Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Tarihi Yarımada  (Okunma sayısı 24051 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 18, 2007, 03:03:34 ös
Yanıtla #30
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 133
  • Cinsiyet: Bay

GÜLHANE PARKI

Tarihi yarımadayı keşfederken mola verebileceğiniz yerlerin başında gelen Gülhane Parkı, şehrin en eski parklarından biri olarak kabul edilir. Topkapı Sarayı, Sarayburnu ve Çizme Kapısı üçgeninin arasında yer alan hafif eğimli bir alanda yer alır. İstanbul'da yaşamış tüm medeniyetlere ait izler taşıyan park aynı zamanda, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti için önemli olayların cereyan ettiği yerlerden de biridir.

Bizans döneminde kışla ve askeri depoların yer aldığı askeri bir bölge olarak kullanılan park, çevresinde Hagios Georgies Manastırı ve Panagia Hodegetria Ayazması gibi dini nitelik taşıyan yapıların yer alması nedeniyle, aynı zamanda kutsal bir bölge olarak da kabul ediliyordu.

 
İstanbul'un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Fatih Sultan Mehmed,  Sarayburnu'nu surlarla çevirerek buraya Çinili Köşk'ü inşa ettirdi. Bölge daha sonraki yıllarda ise cirit yarışları gibi saray yaşamının önemli sosyal olaylarının gerçekleştirildiği bir bölge haline geldi. Gerçekleştirilen eğlence ve gösteri gibi organizasyonlar sırasında bölgeye birçok nişantaşı da dikildi. Yine burada yer alan İncili Köşk ise, Padişah III. Murad zamanında inşa ettirilmiş bir eserdir.

İstanbul'un oksijen koridoru
Gülhane Parkı günümüzde tarihi yarımadada keşfe çıkmış kişiler için en önemli dinlenme noktalarından biri olmasının yanı sıra, sahip olduğu bitki örtüsü ile de İstanbul'un nefes alabildiği oksijen koridoru gibidir.

Yakın bir döneme kadar hayvanat bahçesi olarak hizmet veren park, geçtiğimiz yıl, içinde barındırdığı tarihi eserlere zarar verilmeden yeniden düzenlendi. Yüzyıllık ağaçları, lale ve özellikle de gülden oluşan bitki örtüsü ile İstanbul'da görülmesi gereken yerlerden biri olan Gülhane parkında, ağaçların gölgesinde yürüş yapmayı ya da keyifli bir mola vermeyi unutmayın...   

 
Gülhane Parkı'nda tarihe damgasını vuran önemli olaylar…
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk anayasacılık hareketi olarak adlandırabileceğimiz Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1836 yılında Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafında halka Gülhane Parkı'nda okunur. Bu nedenle fermana, Gülhane - i Hattı Hümayun da denir. 

Gülhane Parkı'nın şahit olduğu bir diğer önemli olay ise 1880'li yıllarda gerçekleşir. Ressam ve arkeolog Osman Hamdi Bey'in girişimiyle, Padişah II. Abdülhamid, burada Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşamış tüm medeniyetlere ait eserlerin sergileneceği büyük bir müzenin (Arkeoloji Müzesi / Müze-i Hûmayun) yapılmasına izin verir. Hâlâ ziyarete açık olan müzeyle ilgili ayrıntıları “Arkeoloji Müzesi” başlığının altında bulabilirsiniz.

Bölgenin tarihi boyunca tanık olduğu bir diğer önemli olay ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ardından 24 Kasım 1928 tarihinde, Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Gülhane Parkı'nda düzenlenen bir organizasyonla Latin harflerini halka tanıttığı törendir.


Nisan 18, 2007, 03:04:30 ös
Yanıtla #31
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 133
  • Cinsiyet: Bay



Nisan 18, 2007, 03:08:01 ös
Yanıtla #32
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 133
  • Cinsiyet: Bay

HALİÇ,FENER VE BALAT

Tarihi Yarımada’dan bahsederken unutulmaması gereken bölgeler arasında tarihi dokularıyla dikkat çeken Fener, Balat, Eyüp ve bu semtleri kucaklayan Haliç'tir...

