Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Semavi Dinler ve Peygamberleri 3 / Halit Yıldırım  (Okunma sayısı 3192 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 17, 2012, 11:04:54 öö

HZ. MUHAMMED VE İSLAM DİNİ:

Nasıl ki İsa Peygamberin gelmekte olduğunu önceden Vaftizci Yahya haber verdiyse, Muhammed Peygamberin de gelmekte olduğunu, Kuss İbni Seyda önceden haber vermiştir.

Hz. Muhammed, ben ne sahirim, ne kahin, benim tek mucizem var, Allah’ın Kelam’ı olan Kuran’dır, demekle kendisinin olağanüstü alemlerin habercisi olmadığını belirtmek istemiştir. Diğer peygamberlerin, örneğin Musa’nın ve  İsa’nın kerametlerinden birini göstermesi istenmiştir kendisinden. İsa, anadan doğma körün gözünü açmış, ölüyü diriltmiştir. Musa, asasını yılan haline dönüştürmüş, Kızıldeniz’i yürüyerek geçmiştir. Bütün bunlar çerçevesindeki düşmanları tarafından Hz. Muhammed’e hatırlatılınca onun cevabı aynı olmuştur. “Ben kulum”.

Aslında İslamın mucizesi bu “ben kulum” sözünde gizliydi. Çünkü tek tanrı fikri semavi dinlerin hepsinde ortak bir kavramdı. İslamiyetin onlardan farkı, Allahın birliğinden çok Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve habercisi olmasıydı.

İslamiyetten önceki bütün dinlerde Tanrı ya doğaya sinmiş ya da insana bulaşmıştır . Islamın Allah'ıysa zamansız, mekansız, algılarımızın dışında kalan niteliklerle donatılmıştır.

Isa Allah'ın oğludur, Musa Allah'la yüz yüze gelmiştir. Hazreti  Muhammed ise, Allah'ın gönderdiği Cebrail vasıtasıyla emirleri  kabul etmiştir. Alman filozofu Kant, İnsanoğlunun Allah karşısında hiçliğini ifade eden dinin İslamiyet olduğunu söyler. “İslamın ibadeti Allah’a karşı alınmış en ulvi bir tavırdır.” der.

İslamiyette Din Felsefesi ikiye ayrılır:

1.  Nakliyecilik:  Hür düşünceye izin vermeyen, dini inançları daha çok şekillendiren ve belirli kalıplara sokan felsefi düşüncedir. İnsanların belirli şeylere inanmaları, her şeyden daha çok ibadete önem vermeleri, akıllarını bazı sırları çözmek için yormamaları bu düşünce sisteminin temel ilkesidir.

2. Akliyecilik: Bu felsefeye göre: Tanrı, mademki insanlara akıl ve mantık denilen şeyi vermiştir, öyle ise insanlar bu kıymetli hazineyi kullanmasını bilmelidirler. İnsan her şeyi özgürce düşünebilmeli, çözümlemesini yapabilmeli, aklının ermediği şeylere körü körüne inanmamalıdır.

Tanrı'ya, cisimlendirici, şekillendirici, benzetici özelliklerin yüklenmesi doğru değildir. Çünkü Tanrı'nın sıfatları yine kendinden ibaretttir. O, bu dünyada görülmediği gibi, öbür dünyada da görülemez. Kur'an, tıpkı insan gibi, herhangi bir yaratılmış gibi, sonradan yaratılmıştır. Bu nedenle de içinde mensuh, yani sonradan değiştirilmiş hükümler taşımaktadır.Oysa, Tanrı, her türlü değişiklikten uzaktır.

“Cennet ve cehennem de sonsuz değildir. Tanrı; sonsuzluğu ancak kendisine olarak yarattığı için, onu hiçbir şeye, hiçbir yere vermez. Sırat köprüsü gibi, mizan gibi şeyler de hep uydurmadır.Cennet'teki yaşamda sözü verilen huriler, gılmanlar, kevser şarabı gibi şeyler de insanlar tarafından uydurulmuştur. Müslüman olmayanların sonsuz cehennem azabı ile cezalandırılacakları yargısı da tartışmaya açıktır. İslamiyetin ne olduğunu bilmeyen yörelerde doğup, yaşamış, ölmüş kimselerin, sadece müslüman olmadıkları için, yaşamlarında iyi şeylerden başka bir şey yapmamış olsalar bile kesin olarak cehennem azabına uygun görülmeleri Tanrı'nın adaleti ile bağdaşmaz…” diyen Akliyeci Görüş, hemen hemen bütün tarikatların düşünsel temelini oluşturmaktadır.

