büyük çelişkilerden biri ! Bu planın bir parçasıdır. Önceden belirtildiği gibi, ilaç, hastalıktan önce yaratılmıştır. Bu klasik olaylara başka bir örnektir. Bu olay insanın aklına bir soru getirir: Yahudi milletinin kurtarıcısı, Yahudiler’e düşman olan bir milletin evinde mi yetiştirilecekti? Bunun modern bir versiyonu , Nazi Almanya’sından atılacak bir çocuğun Adolf Hitler’in torunu olarak yetiştirilmesi olurdu herhalde. Buradaki olay da tıpkı bunun gibidir. Modern haliyle düşündüğümüzde Moşe’nin sarayda büyütülmesinin ne kadar ters olduğunu daha iyi anlayabiliriz. MISIR TARİHİ Bu arada, hikayenin bu kısmındaki firavun kimdir ? Yahudi takvimini, dünyanın bugün kullandığı Miladi takvime çevirirsek, Exodus olayı, MÖ 1314- 1313 yılları arasında gerçekleşir. Fakat bu tarih bizi yanlış yönlendirebilir. Öncelikle,modern dünya tarihinde kullandığımız Mısır kronolojileri , insanlık tarihinin en eski uygarlıkları olan Mısır ve Asur krallarını tahmin etmeye çalışan bilim adamları tarafından sadece geçen yüzyıl derlenmiştir. Bu kronolojilerde , çoğunlukla eğitimli tahminlerden oluşmuştur . Eski Mısır hakkında herhangi bir kitap açtığınızda, farklı firavunların ne zaman başta olduğuna dair birçok farklı tahminle karşılaşırsınız. Genel olarak Exodus olayıyla eşleştirilen firavunlar Seti ve Ramses’tir. Ramses II, kuşkusuz döneminde en fazla yapı inşa ettiren firavundur. Ve Tora’nın da Yahudiler’in Piton ve Ramses şehirlerini inşa ettiklerini belirtmesi ilginçtir. (Şemot 1:11 ) Tabii ki, onların bu şehirleri inşa etmeleri 116 yıl almıştır. Bu arada da birden fazla firavunun başa geçmiştir. Şaşırtıcı olay, Ramses’ten sonra Mısır’da 10 senelik bir kaos döneminin yaşanmış olmasıdır. Bu elimizdeki kaynakların aktardığı bilgilerdir. Aslında, Mısır, 10 doğaüstü bela ile yok edildiyse bu durum bilimsel tarihsel kaynaklarla da örtüşmektedir. Bu belalardan sonraki birkaç sene durumun iyi olmaması doğaldır. Ramses’ten sonra başa geçen firavunun adı Merenptah idi ve MÖ 13. yüzyılın sonundan 12. Yüzyılın başına kadar Mısır’ın başındaydı. İlginç olan, onun zamanından , günümüzde ‘ İsrael Stele ‘ denilen bir tabletin bulunmuş olmasıdır. Bu tablette, Firavun Merenptah’ın Kenaan , Sina/İsrael bölgesindeki , kampanyalarından bölümler vardır. Bu da ‘İsrael’ in Tora’dan başka bir kaynakta görüldüğü ilk yerdir. 3,200 yıllık bir buluntudan söz ediyoruz. Bu da, Yahudi tarihinde Exodus’tan sonraki bir döneme rast gelmektedir. Tablette neler yazılıdır ? “ İsrael bir dul. Artık tohumları yok., Yahudi insanları sildik, artık onlar yok .” Bu şu anlama geliyor: 1. Mısırlılar, tarihsel olayları belgelerken yalan söylemişler . 3,200 yıl sonra daYahudiler burada, hala hayattadırlar. Mısırlılar , Yahudileri yok etmemişlerdir. Yahudiler, Mısır’ı terk etmişlerdir. ( Eski toplumlarda, resmi belgelerde, baştaki firavunu kızdırmamak için yalan başarılar yazıldığından bu olay, şaşırtıcı değildir. ) 2. Tarihin bu döneminde, Yahudilerin Kutsal topraklara girdiği zaman, başka ülkelerin belgelerinde İsrael adının geçtiği hakkında sağlam kanıtlarımız var. Bu da arkeolojik açıdan önemli bir buluntu. MISIR PRENSİ Moşe, firavunun torunu olarak yetişir. Firavun , o zamanlar her kimse, dünya üzerindeki en gelişmiş uygarlığın yöneticisi olarak dünya üzerindeki en güçlü kişidir. Moşe, tamamen asimile olup şımarık bir Mısır’lı gibi büyüyebilirdi. Fakat firavunun kızı, Moşe’nin annesini çocuğun bakıcısı olarak işe almıştı , böylece Moşe de hiçbir zaman Yahudiler’le bağlarını koparmamış oldu. Bu nedenle ,günün birinde Mısır’lı bir nöbetçinin Yahudi bir işçiyi dövdüğünün gördüğünde , buna dayanamayıp, Mısırlı nöbetçiyi öldürmesi şaşırtıcı değildir. Bu olay kulaktan kulağa yayilınca, Moşe canını kurtarmak için kaçmak zorunda kalır. Sina yarımadasının diğer tarafındaki Midyan şehrine kaçar. Orada, Moşe, Yitro ile karşılaşır ve kızlarından biriyle evlenir. Moşe’nin karısının ismi Tziporah’tır ve Tora, onun siyah olduğunu söyler. Moşe’nin Gerşon ve Eliezer adında iki oğlu olur. ( Haklarında fazla birşey duymayacağız ) , daha sonra da çoban olur. Bu açıdan, Yahudiler’in en büyük atalarının da örnek almış olur: Avraam, Yitshak ve Yaakov ve Yaakov’un 12 oğlunun hepsi çobandılar . Aklımıza şöyle bir soru gelebilir: Neden Yahudiler’in liderlerinin birçoğu çabandı ? Eğer çobanları , işleri sırasında izlediyseniz, birçoğunun bir kösede oturup hayal kurmaktan başka birşey yapmadıklarını görmüşsünüzdür. Bir çobanın düşünmek için çok zamanı vardır, bu da peygamber olabilmek için en fazla gereken şeylerden biridir. İnsanın kendi kendini daha üst bir konuma ,fiziksel gerçekliğin ötesinde sonsuzla ilişki kurduğu yüksek bir boyuta yükseltebilmesi için çok çalışması ve çok düşünmesi gereklidir. Özellikle de düşünmek için zamana ihtiyaç vardır. Yahudi liderlerinin çoban olmalarının bir başka sebebi de çobanların , büyük bir grup canlıyla ilgilenip , onları yönlendirmeleridir. Yahudiler’in başında olup onları yönlendirmek, dünyadaki en zor iştir. Yahudi tarihinden öğrendiğimiz en büyük derslerden biri, Yahudiler’i birleştirmenin ve dünya üzerindeki bu en bireysel toplumu bir arada tutmanın en zorlayıcı işlerden bir olduğudur. Çoban olma, da bu görev için iyi bir alıştırmanın yapılmasını sağlar. YANAN ÇALILAR Bir gün Moşe, koyunlarını otlatırken, yanan bir çalı görür. Moşe’nin hikayesi , yanan çalı ileTanrı’nın Moşe’ye göründüğünden bahseder ve birçok derin anlamlar içerdiğinden son derece değerli ve önemlidir. Fakat bizler , Yahudi tarihini analiz ettiğimizden , yanan çalıları Yahudi insanlarla eşanlamlı tutacağız. Oradaki çalılar yanıyordu , fakat çalı ateş tarafından yok edilmiyordu. Yahudi ulusu da , her zaman yok olmanın eşiğinde görülmüş fakat her zaman varolmayı sürdürmeyi başarmıştır. Başka bir açıdan, Yahudiler’in Tora’nın ateşiyle , dünyayı değiştirecek bir ideolojiyle yandıklarını söyleyebiliriz. Moşe, yanan çalıda Tanrı’yı gördüğünde Allah, kendini birçok kez , sonsuz bir anlaşma yaptığı ataları Avraam, Yitshak ve Yaakov’un Tanrı’sı olarak tekrar tekrar tanıtır. ( Şemot, Exodus 3:6, 3:13,3:15,3:16,4:5 ) Bu son derece önemli bir bölümdür , çünkü Yahudi tarihinin gelecek dönemlerinde birçok insan ortaya çıkıp - örneğin Hristiyanlar-Tanrı’nın Yahudiler ile yaptığı anlaşmayı bozduğunu ve kendileriyle yeni bir anlaşma yaptığını ( Yunanca, ‘yeni Ahit’ ) öne süreceklerdir. Fakat Tanrı, ‘sonsuza kadar sürecek ‘ anlaşmayı Avraam, Yitshak ve Yaakov’la yapmış ve bu birçok kez farklı zamanlarda yenilemiştir. Öğreniyoruz ki, Tanrı’nın ,insanlık hakkında çok önemli planları vardır ve Yahudiler de bu planda önemli bir yere sahipler. Bu noktada, Tanrı Yahudiler’i Mısır’dan çıkarmaya karar verir. Yahudiler’i Mısır’a getirenin de Tanrı olduğunu aklımızdan çıkarmamak önemlidir. –Yani Tanrı olabilecek hem iyi hem de kötü olaylardan sorumludur. Talmud, iyi şeylerin yanında, kötüleri için de şükretmemiz gerektiğini söyler. Bir insan öldüğünde, dindar bir Yahudi “gerçek yargıç tarafından kutsanacak “ der, çünkü bizler her zaman fark edemesek de , Tanrı’nın yaptığı her şey bir planın parçasıdır . Bazen, insanları , kötü bir durum içine sokar ki, dünya üzerindeki görevlerini gerçekleştirebilsinler. Kötü olaylar sadece ‘şeytanın işi , iyilikler de Tanrı’nın değildir. Bunları göz önüne alırsak, Mısır’da Yahudiler, ulus olarak çok zor bir durumda kalmışlardır , ve böylece Tanrı da onları çıkartıp , Yahudi ulusuyla özel bir ilişki kurabilmiştir. Tanrı, Moşe’ye bunları anlattıktan sonra şöyle der: “ Geri dön ve firavuna , insanlarımı gitmek için serbest bırak de” İNSANLARIMI GITMELERI IÇIN BIRAK Emredildiği gibi, Moşe, Mısır’a geri döner, kardeşi Aaron ile firavunun huzuruna çıkar ve “AtalarımınTanrı’sı sana söylememi istedi ki “ İnsanlarımı bırak da gitsinler” der. Buna karşılık olarak, firavun öfkelenir: “Sen neden bahsediyorsun? Allah da kim? Ben onu tanımıyorum” Eski Mısırlılar’ın 2.000 farklı tanrıları vardı .Ruhani dünya hakkındaki bilgilere çok önem verilerdi. İyi bir araştırma yapmak için lap-topları olmadığı için , büyücüleri tanrıların isimlerinin bulunduğu uzun listeyi incelemiş ama Moşe’nin bahsettiği tanrının adına rastlamamıştı. Tek ve güçlü bir tanrı fikri, çoktanrılı Mısırlılar için anlaşılmaz bir kavramdı –onların dünya görüşüne uymuyordu. Firavun dinlemiyorsa, Moşe ne yapacaktı ? Asasını alıp , yere attı ve birden asası yılana dönüşüverdi. Firavun bundan hiç etkilenmemişti. Kendi sihirbazları da aynı şeyi yapabilirlerdi. Eski dünyada sihrin ve ruhani fikirlerin , günümüzde hiç düşünmediğimiz şekilde kavrandıklarını anlamak önemlidir. Bugün sihirden bahsettiğimizde, aslında, o günlerdeki gibi doğa güçlerine karşı koymayı değil illüzyondan bahsederiz. Bir maddesel gerçeğin, bir de ruhani gerçeğin varolduğu fikri, Yahudi inancındaki temel kavramlardan biridir. Fiziksel olan ruhani gerçeğe aktarabilir, fizikseli değiştirmek için ruhani güçler kullanılabilir. Ve bunları da ya karanlık güçleri ya da aydınlık güçleri kullanarak yaparsınız .Mısırlılar da karanlık güçleri kullanabiliyorlardı, ve bir asanın nasıl yılana dönüştürüleceğini de biliyorlardı . Bu nedenle Moşe’nin yaptığından etkilenmediler. Fakat Moşe daha yeni başlıyordu… 