Haliç bölgesi, Çatalca Yarımadası'nın güneydoğu ucunda yer alır. Boğaziçi'nin tam girişinde doğal bir liman konumundadır. Şehrin tarihi yarımada ve Beyoğlu bölgelerini birbirinden ayırır, şehrin Avrupa kıtasında kalan kısmını ikiye böler. Güneyde Sarayburnu, kuzeyde ise Kâğıthane'den Tophane'ye kadar uzanmaktadır. “Haliç” ismi, günümüzde sadece bu doğal limanı değil, çevresindeki pek çok semti de kapsayan bir bölgeyi tanımlayabilmek için kullanılır.
Bölge bir zamanlar balıkçılık, tarım ve ulaşım açısından önemli bir merkez olduğu için, ilk yerleşimin gerçekleştiği andan itibaren “bereket”i çağrıştıran “Altın Boynuz” adıyla da anılır.

 
Haliç, kültürel ve tarihi doku açısından oldukça zengin bir mirasa sahip bir bölgedir. Bölgede yer alan eserlerin birçoğu korunarak günümüze kadar ulaşmıştır ve İstanbul'da yaşamış tüm kültürlerden de izler taşırlar.

Bölgeyi kuşbakışı olarak izlemek ise İstanbul'daki en güzel manzaralardan birine tanık olmak anlamına gelir. Gerçekten de Altın Boynuz'un manzarasını en güzel Eyüp sırtlarında yer alan Piyerloti Kahvesi'nden izleyebilirsiniz.

İstanbul'u keşfetmek isteyenlerin mutlaka görmesi gereken bölgelerin başında gelen Haliç, balık restoranları ile de dikkat çeker. Hatta günümüzde, çeşitli tarihi yapılar restore edilerek balık restoranı olarak hizmet vermektedirler. Bu restoranlarda, İstanbul'un balık kültürünü yansıtan pek çok balık çeşidi ile Türk, Rum ve Ermeni mezelerini de tadabilirsiniz.

 
Fener bölgesi
UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan Fener, Fatih ilçesinin sınırları içinde, Haliç'in batı yakasında yer alır. Balat'la komşu olan semtin tarihi, İstanbul'un tarihi kadar eskidir.

Osmanlı döneminden önce de Haliç kıyılarının en önemli deniz fenerinin burada olması dolayısıyla “Fanarion” olarak bilinen semt, Osmanlı dönemiyle birlikte “Fener” adını almıştır 

Fener günümüzde adım başı rastlayabileceğiniz tarihi kilise, cami ve evleriyle İstanbul'un en özel ve keşfedilmesi gereken bölgelerinden biridir. Genellikle yerleşmek için Rum aileleri tarafından tercih edilmiştir. 1601 yılında Rum Patrikhanesi'nin semtteki Aya Yorgi Kilisesi'ne yerleşmesi ile birlikte bölgedeki Rum nüfusunda hızlı bir artış gözlenmiştir. Semt, günümüzde de patrikhaneden dolayı Ortodoks mezhebinin merkezi konumundadır.

 
Balat
Balat semti de tıpkı Fener gibi UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'nde yer almakta, tarihi değer açısından Fener'le benzer özellikler göstermektedir. Ancak Balat'ın Fener'den küçük bir farkı vardır. Burası, Bizans döneminden itibaren yerleşmek için daha çok Musevi ailelerin tercih etmiş olduğu bir semttir.

Özellikle, 15. yüzyılda İspanya'dan Osmanlı İmparatorluğu'na göç eden Yahudilerin yerleşmeleri için, imparatorluk tarafından Balat'a yönlendirilmesi ile semtteki nüfus daha da artmıştır. Dönemin Osmanlı Padişahı II. Beyazıt, İspanyol Karalı Ferdinand'a yazdığı mektupta Yahudilerin Osmanlı ülkesinin kültürel dokusuna zenginlik katacağına inandığını ifade ederek, onları kabul etmekten büyük mutluluk duyacağını belirtmiştir. 