İslamiyetin asıl ve tek kaynağı Kuran, 114 sure, 6666 ayet içermekte olup, bu ayetlerden büyük bir bölümü, insanları Tanrı bilincine ulaştırmak, Tanrının güç ve kudretini, büyüklüğünü anlatmak, insanları bu dünyada yaptıklarının hesabının sorulacağı öteki dünyaya ve ebedi hayata inandırmak amacını taşımaktadır. Yani inanç ile ilgilidir. Diğer bir bölümü de, insanların Tanrıya karşı görev ve sorumluluklarını içermektedir. Küçük bir bölümü ise, insanların dünya ve toplum hayatındaki hareket ve davranışlarıyla ilgilidir. Bu nedenle islam alimleri KUR’AN HÜKÜMLERİNİ İnanç, İbadet ve Muamelat adlarıyla anılan üç başlık altında tasnif etmiş ve incelemişlerdir. (Kuran’da yer alan şeriat hükümleri genelde muamelat başlığı altında ele alınan hükümlerdir.)

Hepsi başka başka adlanan bu sureler, kronolojik bir esasa göre değil, bir Sami adetine uyarak, en uzunları en başta ve kısalar sonlara doğru olmak üzere sıralanmışlardır. Sadece ilk sure, kısa olduğu halde en başa konmuştur; Fatiha diye adlandırılan bu sure, Kuran’ın bütün felsefesini özetleyen bir ilmihal niteliğindedir ve şöyle der:

                        Bağışlayıcı ve acıyıcı(merhametli)olan Allah adına !
                       Tüm dünyaların egemeni Tanrı’ya övgü !
                       Acıma ondan gelir;
                       Hüküm gününün hükümdarı odur.
                       Sana tapıyoruz efendimiz ve senin yardımını istiyoruz.
                       Selamet yoluna yönelt bizi;
                       İyiliklerine boğduklarının yoluna;
                       Öfkene uğramamışların ve sapmamış olanların yoluna!

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME :

Her din bir inanç sistemidir; ancak her din aynı zamanda, çevresinde bir “düşünce sistemi“ kurar. O halde bir din olarak Müslümanlık vardır; bir de düşünce sistemi olarak Müslümanlık vardır. Din olarak Müslümanlık yalnızca bir inanç konusudur. Düşünce olarak Müslümanlık ise bir kültür ve uygarlık çevresidir. Bizler kültür ve uygarlık  çevremizi değiştirebiliriz ve bundan dolayı Müslümanlığımız incinmez. Nitekim Hıristiyan Avrupa ortaçağın skolastik düşüncesinden, çağdaş düşünceye geçmek suretiyle, dinsel kültürü, düşünceyi reddetmiş, ama dini reddetmemiştir.

Bütün dinler “inanç alanı”na hitap ederler ve aklın sınırları dışında egemen olurlar. Çünkü aklın çözeceği sorunlar için hiç bir dinsel yardıma gereksinim olmadığı gibi, peygambere ve tanrıya da gerek yoktur. Ne inanç alanına akılla girilir , ne de akıl alanına inançla. Bununla, akılla inancın biribiriyle çelişik ve karşıt olduğunu söylemek istenmiyor, sadece her ikisinin alanlarının ayrı olduğunu belirtmek istenmektedir. Inanç özü gereği, tartışmasız kendini kabul ettirir. Kapıları her türlü şüpheye kapalıdır. Bir Hıristiyan “teslis”e (Tanrı, Oğul, Kutsal Ruh) inanmazsa Hıristiyan olamaz.  Bir Müslüman Allah'ın birliğine ve Hz. Muhammed'in kulluğuna inanmazsa Müslüman sayılmaz. Bilim ise, aklın deneme ve yanılmalarına dayanır. Birinin yolunu şüphe aydınlatır, diğerinin önünü şüphe karartır. 

Dinlerin ortaya koyduğu güzellikler, iyilikler, bazı insanlar veya kurumlar tarafından çarpıtıldığında, özellikle zaten okuma tembeli olan bizim toplumlarımızda gerçek saf inanç sahibi insanların ne yapacaklarını şaşırdıklarını ve nasıl bocaladıklarını görüyoruz. Tek Tanrı'lı dinlerin ortaya çıkmasından sonra, ''Tanrı'nın kurallarına uymayanları cezalandıracağı -ömeğin cehennemde yakacağı gibi-“ gerekçesiyle, insanlarda Tanrı sevgisinin yerini, Tanrı korkusu almıştır. Bu korku, bazı din adamlarının veya bir bölüm ülke yöneticilerinin işine gelmiş ve yetkilerini halkın aleyhine kullanmışlardır.