Nisan 10, 2007, 01:56:58 öö
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

Sadece son cumleyi okudum, bayagi guzel bir cumle... zamanim oldgunda kesin bu yaziyi okuycam.


Nisan 11, 2007, 10:17:41 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Sadece son cumleyi okudum, bayagi guzel bir cumle... zamanim oldgunda kesin bu yaziyi okuycam.
okumanı bekliyorum
düşüncelerini bildirirsin
saygılar


Nisan 11, 2007, 10:20:34 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

 10 BELA

10 Bela, ( Kan, bitler, kurbağalar ,vs..) Mısır’ı vurduğunda, yıkım bir yıldan fazla sürer. Her bela , doğanın olağandışı bir değişimi olduğundan, açıkça ,birer mucize olarak değerlendirilebilir. Yahudiler’e yardım etmek için tüm doğa yasaları tersine dönmüştür. Bu açık mucizeler, erken Yahudi tarihinin çok önemli bir bölümüdür 1. Tapınak’ın yıkılışından sonra, bu mucizeler bitecektir ve sürekli devam eden gizli mucizeler olmadan Yahudiler’in bu kadar uzun süre varolup olamayacakları tartışılmaktadır. 10 Belayı incelerken sormamız gereken soru ‘neden?’ dir. Neden Tanrı, Yahudiler’i Mısır’dan çıkartmak için bu kadar uzun ve zorlu bir yöntem seçmiştir? Eğer isteseydi, sınırsız güce sahip Tanrı, daha Moşe’nin ilk konuşmasında tüm Mısırlılar’ı öldürebilir veya hepsini oldukları yerde dondurabilirdi. Böylece Yahudiler de beş dakika içinde eşyalarını toplayıp Mısır’dan çıkabilirlerdi. 10 Belanın neden gerçekleştiğini anlayabilmek için, önce Yahudiler’in mucizelere nasıl baktığını açıklamamız gerekir. Yahudilik, doğanın Tanrı’dan ayrı işlemeyeceğine inanır, aynı zamanda , Tanrı’nın doğa yasalarını oluşturduğunu ve onlara müdahale etmediğine de inanır. Tanrı, istediği her şeyi yapabilir fakat fiziksel dünyayla veya düzenin işleyişiyle oynamaz. Kaldı ki, birçok mucize çok iyi zamanlanmış doğa olaylarıdır. Fakat 10 Bela, bu kuralın dışında kalır. BÜTÜNÜYLE BİR İSTİSNA 10 Beladan farklı olarak Kızıldeniz’in ( Yam Suf ) ikiye ayrılışını , çok iyi zamanlanmış bir doğa olayı şeklinde açıklamak mümkündür. Birkaç yıl önce, iki okyanus araştırmacısı , her 2500 yılda bir, rüzgarın ve dalgaların doğru birleşimlerinin Kızıldeniz’de ayrılmalara neden olduğunu belgelemişlerdir. Her ne kadar sinema filminde, Kızıldeniz’in yarılması dakikalar içinde gerçekleşiyorsa da , Tora’da bu olayın daha uzun süre içinde olduğu belirtilmektedir. Tıpkı bilimsel belgelerde açıklandığı gibi, Tora’da da tüm gece süren rüzgarlardan ve gündüz oluşmuş yürünecek kuru yerden sözedilmektedir. 200 sene önce, Napolyon da benzer bir durumla karşılaşmıştır. Bunun sizin başınıza geldiğini düşünebiliyor musunuz ? Tam bir su kütlesini aşmak isterken, bir gece içinde suyun ikiye yarılması…Eğer her 2,500 yılda bir olan bir olaya, tam da ihtiyacınız olduğu sırada rastlasaydınız , “Rüzgarın ve dalgaların iyi bir birleşiminin olması ilginç oldu “ demezdiniz . “ Aman Tanrım! Bu bir mucize ! “ derdiniz. Tora’da gerçekleşmiş birçok mucizede olmuş olay budur işte. Fakat, buna rağmen, 10 Bela’nın herhangi doğal bir açıklaması yoktur. 10 Bela, Tanrı’nın, doğa dengelerini tamamen tersine çevirdiği bir durumdur. Ateşin üzerindeki – donmuş olması gereken – dolu , hiç kimsenin birşey göremediği yoğun bir karanlık, ve Mısır halkını kasıp kavurmasına rağmen Yahudiler’i hiç etkilemeyen bir sürü felaketle karşı karşıyayız. Bütün bu doğaüstü olay neden gerçekleşmiş? İşte nedeni: Putlara tapmanın esası, her bir doğa gücünün , onu kontrol eden bir tanrısı bulunduğu inancıdır. Mısır’da, Nil tanrısına, güneş tanrısına, kedi tanrısına, koyun tanrısına, vs. .. inanıyorlardı . Tanrı’nın 10 Bela’yı göndermesinin nedeni, -sadece Yahudi milleti için değil, herkesin, tüm insanlığın Tanrısı’nın kendisi olduğunu – ve tüm doğa güçlerine kendisinin kontrol edebildiğini , kendi isteği dışında hiçbir şey olamayacağını göstermekti. Eğer, her bir belayı incelersek, doğadaki tüm güçlerin hakiminin Tanrı olduğunu göstermek için planlandığını açıkça görebiliriz. : Su ve toprak, ateş ve buz, böcekler, sürüngenler ve memeliler, ışık ve karanlık ve en son olarak da yaşam ve ölüm ARKEOLOJİK KANITLAR Arkeolojik kalıntılarda 10 Bela hakkında hiç bir kanıt var mı? Bu serinin bir önceki bölümünde belirtildiği gibi, Mısır tarihinde tam bu sıralarda, 10 senelik bir karışıklık ve kaos döneminin yaşandığı belirlenmiştir. Başka, tam net olmayan referanslar da bulmak mümkündür. Bunların en ünlüsü, Ipuwer Papyrus’tür. Bu aslında, Mısır’da olan bir sürü felaketi , her yerin kanla bulandığını insanların öldüğünü açıklayan bir dizi papirüs belgedir. Immanuel Velikovsky, Ipuwer Papyrus’u , kitabı ‘Çarpışan Dünyalar- Worlds in Collision’ ın temeli olarak kullanmıştır. Bu kitapta, tüm Exodus, çıkış hikayesinin doğru olduğunu , tüm belaların dünyaya çarpan bir kuyruklu yıldız sonucunda gerçekleştiğini tartışır. Kuyrukluyıldızdan gelen tozun, suları kırmızıya dönüştürdüğünü , kuyrukluyıldızın yerçekimsel manyetik alanının, denizi ikiye ayırdığını , vs..açıklar. Fakat, Tora’yı okursanız , suyun sadece tozdan kırmızıya dönmediğini de görmüş olursunuz. Midraş, bizlere Mısırlılar’ın kanlı sular yüzünden mahvolduklarını fakat Yahudiler’in bundan etkilenmediklerinin anlatır. Bunlara rağmen, Mısırlılar, - sadece firavun değil , tüm Mısır halkı- Yahudiler’i serbest bırakmaya karşı çıkarlar. Bu klasik antisemiztizmdir: “ Yahudiler ‘i beraberinde tuttukça, tüm ülkenin geriye gitmesinin umurda olmaması “ fikrini yansıtır . Bu aslında, tarih boyunca karşımıza çıkabilecek alışılmış bir süreçtir. Bunu Hitler’i incelediğimiz zaman görebilirsiniz. – Doğu cephesini desteklemek için trenlere ihtiyaçları vardı fakat onlar, trenleri Yahudiler’i Auschwitz’e göndermek için kullandılar. Savaşı kaybediyorlardı fakat asıl güçlerini kazanmak için değil, kendilerini kurtarmak için değil, Yahudiler’i öldürmek için kullanmışlardı. En sonunda, ilk doğan erkek çocukların ölümünden sonra firavun, “ Gidin!” demişti. Yahudiler Mısır’ı terkederler, deniz ikiye ayrılır, onları takip eden Mısırlılar’ın hepsi boğulurlar. Bu gerçekleşen en son büyük olay olur…ta ki Sina Dağı’na gelinceye kadar… 