Semt, mimari yapısı, kilisesi, sinagogları, hamamları ve çarşısıyla bugün bile tarihi dokusunu korumakta ve adeta 2000'li yıllarda İstanbul'un ortasında yaşayan bir tarih sahnesi olarak karşımıza çıkmaktadır.


Nisan 18, 2007, 03:15:10 ös
Yanıtla #33
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 133
  • Cinsiyet: Bay

yoruldum ya :D


Nisan 18, 2007, 03:31:35 ös
Yanıtla #34
  • Ziyaretçi

Gozlerim yasardi... yorulmasa,,, bu daha giderdi demek :D

Guzel bilgiler vermissin ama hakkaten, istanbulun en guzel ve onemli yerlerini tek tek cok guzel anlatmissin. detaylara bakamadim zamanim oldugunda goz gezdiricem.


Nisan 18, 2007, 03:35:40 ös
Yanıtla #35
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 133
  • Cinsiyet: Bay

saol,teşekkürler.. :)


Nisan 18, 2007, 04:26:11 ös
Yanıtla #36
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 133
  • Cinsiyet: Bay

YEDİKULE ZİNDANLARI

Yedikule Hisarları, İstanbul'un en önemli açık hava müzelerinden birisidir. İmparator I. Theodosius'un (390) emriyle bir zafer takı olarak yapılan ünlü Altın Kapı (Porta Aurea), II. Theodosius (403–450) tarafından valisi Anthemiusa yaptırılan şehir surlarıyla birleştirilmiştir.
Altın Kapı'nın bir bütün olarak mermer kuleler ile birlikte II.Theodosius (413) döneminde yaptırıldığı da iddia edilmektedir.

Altın Kapı, o dönemde seferlerden dönen nice imparatorların törenlerle şehre ihtişamla girdikleri Bizans'ın en önemli giriş kapısıydı.

1453 Mayısında İstanbul'un Fatih Sultan Mehmed (1432–1481) tarafından fethinden 4 yıl sonra ilave edilen üç kule ile surlar birleştirilerek beş köşeli, yıldız şeklinde bir iç kale (garnizon) meydana getirilmiştir. Böylece Bizans ve Osmanlı çağı yapıları bütünleştirilmiştir.

Fetihten sonra Sırbistan seferi için Üsküp'e giden Fatih Sultan Mehmed, şehrin tanzim ve tamiri ile birlikte Yedikule Hisarlarını yapımını İstanbul su başısı “Karıştıran Mustafa” Beye havale etmiştir.

Hisarlar Osmanlı İmparatorluğu döneminde devlet hapishanesi olarak kullanılmasının yanında, Osmanlı'nın ilk hazinesi (hazine-i humayun) ve değerli evraklarına da ev sahipliği yapmıştır. O dönemde Hisardaki garnizonda bir kale muhafızı, altı subay, elli asker ve bunlara ait ev, barınak, depolar… bulunmakta idi. Avludaki küçük mescit 1887 yılına kadar ayakta kalmayı başarmıştır.

Yedikule Hisarları, burada hapsedilen esirlerden dolayı ayrıca Yedikule Zindanları olarak ta bilinmektedir. Nice depremler, savaşlar, yangınlar gören Yedikule Hisarları en son 1958–1970 yılları arasında ülkemizin ilk kadın mimarlarından Yüksek Mimar Cahide Tamer öncülüğünde yapılan detaylı restorasyon çalışmalarından sonra bugünkü halini almıştır.

Yedikule Zindanlarının Geçirdiği Evreler:

* 532 yılında ilk Latin istilası sırasında Altın Kapı çok büyük hasar görmüştür. Daha sonra yeniden onarılmıştır.

* 868 – 1058 yılları arasında Makedonya hanedanlığı zamanında Altın Kapı yanındaki iki mermer kule hapishane olarak kullanılmıştır.

* 1458 Fatih döneminden başlayarak 1789 I.Abdulhamit dönemine kadar Osmanlı hazinesi (Hazine-i Humayun) buradaydı.