İnsanları düşüncelerine göre ayırmak veya ayrışıma tabi tutmak ne kadar yanlış ve ilkel ise, toplumdaki kültür, inanç, gelenek ve anlayış farklılıklarına göre ayrıştırmak da o kadar yanlış ve ilkeldir. Düşünmekten, muhakeme etmekten, sentezlemekten uzak bir insan ve toplum geri kalmış bir toplumdur. İnsanın temeli gelişmeye, tekamüle dayanmaktadır. Tekamülün olmadığı bir ortamda, dinin sağlam kuralları da dejenere olur ve onun yerini başka görüş ve düşünceler alır. Toplumun fertleri Hıristiyan dindar, Müslüman dindar, Musevi dindar, Budist olabilir, hatta Ateist olabilir, fakat ''dinci''  olmamalıdır.
Semavi Dinlerin Kutsal Kitap’ları dışında, vahiy ürünü başka kaynakların da var olabileceğini kabullenmek gerekir. Örneğin; Sokrat’ın, Eflatun’un, Tao’nun Budha’nın, Zerdüşt’ün ve Konfüçyüs’ün olasılık olarak birer peygamber ve onların insanlığa bildirdikleri, örneğin; Hind Veda’ları, Zend Avesta vb. Birer tanrısal kitap olabilirler. Bu inanç, yeryüzüne gelen bütün dinlere ve peygamberlere duyulan saygının ve dinlerin birliğine verilen önemin en güzel ifadesidir. Asıl olan ışığa yönelmektir. Bütün dinlerde amaç, Allah ve iyi ahlaklı insan olduğuna göre, dinlerin birliği kendiliğinden ortaya çıkmış olur. “Hangi dindeki adıyla çağrılırsa çağrılsın, cevap verecek, tek olan aynı Allah’tır” der tasavvuf. Dinlerin birliği anlayışı, Tevhid inancının bir parçasıdır. Mevlana din birliğini kendi mesnevisinde şöyle açıklar:

      Yüz kitap da olsa hepsi bir baptan ibaret
      Yüz tarafta da tek mihraba dönülür
      Binlerce başak tek bir tohumdan ürer
      Hintli, Kıpçak, Rum, Habeş
      Hepsi de mezarlarında aynı renkte
      Bütün bu keyfiyetler denizin üstünde oynar durur.

Bu şiir, din müessesesinin evrenselliğinin ve dinin hiçbir ırkın, hiçbir bölgenin tekelinde olmadığının ve dinlerin birliğinin güzel bir ifadesidir.

           İran’lı bir filozofun konumuzla bağlantılı bir özdeyişi ile incelemeyi sonuçlandırmak istiyorum: “Hayat, eski bir kitabı andırmaktadır. Öyle bir kitap ki, ilk ve son sayfaları düşüp, kaybolmuştur. Bu tanımlamaya göre mevcut sayfalar hayatımızdır. Ne var ki hayatın anlamının bu sayfalarda değil, kaybolan ilk ve son sayfalarda olduğu anlaşılmıştır. İnsanoğlu bu anlamı bulmak için Din ve Felsefeyi icat etmiştir.”


Halit YILDIRIM
26.01.2002

KAYNAKÇA
1. İslam Çağımıza Yanıt Verebilir Mi?; Server Tanilli
2. Türkiyede Dini Düşünce; Prof.Dr.Hasan Onat
3. Laikik Ve İrtica; Prof.Dr.Cahit Tanyol
4. Bilinmeyen Yönleriyle Ve Sırlarıyla Son Üç Peygamber; Ergun Candan
5. Gizli Sırlar Öğretisi; Ergun Candan
6. Going Within "Dışarıda Hiçbirşey Var"; Shirley MacLaine
7. Kendini Arayan İnsan; Rollo May
• Laborare est Orare XXII.
• ... Bense daha önce duyulmamış, yeni şeyler söylediğim için onların ilenç ve lanetlemelerine maruz kalmaya devam edeceğim.... Simon Magus


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3326 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2007, 05:05:02 öö
Gönderen: MASON
1 Yanıt
9947 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 10, 2009, 02:16:57 öö
Gönderen: Mozart
7 Yanıt
5982 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 03, 2009, 11:55:35 ös
Gönderen: goksel475
4 Yanıt
5762 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 14, 2009, 03:26:40 öö
Gönderen: Dino
7 Yanıt
8604 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 09, 2011, 09:52:40 öö
Gönderen: ADAM
63 Yanıt
27544 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 18, 2011, 11:36:27 ös
Gönderen: Alşah
1 Yanıt
3973 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 17, 2012, 10:56:55 öö
Gönderen: peacewings
0 Yanıt
3107 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 17, 2012, 11:03:10 öö
Gönderen: peacewings
0 Yanıt
2689 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 14, 2014, 03:20:37 öö
Gönderen: ulviii
0 Yanıt
2729 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 26, 2015, 09:54:29 ös
Gönderen: Risus