Nisan 11, 2007, 11:03:12 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

TORA`NIN KABULÜ

Pesah, çoğu zaman özgürlük bayramı olarak anlatılır. Liberal demokrasilerde, özgürlük sık sık, yanlış anlaşılarak başta sıkı bir otorite olmadan, insanların istediği her şeyi yapabilmeleri olarak açıklanır. Fakat bu Yahudiliğin ve Tora’nın özgürlüğü açıklama biçimi değildir. Yahudiliğe göre özgürlüğü en iyi açıklayan cümle şudur: “ Firavunun hizmetkarları olmayan Tanrı’nın hizmetkarlarını övün” Özgürlük, Sina Dağında durabilmek ve belli bir sorumluluğu üstlenmek için, baskıcı bir otoritenin etkisi altından kurtulmaktır. Sina Dağı’nda neler olmuştur ? Bunu basitçe cevaplarsak, her Yahudi insan – her kadın, erkek ve çocuk-Tanrı’yla karşılaşmıştır. Bu tüm insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir olaydır. Tora’nın Şemot – Çıkış bölümünde (4: 33) böyle bir olayın başka hiçbir yerde gerçekleşmediği yazar. Bütün tarih kitaplarını kontrol edebilirsiniz ama hiçbir yerde Tanrı’nın tüm insanlığa konuştuğu başka bir zamana rastlayamazsınız. Tanrı’nın insanla buluştuğunu iddia eden ,tarihteki diğer söylemlerin hepsinde ya sadece tek bir insanın ya da en fazla başlangıç olacak küçük bir grubun deneyiminden bahsedilir. Mesela, İslam dini, Tanrı’yabir mağarada rastlayıp , öğretilerini Kur’an yoluyla aldığını söyleyen Muhammed tarafından kurulmuştu. Tüm insanların Tanrı’yla karşılaşması fikri , sadece Yahudiliğe özgü bir olgudur. Ve aksi iddia edilemez bir şeydir. Mesela , dün gece Tanrı’yı gördüğümü ve onunla konuştuğumu söyleyebilirim ve eğer yeterince karizmatiksem ve konuştuğum kişiler de yeterince safsa, benim peygamber olduğuma inanabilirler. Fakat hiçbir zaman birisini , görmediklerini bildikleri bir şeyi görmüş olduklarına ikna edemem. Yahudilerin , binlerce yıldır Toralarına bağlı kalmalarının nedeni , mucizeler ve doğaüstü güçler değil , her birinin Sina Dağı’nda durup Tanrı’nın konuşmasını duymuş olmaları ve bu olayı nesilden nesile tarih boyunca aktarmalarıdır. Yahudi insanların hayatta kalmalarını , şalşelet akabala’nın hikayesi- yani Tora’nın nesilden nesile aktarılmasının hikayesi oluşturacaktır. YENİ BİR ULUS DOĞUYOR. Sina Dağı’nda, Yahudiler bir ulus haline geldiler. Yine, bu olay, Yahudiler’in tarihinde bizlere çok şey ifade eden, benzersiz bir olaydır. Bu olayı benzersiz kılan nedir? Peki , Fransızların nasıl ‘Fransız ‘olduklarını bir düşünelim. Birden hepsi bir sabah kalkıp beyaz şarabı, mavi peyniri sevmeye karar verip Fransızca konuşmaya mı başladılar ? Hayır. Bu çok uzun bir süreçti aslında. Diğer tüm milletlerde olduğu gibi, bu süreç belli bir coğrafyada ,belli bir süre yaşadıktan sonra ortak bir dil ve ortak bir kültür oluşturmuş , benzer bir tarihsel geçmişten gelen insanları kapsamaktadır. Zamanla, bu insanlar; politik bir sistem ve başında kral bulunan bir hükümet oluşturmuş, sınırlarını belirlemiş , bayrağını asmış , para basmış ve kendilerine ‘Fransız ‘ demişlerdir. Yahudiler için, millet olma süreci, kendi topraklarının dışında başlamıştır. –aslında herhangi tarihsel ve kültürel birikimin yok edilmek istendiği bir anda başlamıştır.- Yahudiler, İsrael Devleti’yle olan bir bağlılık sonucu bir ulus haline gelmediler. Bir grup kaçmış köle, Sina Dağı eteklerinde Tanrı’yla “ Yapacağız ve dinleyeceğiz “ diye yalvararak , yani Tora’nın isteklerini yerine getirmeye ve zamanla beraberinde gelecek görevleri de yerine getirmeye söz vererek bir millet haline geldiler. Tıpkı Avraam’ın nesiller önce söylediği gibi, “ Ben yaşamayı seçtim, ve Tanrı için gerekirse ölmeyi de..” ve Avraam’ın şimdiki nesli de aynı bağlılığı göstermişlerdi. Bu Yahudiler’in nasıl İsrael ulusu haline geldiklerini anlatır. Aynı zamanda, Yahudiliği neden sadece bir din olarak nitelendirmediğimizi açıklar – Yahudilik ulusal bir kimliktir. Yahudi olmak, Hristiyan olmakla aynı şey değildir. Hristiyanlık tamamiyle dinsel bir inançtır. İngiliz, Amerikan, Fransız olup aynı zamanda Hristiyan da olabilirsiniz. Ama Yahudiler böyle olamaz. Yahudiler, tabii ki yaşadıkları ülkenin vatandaşları olabilirler , diğer herkes gibi giyinip davranabilirler , fakat her zaman için kendileri ve diğer insanlar onların farklı olduğunu bilirler. Eğer, Yahudiler, bunu reddetmeye kalkışırlarsa , geri kalanlar bunu her zaman onlara hatırlatacaklardır. Yahudi olmak, ayrıcalıklı bir ulusun , toprağa , dile , ortak bir tarihe ve dünyasal bir göreve sahip olan bir ulusun parçası olmak demektir. En önemlisi, Yahudiler’in Tanrı’yla sadece ruhani / dini bir yönden ibaret olamayan bir ilişkisi de söz konusudur. – Bu dünyayı algılayış biçimidir –hayatın her saniyesini nasıl yaşayacağımızı bize açıklayan, dünyada benzeri bulunmayan bir şeydir. Yahudi ulusal kimliği , Yahudiler’in görevlendirildiği ve bu görevi kişisel ve ulusal olarak başarmada rehber niteliğine sahip Tora’nın kurallarıyla uyum içinde olacak belli bir yaşam şekliyle tanıştıkları Sina Dağı’nda kazanılmıştır. NİHAİ YAZICI Tanrı, kendini ilk kez ‘ hissettirdikten ’ sonra, Moşe, , Tanrı’yı dinlemek ,onunla konuşmak ve Tanrı’nın kendisine yazdırdığı Tora’nın 613 emri ( Emirler 10 Bildirinin içindeydi- daha sonradan 10 Emir denecektir. ) ve bu emirleri uygulayabilmek için dikkate alınacak esasları ( Sözlü Kurallar olarak geçer ) yazabilmek için 40 gününü Sina Dağı’nda geçirdi. Sözlü kuralların ilk önce verildiğine dikkat edin. Sözlü Kurallar da Yahudiler için son derece önemliydi. Hristiyanlar, Yahudiler’in yazılı kanunlarını almışlardır – Tora’yı ve Tanah’ın diğer İbranice bölümlerini – fakat sözlü kanunlar tamamen Yahudiler’e özel kalmıştır. Çünkü bizlere, Yahudi olarak nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyen Sözlü kanunlardır. Sözlü kanunun ne kadar önemli olduğunu tam olarak vurgulayamıyorum. Birisi, bu kanunlar olmadan Yahudi olarak yaşayamaz. Yahudi tarihinin ileriki aşamalarına bakıp Yahudilerdeki farklı kesimleri inceleyince, bu kanunlar çok önemli bir hale gelecek. Yazılı Kanun, Yahudiler’in çölde dolaştıkları 40 yıl içinde tamamlanmıştı ve bu sırada Tanrı , Moşe’ye yazdırıyordu. Tora’da , çöldeki yaşamlarında ilerde neler olacağını açıklayan birçok bölüm vardır ki bu da yazılı bölümün Sina Dağı’nda verilmediğini gösterir. Yoksa, yapılanlar insanların kendi seçimleri olmazlardı. Her ne kadar Tora, - Bereşit, Şemot, Vayikra, Bamidbar , Devarim- Moşe’nin beş kitabı olarak bilinse de , bu kitapların yazarı Moşe değildir. Moşe, sadece yazıcıydı. Moşe’ye yazdıran Tanrı idi. Fakat, Moşe’nin diğer peygamberler arasında eşi benzeri olmadığı Tora’da tekrar tekrar yazar ve bu çok da açıktır. Bir daha, İsrael’de Allah’ı yüz yüze tanıyan hiçbir peygamber çıkmamıştır ( Devarim : 34:10) Peygamberlik, bir insanın ruhani gerçekte daha üst bir boyuta çıkması demektir ve tabii ki bu boyut da peygamberin doğrudan İlahi ile olan tecrübesi sonucunda belirlenir. Birçok peygamber bir görüntüyle karşılaşmışlar ve bu görüntüyü kelimelerle ifade etmeye çalışmışlardı. Allah’ın kendisiyle konuşmasında Moşe’nin peygamberliği benzersizdi. O, Allah’ı direkt olarak duymuştu. Tora da doğrudan doğruya yazdırılmış bir kitaptır . Moşe’nin 5 kitabının Yahudilikteki diğer kitaplar arasındaki eşsiz yerinin ve Yahudi dünyasındaki tartışılmaz otoritesinin nedeni budur. Elinde 10 Emir tabletleriyle aşağı inen Moşe, gördükleri karşısında öyle şaşırır ki , tabletleri yere düşürür.Dağın eteklerinde, birkaç hafta evvel, Allah ile ilişkide olan Yahudiler, şimdi , kendi yaptıkları bir puta tapıyor, daha henüz verilmiş Tora kanunlarını çiğnemiş oluyorlardı. Bu rezaletin günü, sonsuza kadar İbrani takviminde işaretli kalacaktı: 17 Tamuz. Bu günde, tarihin ilerleyen aşamalarında Babilliler ve Romalılar Yeruşalayim’in duvarlarını, ,hem 1. hem de 2. Tapınağı yıkmadan evvel yerle bir edecektirler. Altın Buzağı ile neler olduğunu ve Tora’nın Yahudiler’i bu günahları yüzünden neden son derece katı bir biçimde eleştirdiğini incelememiz gerekmektedir. Aslında bu olayla, Tanrı’nın Yahudiler’e olan bakış açısı da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Tüm Yahudi milleti, Tanrı’yı duyup İnsanlık tarihinde daha önce görülmemiş benzersiz bir tecrübe yaşadıktan sonra, Moşe dağa çıkmış, orada 40 gün kalmış ve geri döndüğünde bir putun etrafında dans eden insanlarla karşılaşmıştır. Şimdi , eğer ben kainatın yaratıcısı İlahi Tanrı ile karşılaşsaydım ve bana “ Ben senin Tanrı’nım! Başka tanrılara tapmayacaksın 1” dediğini duysaydım, altın bir buzağı etrafında dans edecek kadar aptallık yapmazdım. Peki, hikayenin bu kısmında olup biten nedir? Bu Tora’yı doğru okumayı bilmemiz gereken klasik bir yerdir. Doğru okumadan kastım, ideal olarak İbranice, ve mutlaka açıklamalarıyla birlikte okunmasıdır. Basit metinle birlikte giden açıklamalar her zaman incelenmelidir. Moşe, dağdan indiğinde, 3 milyon Yahudi’nin hepsi de altın buzağıya tapıyorlar mıydı? Hayır. Tora’nın Şemot - çıkış bölümü 32:28- bu insanların toplam 3,000 civarı olduğunu söyler. Bunların çoğu da 10 Beladan çok etkilenip Yahudiler’le birlikte Mısır’dan çıkan karışık halklardandır. Bu da Yahudiler’in %0.1’inin katıldığını , %99.9’unun bu işlere hiç katılmadığını gösterir. Fakat,Tanrı’nın tepkisi, tüm millete kızgın olduğunu açıkça ifade eder. KESİN STANDARTLAR Tanrı, Yahudiler’i çok yüksek bir standartta tutar çünkü onlar, insanlık tarihinde çok büyük bir sorumluluk üstlenmişlerdir. Yahudiler olmadan , dünya mükemmel bir hale gelemez ve, Allah korusun, eğer Yahudiler bir hata yaparlarsa, sadece onlar değil, tüm insanlık bundan zarar görecektir. Buna bağlı olarak, Tora da bazı önemli prensipleri vurgulamak için çok eleştirel bir dil kullanır: 1. Sizin sorumluluk düzeyiniz, bilgi düzeyinizle belli olacaktır. Gücü elinde bulunduran insanların hatalarının sonuçları ciddi olacaktır. 2. Sorumluluk düzeyiniz, sizlere duyulacak güveni de belirleyecektir. Ne kadar büyükseniz, kararlarınız o kadar etkili olur, bu yüzden çok yüksek standartları hedeflemelisiniz. Sina Dağı’nda, Yahudiler’e tüm dünya için bir sorumluluk verilmişti. Ve bu prensipler de Allah’ın Yahudiler’e karşı eleştirilerini ortaya koymakta ve neden bu kadar güçlü olduğunu açıklamakta. Burada, Tora’nın bir başka temel fikrini de öğrenmiş oluyoruz. –Her Yahudi , bir başka Yahudi’den sorumludur. İsrael ulusu bir vücüt, bireyler de bu vücudu oluşturan hücrelere benzerler. Eğer, vücudun bir bölümü yanlış bir şey yaparsa, tüm vücut bundan sorumlu tutulur. Yahudilik, bize , ya problemin bir parçası olduğumuzu ya da çözümün bir parçası olduğumuzu öğretir. Bizim de çözümün bir parçası olmamızı gerektiren yasal bir zorunluluğumuz vardır. Çekimser olmak bir çözüm yolu değildir. Yahudi tarihi boyunca bu konu tekrar tekrar Tora’da vurgulanır. Küçük bir grup Yahudi, bir hata yaptığında ,eğer geri kalanlar onları durdurmazsa , hepsinin sorumlu tutulmasını sebebi budur. SONUÇ Moşe, geri döndüğünde altın buzağı olayının sonuçlarıyla çok uğraşmak zorunda kalmıştı. Putu kırmış, çevresine bağlılıklarını devam ettiren Levitleri toplamış ve sorumlu olanları ortadan kaldırmıştır. ( Burada farkettiğiniz gibi, Tora liberal bir kitap değildir. Allah’ın birçok lütufları ve iyilikleriyle doludur fakat aynı zamanda yanlış yapanların sonunun ciddi olduğunu da vurgular. ) Moşe, 1 Elul’de tekrar Sina Dağı’na çıkar– Roş Hodeş Elul, Yahudi yılının başlangıcı olan 1 Tişri’deki Roş Aşana’nın 1 ay öncesidir. – Dağda yine 40 gün kalır ve aşağıya ikinci tabletlerle iner, bu daTanrı’nın Yahudiler’i tamamiyle affettiğini kesin bir gösterir. Moşe’nin geri geldiği gün hangi gündür? Yom Kipur… Bütün Yahudi bayramları , belli bir tarihsel olaylarla bağlantılıdır. Bu olaylardan her biri, bayramlara ruhani bir güç katarlar. Yom Kipur’da ‘Teşuva’’nın ruhani gücünü alırız. – tövbe etmenin, pişmanlık duymanın, Tanrı’ya geri dönmenin ve insanlarla olan ilişkilerimizi düzeltmenin önemini kavrarız. Bağışlayıcılığının işareti olarak, Allah, Moşe’ye ,her zaman Yahudi milleti arasında yaşayacağını ve onlara ‘evinin ‘nasıl inşa edileceğini söyleyeceğini belirtir. “Benim için bir tapınak yapacaklar ve ben, onların arasında yaşayacağım “ ( Şemot 25:8) Bu emrin ardından, Tora, birçok bölümde bu taşınabilen tapınağın nasıl inşa edileceğine dair ayrıntılı bilgileri çerir. Bu kutsal yer, bahçeyle çevrili geniş bir çadırdan oluşacaktı ve buna ‘ Toplanma Çadırı’-Tebernacle - denecekti .Bahçenin içinde kurbanların sunulacağı bir sunak bulunacaktı. Çadırda iki oda olacaktı. Dıştaki odada yedi kollu bir şamdan ,üstünde 12 somun ekmek olan bir masa ve bir sunak olacak, İç odada ise Ahit sandığı bulunacak ve burası – Kutsalın kutsalı- olarak isimlendirilecekti. 