* 15. ve 19. asırlar arasında siyasi hapishane (Devlet hapishanesi) olarak kullanılmıştır.

* I. Mahmud döneminde, 1768 yılındaki büyük İstanbul depreminde, harap olmuş ve kısmen tamir edilmiştir.

* Abdülmecid döneminde 1851 yılında Hayvanat Bahçesi olarak kullanılmıştır.

*1871 ‘de Kız Sanat evi olarak kullanılmıştır. Burada 400 genç kız ve kadınların çalıştığı bilinmektedir.

* 1874'de II.Abdülhamit döneminde Fişekhane olmuş, uzun müddet Davud paşa kışlasındaki suvarilerin hayvanlarının ot ve arpa ambarı olarak kullanmıştır.

* 1883'te sebze bahçesi yapılmak üzere Bektaşi dervişlerinden Mersul Babaya verilmiştir. Bir kaç yıl sonra iki yüz kuruş kira ile Bahçıvan Cemil Bey'e verilmiştir.

*I. Meşrutiyet döneminde (1876) tekrardan hapishane olarak kullanılmak istenmiş, fakat daha sonra vazgeçilmiştir.

*1895 yılında müzeler umumi müdürlüğüne verilen Yedikule Hisarı, 1968 yılından itibaren İstanbul Hisarlar Müzesi Müdürlüğü'ne bağlıdır.

Yedikule Zindanlarında Önemli Tarihi Yerler:

Büyük Altın Kapı Bir iddiaya göre Altın Kapı barbar “Klemens Maximi” yenen I.Theodoisius zamanında yaklaşık 390 yılında bir Zafer Takı olarak yapılmıştır. Daha sonra II.Theodosius (413) şehir surlarını Altın Kapı'ya kadar uzattırmış ve Altın Kapı'nın sağ ve sol tarafına eklettiği mermer kuleler (Güney Pylon, Kuzey Pylon) ile birleştirmiştir. Diğer bir iddiaya göre ise Altın Kapı, II.Theodosius'un barbar Johannes Primikerios yenmesi şerefine yanlarındaki iki mermer kuleler ile birlikte (Güney Pylon, Kuzey Pylon) bir bütün olarak 425 -430 yılları arasında inşa edilmiş ve 447'de Küçük Altın Kapı (Propile) yapının dış kısmına ilave edilmiştir.

Marmara adasından getirilen mermerlerle inşa edilen Altın Kapı'nın sağ ve sol tarafındaki kuleler (Güney Pylon, Kuzey Pylon) İmparator II.Theodisius'un becerikli valisi Anthemius tarafından yaptırılan şehir surlarıyla birleştirilmiştir. Altın Kapı, altın süslemelerinden dolayı “Yaldızlı Kapı” olarak da bilinirdi. Bir zamanlar Altın Kapı'nın üzerinde çift başlı Bizans Kartalı kabartması, zafer tanrıçası Nike'nin ve fil koşumlu bir araba heykelin yer aldığı söylenir. Leo I (457), Basiliseus (476), Phocas (602), Ermenistanlı Leo (813), Nicephorus Phocas (963) gibi büyük imparatorlardan bazıları kendilerini taht, şan ve şöhrete götüren yola Altın Kapı'dan törenlerle geçerek girmişlerdi.

I.Theodoisius zamanında yaklaşık 390 yılında bir Zafer Takı olarak yapılmıştır.

Küçük Altın Kapı

Küçük Altın Kapı, şehrin denize açılan en önemli girişlerinden biri olan Altın Kapı'nın ön tarafında sur ve hendek arasına savunma amaçlı olarak 447 tarihinde inşa edilmiştir. Küçük Altın Kapının dışında daha Bizans döneminde kullanımdan kaldırılan bir köprüsü bulunuyordu. O dönemde Küçük Altın Kapı'nın dış cephesinde, mermer kornişlerle çerçevelenmiş panolarda güzel rolyefler, ve mermer heykeller bulunuyordu. Vaktiyle iki yanında kare planlı iki küçük kule bulunduğu bu gün hala göze çarpan kalıntılardan anlaşılmaktadır. 1838 yılında dış kapının üst bölümüne II.Mahmud'un arması ve tuğrasının nakşedildiği mermer bir kitabe konulmuştu. Diğer bütün sanat eserleri gibi bu tuğrada bugün yerinde değildir.

(Güney Pylon) Genç Osman Kulesi

Osmanlı ve Bizans döneminde de zindan olarak kullanılan bu kule Reformcu Osmanlı Padişahı II. Osman'ın (Genç Osman) 1822'de trajik sonuna sahne olan mekândır. Kulenin girişindeki alanda mahkûmların yattığı ranzalar, duvarlara kazıdıkları yazılar ve ünlü “Kanlı Kuyu” görülebilir. Genç Osman ile aynı kaderi paylaşan yeni camii imamının el yazısı bunlardan biridir. Genç Osman'ın katledildiği oda ikinci kattadır. (Kuzey Pylon) Cephanelik Kulesi

Bizans döneminde askeri mühimmatların bulunduğu kuledir. Fetihten sonrada Osmanlı döneminde de aynı şekilde kullanılmıştır.Kulenin içinde kirişlerle tutturulmuş ahşap katlar hala görülebilir. Cephanelik Kulesi, Bizans ve Osmanlı döneminde, diğer kuleler gibi zindan olarak kullanılmıştır.

III.Ahmed Kulesi

Asıl adı Pastroma Kulesi olan ve Bizans döneminde dört köşeli bir nöbet kulesi olan bu kule 18. YY ‘da depremler ile yıkılmıştır. İstanbul'un fethinden sonra Sultan III. Ahmet (1673–1736) tarafından sekiz köşeli olarak yapımına başlanmış ve Sultan III. Osman (1699–1757) döneminde tamamlanmıştır. 1722 senelerinde Mutfak Emini Halil Efendinin 220.048._ kuruşa, Yalı köşkünden Eğri kapıya ve Ahır Kapı'dan Yedikule'ye kadar yaptırdığı tamirat çalışmaları sırasında bu kulenin yaptırıldığına dair bilgi bulunmaktadır. Kulenin sokağa bakan dış yüzeyinde ise mermer bir levha üzerinde “Maşallahı ta'ala”) (hicri 1168) (yüce Allah'ın izniyle)yazmaktadır.

Hazine Kulesi

Fetihten sonra Osmanlı'nın ilk hazinesi ve değerli evraklarının saklandığı bu kule için; Kanuni Sultan Süleyman'ın (1495–1566) Vezir-i Azamı İbrahim Paşa Avusturya elçisine ‘Orası Altın ile dolu' demiştir. Sultan III. Murat'ın (1546–1595) hazineyi saraya nakletmesine kadar Yedikule ‘ Hazine' görevini yapmıştır. Bu kulenin tepesinde resimde görüldüğü gibi görkemli bir bayrak direği bulunan çok zarif bir köşk bulunuyordu. 1748 Büyük İstanbul Yangınında tamamen yanmış I.Abdülhamit zamanında 1775'te yeniden yaptırılmıştır. O dönemde bu köşk “Yanan Kasır” olarak anılıyordu. Kule'nin zemin katında bir zamanlar kullanılan 14 adet abdesthane bulunmaktaydı. Ayrıca kule'nin üst katında küçük bir şömineli oda ve yanında da o döneme ait bir tuvalet bulunmaktadır.

Kitabeler (Zindan) Kulesi

Yedikule Hisarı Devlet hapishanesi olduğu dönemde mahkûmlar tarafından zindan girişine kazılan kitabelerden adını alan bu kule de soylu esirler, krallar, vezirler ve elçiler, 1768 yılına kadar bu kulede yatmaktaydı. Daha sonra padişahtan aldıkları bir izinle kale içinde bulunan evlerde tutsaklıkları devam etmiştir.Giriş kısmındaki listede burada yatanların adları, neden burada bulundukları ve akıbetlerini yazmaktadır.Kulenin ortasında ünlü ‘Yılanlı Kuyu' vardır. Alt kattan çıkarken 40-45inci basamaklar arasında karşılıklı bir şekilde bulunan Bizans dönemine ait mermerden yapılmış, iki adet kuş rölyefleri bulunmaktadır.