Nisan 11, 2007, 11:07:39 ös
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

İndiana Jones ve Kutsal Hazine Avcıları filmini izlemiş herkes, Ahit Sandığı’nın neye benzediğini, filmdeki benzer bir kopyası sayesinde anlamıştır. Ahit sandığı, altınla kaplı ,tahtadan bir sandıktı ve tepesinde birbirlerine bakan , kanatlı iki küçük melek heykeli bulunurdu. Yorumcular, bu iki meleğin, - bir kız ve bir erkek – normalde birbirlerine baktığını , fakat İsraeloğulları’nın Tanrı’yla iyi geçinmedikleri durumlarda birbirlerinden ayrıldıklarını söylerler. Sandığın içinde, iki çift 10 Emir tableti bulunuyordu-kırık olanı Allah tarafından yazılmış, sağlam olanı ise Moşe tarafından yazılmıştı. Tüm yapı –İbranice Mişkan denir – taşınabilen bir sinagog veya müze değildi. Bu, tüm Yahudiler tarafından kişisel olarak Allah’a bağlanmak için kullanılan bir araçtı. Tamamlandığında, Tora ‘ ihtişamın bulutunun ‘ ( bu, Tanrı’nın sonsuz varlığı Şehina hakkındaki söylemdir ) bu tapınağın üstünde olacağını , bunun da Tanrı’nın her zaman Yahudi halkıyla beraber olduğunu göstereceğini söylemektedir. Tapınak ayakta durduğu zaman , insanlar, dünyadaki kutsiyeti, günümüzde anlayamayacağımız bir şekilde, hissedeceklerdir. Şu an tapınağımız olmadığından, 613 emirden 369’unu yerine getirebiliriz ve bunların çoğu da yasaklardır. Yapılması gerekenlerin birçoğu, Allah’a bağlanmak için Mişkan’ı nasıl kullanmamız gerektiği hakkındadır. Bu yapının kaybı, Yahudiler’in Tanrı’ya bağlanabilmelerinde ve insan olarak görevlerini yerine getirebilmelerinde büyük etkilere yol açmıştır. Kolayca kurulup –toparlanabilen bu tapınağı, Yahudiler , çöldeki 40 yıllık yolculukları sırasında her zaman beraberlerinde taşımışlardı. Sonradan, İsrael topraklarına ulaştıkları zaman , tapınağı dört farklı noktada kurmuşlardı. David kral olup da Yeruşalayim’i başkent yaptığı zaman, şehrin hemen dışında , Avraam’ın oğlu Yitshak’ı kurban edeceği ve Yaakov’un rüyasında cennete çıkan bir merdiven gördüğü ,Moriah Dağı’nda kalıcı bir tapınak inşa etmeyi düşünmüştü. Fakat bunu gerçekleştirememişti. Sonunda, MÖ 825’te , oğlu Kral Şlomo , burada 1. Tapınak’ı inşa etmişti. Ve MÖ 422 yılında Babilliler yıkana kadar, kalıcı bir tapınak olarak kalmıştı. Bu sırada Ahit sandığı kaybolmuş ve bir daha onu gören olmamıştı. ( İleride, tarihin o bölümüne geldiğimiz zaman nerede saklandığı konusundaki spekülasyonlara da değineceğiz ) İlk yıkılış ve sürgünden 70 yıl sonra, Yahudiler, geri dönmüş ve Tapınak’ı yeniden inşa etmişlerdi .Fakat bu sefer de MS 70’de Romalılar tapınağı yıkmıştı ve bir daha Tapınak inşa edilmedi. Günümüzde orada bulunan Altın Kubbe MS 691 yılında oraya kurulmuş ve o zamandan beri ayakta durmuştur. Fakat bizler, tarihin önünde gidiyoruz. Zamanın bu kesitinde, Yahudiler ulusal bir uyanışa geçerler. Kendilerine Tora verilmiş, veTanrı’nın aralarında yaşaması için Tapınak kurmuşlardı .Şimdi Vaadedilmiş Topraklara girmeye hazırdılar. 




Nisan 11, 2007, 11:09:19 ös
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

  CASUSLARIN TRAJEDİSİ

Sina Dağı’ndaki olaylardan sonra, Yahudi insanlar, taşınabilir mabetlerini toparlayıp, İsrael topraklarının sınırlarına gelmişlerdi. Bu noktada, topraklara hemen girmeleri gerekiyordu fakat içlerinden birisi şöyle dedi: “Bir dakika bekleyin. Bu toprakları önce bir araştıralım ! ” Böylece Yahudiler, aralarından 12 araştırmacı ya da ‘casus’ seçerler – her 12 kabileden 1 kişi – ve toprakları incelemek üzere görevlendirilirler. Casusuların trajedisi üzerine konuşmamız mutlaka gereklidir çünkü bu olayın etkisi Yahudi tarihi boyunca kendisini değişik zamanlarda gösterecektir. Ayrıca, bu olay Yahudi takvimindeki en belirgin ve kuşkusuz en acı günü , 9 Av’ı yani Tişabeav’ı da belirlemiş olacak. Görünüşe bakılırsa, Yahudi tarihindeki her büyük felaket bu tarihle ilişki içindedir. – 9 Av, hem 1. hem de 2. Bet-Amikdaş’ın yıkıldığı gündür. Yine, Yahudiler’in davranışları ciddi sonuçlara sebep olacaktır. Yahudiler, tarih boyunca ‘o zamanlar ‘ yaptıkları hataların cezasını çekeceklerdir. Peki bu casusların büyük hatası neydi ? 12 casus , 40 gün boyunca toprakları inceledikten sonra, geriye kocaman üzüm salkımlarıyla geri dönerler ve şöyle derler: “ Bu üzümlerin boyuna dikkat ettiniz mi? Bu üzümleri yiyen insanların boyutlarını da bir tahmin etmeye çalışın . Onlar birer dev! Onları yenmemize imkan yok . Mısır’a dönsek de olur…” Sadece 2 casus, bu söylenenlerle hemfikir değildir. : Moşe’nin bir numaralı öğrencisi Yeoşua ben Nun ve Yeuda kabilesinden Caleb ben Yefuna. Fakat Yahudiler, casusuların çoğunluğunun verdiği raporu dikkate alırlar. Herkesin cesareti kırılır ve gözyaşları içinde , oldukları yere çökerek ilerlemeyi reddederler. Moşe tamamen dehşet içindedir ve Tanrı da çok kızmıştır. Ve ceza olarak şu iki maddeyi açıklar: 1. Allah, onlara bu kadar yardım edip, bu noktaya getirdikten sonra bile kendisine güvenmedikleri için, yaşayan tüm erkekler ölene kadar, yani 40 yıl boyunca, tüm Yahudiler’in çölde dolaşacaklarını söyler. ( Yahudiliğe bağlılıklarını her zaman koruyan ve casuslara inanmayan kadınlar , İsrael topraklarını görebilecek kadar yaşayacaklardı. ) 2. Yahudiler hiçbir neden olmadan böyle bir günde ağlamışlardı .Allah da buna kızarak , tarih boyunca aynı tarihte , Yahudi halkının çok haklı sebeplerle ağlayacaklarını söyledi . ( Bu olayları , bu serinin gelecek bölümlerinde göreceğiz. ) MOŞE’NİN ÖLÜMÜ Yahudiler, 40 yıl boyunca çölde dolaştılar. 40 yılın sonlarına doğru , -daha önce birkaç kez olduğu gibi – susuz kaldılar. Ve yine, daha önce yaptıkları gibi şikayet etmeye başladılar.Tanrı , Moşe’ye bir kayaya konuşmasını ve böyle yaparsa kayadan su akacağını söyler. Geçmiş bu 40 yılda –Moşe, dünyanın en zor işini gerçekleştirmiştir. – Tanrı’nın kendisinin “ sert-enseli ” olarak nitelendirdiği kuralsız bir topluma liderlik etmiştir. Yahudi insanların kuvvetli yanlarını ve zayıf yönlerini gördük. En güçlü yönleri neydi ? Onları, tarihteki en büyük toplumlardan biri haline getirecek bir fikre olan bağlılıkları, ve bir ideoloji uğruna ölümü bile tercih etmeleri en güçlü özellikleriydi. . En zayıf yönleri neydi? Her zaman doğru olduklarını ileri süren ve bu yolla dünyayı değiştirebileceklerini düşünen çok inatçı karakterleri…İşte böyle bir grubun yönetilmesi imkansızdır. ( Bu noktayı gözler önüne seren komik bir hikaye eski Amerika Birleşik Devletleri başkanı Harry Truman ile İsrael başbakanı Golda Meir arasında geçmiştir. Truman, liderliğin zorlukları hakkında konuşurken şöyle bir cümle söylemiş: “250 milyonluk bir ülkenin başkanı olmanın ne demek olduğunu bilemezsiniz.” Bunun üzerine de Golda Meir şöyle cevap vermiş: “ Siz de 2,5 milyon başbakanın bulunduğu bir ülkenin başbakanı olmayı bilemezsiniz. “ ) Böylece, 40 yıl kuralsız bir toplumu yöneten Moşe, bir anda sinirlerine hakim olmaz ve bağırır: “Siz asiler!” Ve kendisine emredildiği gibi, kayaya konuşmak yerine, ona vurur. Ve Tanrı Moşe’ye şöyle der: “ Bana güvenmediğin için Yahudi insanlarla birlikte İsrael topraklarına girmeyeceksin !” Rabiler, kızgınlığın da bir çeşit putperestlik olduğunu söylerler , çünkü eğer Tanrı , dünyayı yönetiyorsa , iyi veya kötü her ne olursa olsun Tanrı istediği için oluyordur. Sinirlenmek de Tanrı’nın dünyayı yönettiğinin bir çeşit inkarıdır, her ne olursa iyiliğimiz için olduğu fikrinin reddedilişidir. Moşe ise- ki kendisi Tanrı’nın yüz yüze konuştuğu tek peygamberdir- bir an için sinirlenmiş, bunun sonuçları ise çok kötü olmuştur. Bu , Tanrı’nın adını , tüm insanların önünde küçük düşürmekti. Bu olayın sonuçları , yüksek seviyelerde sorumluluk sahibi insanların nasıl küçük hatalar yaptıklarını, ve bu hatalarının bedelini nasıl ödediklerini bizlere gösteriyor. Moşe, tabii ki, hatasını görür ve Tanrı’nın emrine boyun eğer. FİNAL Moşe, şimdi tüm insanlarını Vaadedilmiş Topraklara girmeleri için hazırlamaktadır. 5. kitabın sonuncusu, Moşe’nin insanlarına yaptığı son konuşmalardan oluşmuştur.. Moşe’nin 5 kitabının , Yahudiler’in çöldeki hayatları hakkında ne kadar az bilgi verdiğine dikkat edin -özellikle bu sürenin 40 yıl olduğunu da düşünün -. Casusların trajedisinden sonra, Tora, sonraki 39 yılı atlamıştır. Bu dönemden sadece, Tora’nın son kitabı Devarim’de, Moşe, hataları halka hatırlatırken bahsedilmiştir. Devarim kitabı başladığında, Moşe Kutsal topraklara giremeyeceğini biliyordu ve bu kitabın tamamı onun halkına yaptığı veda konuşmasından oluşmuştur. Burada, Moşe emirleri tekrar etmekte, Yahudi ulusal görevlerini halka hatırlatmaktadır. Tekrar tekrar üstünde durduğu nokta : “Tora’ya sahip çıkın!” olmuştur. Bir yerde Moşe şöyle der: “İnsanla Tanrı ve insanla insan arasındaki kurallara uyarsanız her şey sizin için güzel olacak. Hiçbir ulus size dokunmayacak. Maddi açıdan varlıklı olacak,ve dünyayı değiştirmek için yaşayacaksınız. Fakat eğer Tora’ya uymazsanız, anlaşmanın size düşen payını yerine getirmemiş olursunuz, bu topraklar sizi dışarıya kusar, düşmanlarınız size saldırır ve sizler acı çekersiniz” Mesaj son derece açıktır. Problemlerimiz için hiçbir çözümün dışarıdaki tehditlerle ilgisi yoktur. Çözümler her zaman Yahudiler’in birbirleriyle ve Tanrı’yla olan ilişkilerine bağlıdır. Yahudi tarihinde, 20. yüzyıl, çok sayıda Yahudi’nin en çok Tanrı’dan uzaklaştıkları ve ‘Tanrı nerede?” şeklinde sorular sorarak etrafta dolandıkları dönem olmuştur. 1. Dünya Savası, 9 Av’da başlamıştır. Almanya, 1914’de başlayarak Doğu Avrupa’nın içlerine girmiş, Yahudi cemaatlerini ortadan kaldırmaya ve yüzyıllarca süregelen gelenekleri yoketmeye çalışmıştır. Bütün bu olaylar korkunç Holocaust’un habercisi olmuştur. Holocaust’tan kurtulan bir kişi şöyle diyor: “Holocaust ‘u belirgin kılan en önemli unsur, Tanrı’yı arayışımızdı. Getto ve kamplarda yaşamış her Yahudi, her şeyi etkisi altına almış ‘Tanrı Sendromu’nu hatırlar. Sabahtan akşama kadar, Tanrı’nın hala bizimle olduğuna dair işaretleri arıyorduk. ..O’nu çok aradık fakat bulamadık. Her zaman içimizdeki Tanrı’nın yok olduğuna dair rahatsız ve huzursuz düşüncelere dalıyorduk. “(Machshavot Magazine, Vol. 46, p. 4) Yahudiler, tarihlerinin geçmiş bölümlerinde , yaptıkları hatalardan dolayı , dış tehditler tarafından çok zor durumda bırakılmışlar, hatta Haçlılar tarafından topluca katledilmeye kadar felaketler yaşamışlardır. Fakat bu yüzyıla kadar, hiçbir zaman ‘Tanrı Nerede? dememişlerdir. Her zaman düşündükleri “Bu çektiklerimiz günahlarımızdan dolayı Tanrı’nın bize cezasıdır “ demek olmuştur. Bu son mesajı da ilettikten sonra, Moşe ölür ve Ürdün dağlarının karşısında bir yer olan Nebo Dağı’na gömülür. Mezarın tam nerede olduğu, hiç kimse oraya gidip ibadet etmesin diye özellikle belirtilmemiştir. Yeoşua bir sonraki lider olur. Yahudilik’te liderlik, ailesel değildir, babadan oğula geçmez . Liderliği en fazla haketmiş kişi görevlendirilir. Böylece, Moşe’nin görevi, adını fazla duymadığımız oğluna değil, kendini casusular olayında da kanıtlamış , Moşe’nin en iyi öğrencisi Yeoşua Ben Nun’a geçer. Tanah, Yeoşua’nın kitabıyla devam eder. 