Bu kule'nin içindeki ahşap katlar Büyük İstanbul Yangınında yanmıştır.(1748)

Top Kulesi

Bu kulede diğer kuleler gibi değişik dönemlerde zindan olarak kullanılmıştır. Bu kulenin içindeki ahşap katlarda Büyük İstanbul Yangınında yanmıştır.

(Trimphalis Caddesi ) Fatih Yolu

Seferlerden dönen imparatorların şehre törenler ile ihtişam içinde girdiği tarihi caddedir. O dönemde şehrin en büyük caddesi olan ‘Messe'ye' ve dolayısıyla da balkanlardan gelen Roma yoluna bağlanırdı. Fetihten sonra (1453) Fatih yolu olarak ta anılmaktaydı.Yol kenarlarında görülen büyük gülleler Fatih döneminde konulmuştur.

Mescid ve Çeşme

İstanbul'un en eski camilerinden biri olan bu küçük mescit, Fatih Sultan Mehmet tarafından hisarların inşası (1458) sırasında yaptırılmıştır.

O dönemde Ayasofya Vakfı tarafından idare edilen mescit'in bir imamı ve sekiz din görevlisi bulunmaktaydı.Dört köşe bir mekan üzerine, çift meyilli, ahşap çatılı ve tek minareli zarif bir yapısı olan küçük mescit “cami biderun-u kule-i left” olarak anılırdı.

1873'de Rusya harbi sırasında fişek imalathanesi, daha sonrada eşya deposu olarak kullanılmıştır. 1887 yılında harabeye dönüşen mescit Tophane-i Amire idaresi tarafından yıktırılmıştır enkazı az bir paraya semt esnafından Akif Ağa'ya satılmıştır. Zemininden çıkan 13 metre uzunluğundaki çok sağlam meşe döşemeleri Mescit'in boyutları hakkında bilgi vermektedir. Mescit'in yanında bulunan çeşmeden, Halkalı suyunun akmasından dolayı bu çeşmenin Kanun Sultan Süleyman döneminden yapıldığı anlaşılmaktadır.

Tarihi Su Kuyusu

İstanbul'un 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet Han (1432–1481) tarafından fethinden 4 yıl sonra yaptırılan burçlar ile iç kale olan Yedikule Hisarlarının su ihtiyacı çapı 6 metre olan ve içeriden 3 yöne ayrılan bu tarihi kuyudan karşılanırdı. O dönemde üzerindeki çıkrıktan atlar yardımı ile su çekilirdi. Kuyu bu gün hala kullanılmaktadır.

Bayrak Kulesi

Yedikule hisarlarının kara tarafındaki tek giriş kapısının üzerinde bulunan dörtgen kule, Bayrak Kulesidir. Kapının girişindeki sağ ve sol taraftaki kemerli tavana sahip odalar o dönemde kapı muhafızlarının odaları idi. Bu kulede Osmanlı'nın sancağı dalgalanır, Yeniçeri askerleri nöbet tutarlardı. Kapı kemerinin üzerinde bulunan dört köşe kitabe yeri boş bırakılmıştır.Vaktiyle yukarıya makaralar ile kaldırılıp indirilen tek parça halinde bir ön kapı bulunmaktaydı. Bu kapılar hisarlarla birlikte yapılmıştır.

Korkuluk Zinciri

Sultan IV. Murat'ın Revan seferine çıktığı sırada İstanbul'a kaymakam bırakılan Amasyalı Bayram Paşa 1635 tarihinde İstanbul surlarını tamir ettirdiği sırada bu korkuluk zincirini de buraya koydurtmuştur.