Nisan 12, 2007, 01:21:21 öö
Yanıtla #7

Ben Hz. Musa hakkında tarihi bir filmi derste izlemiştim. Bu dönem Musa 'nın kavminin Musa 'ya tekrar tekrar karşı çıkmış olması bizi şaşıtmıştı.Mayasız ekmek , güvercinler , çölde su bulunması daha türlü nimet bunlara karşın bir inkar olgusu hep kafamı karıştırdı. Gerçi halkının tamamı bu tutumda değildi ancak 10 Emirle dağdan gelen Musa 'nın karşısında puta tapmaya yönelmiş insanlar görmesi bunun üzerine öfkesi film yaklaşık 4 saat sürdü izlenmeye değer...

Saygılarımla.


Nisan 12, 2007, 09:49:46 ös
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

filmi bende izlemiştim
insanların ğözle görülen mucizeleri görmezden gelmeside tabiki ayrı bir konu
bazıları tamamen söylenti derler
bazılarıda cehalet derler
ne olursa olsun gerçektende güzel bir film...


Temmuz 05, 2007, 08:52:45 ös
Yanıtla #9

Belirttiginiz film eger Charlton Heston in oynadigi MUSA filmi ise gercek bir saheser ve izlemeyenlere siddetle tavsiye ediyorum.Bu arada Yul Bryner ide unutmamak üzere tabii ;)
Bir güzel söz söyleme sanati varsa;birde güzel dinleme ve anlama sanati vardir..


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
6 Yanıt
34916 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 13, 2007, 05:49:59 öö
Gönderen: ElmasMehmet
6 Yanıt
4191 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2007, 10:43:24 ös
Gönderen: Itzhak
Musa yalan mı söyledi?

Başlatan Daemon « 1 2 » Yahudilik

14 Yanıt
9430 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 27, 2008, 02:36:33 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
3231 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 21, 2008, 01:54:20 ös
Gönderen: bugfree
1 Yanıt
7695 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 21, 2009, 05:57:27 ös
Gönderen: dogudan