Kanlı Kuyu

Bizans ve Osmanlı döneminde idama mahkum olan suçluların kesilen kafaları o dönemde denize ulaşan dipten güney ve batı yönünde iki tüneli olan bu tarihi kuyuya atılıyordu. Kuyunun arkasında bulunan İşkence Tahtasında görülen delikler Balkan harbi ve İstanbul'un işgali sırasında Yedikule'ye yerleşen yabancı askerlerden kalma kurşun delikleridir.

Güneş Saati ve Kartal Figürü

Bizans devrine ait bu güneş saati, duvar üzerine boya ile yapılmıştı. O dönemde kadranının üzerinde Grek harfleriyle solda (Porta), sağda (Amen) yazısının bulunduğu belirtilse bile silinmiştir. Aynı döneme ait Kartal Figürü pylonun üst uç köşesindedir.

Genç Osman Hayatı:

“Niyetim saltanat ve devletime hizmet etmekti amma, ne iştir ki kıskanç ve kötü dilekliler hep felaketime çalışır.”

3 Kasım 1604 - 20 Mayıs 1622

Osmanlı'nın 16. Padişahı olan Genç Osman'ın (II. Osman) kısacık ömründe birçok hazin ve şanssız olaylar meydana gelmiştir. 28 Şubat 1618'de üvey annesi Kösem Sultan'ın bütün entrikalarına rağmen tahta çıkarılan Genç Osman çok iyi eğitimli ve ileri görüşlü olmasının yanında ayrıca usta bir asker ve komutandı.Lehistan seferinin başarısız olması, 1821'deki boğazı donduran çok şiddetli kış, büyük İstanbul yangını, yağma ve kıtlıklar her kesin sevdiği genç padişahın gözden düşmesine sebep olmuş, onu hiddetli ve saldırgan biri yapmıştır. Bütün bunlar olurken hacca gitme hazırlığı ve saray gelenekleri dışında şehirden Pertev paşa'nın kızıyla evlenmesi ve Şeyhülislam'ın kızıyla da nişanlanması, yapmak istediği reformlara karşı diş bileyen düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüştür. Milli bir ordu, Payitaht'ın Anadolu'ya nakletmek, yeni çağdaş kanunlara sosyal yapıyı geliştirmek gibi o dönemdeki tehlikeli düşünceler Genç Osman'ın zorba bir entrikayla alaşağı edilmesini sağladı. Galeyana getirilen cahil halk ayaklanan Yeniçerilerle birlikte sarayı basıp Genç Osman'dan sadık adamlarının kellelerini istediler, bunlara direnen padişah entrikanın saray içerisinden örgütlendiğini anlamakta gecikmiş ve ertesi gün tutuklanıp adi bir beygire bindirilerek Orta Cami'ye getirilmiştir. Yeni sadrazam Davud Paşa, Genç Osman'ı Orta Camide iki kere boğdurmak istemiş fakat çok güçlü kuvvetli bir insan olan padişah bu saldırılardan kurtulmuştur. Camiden alınan Genç Osman yolda çeşitli hakaretler ve eziyetler ile Yedikule Zindanlarına getirilmiş ve el ayak çekildikten sonra bizzat Sadrazam Davud Paşa ve emrindeki cellatlar tarafından uzun bir uğraştan sonra katledilmiştir. Cebeci başı Mustafa Ağa bir kulağını kesip, Genç Osman'ın tahta geçtiği zaman öldürttüğü kardeşi Şehzade Mehmet'in annesine götürmüştür. Bir rivayete göre Genç Osman katledilirken yan odada Kösem Sultan'ın beklediği söylenir. Genç Osman'ı katleden Davud Paşa'nın sonu da 1 yıl sonra bu kulede kafası kesilerek öldürülmüştür.Sultan Genç Osman'ın Farisi Mahlasıyla (Farsça el yazısı) yazdığı şiirlerin toplandığı bir divanı vardır.


Nisan 18, 2007, 05:50:06 ös
Yanıtla #37
  • Ziyaretçi

Teşekkürler güzel bilgiler. :) Biraz uzun bende zamanım olunca kesin bakacağım...


Nisan 25, 2007, 08:36:57 öö
Yanıtla #38

İsmine yakışanı yapmışsın Voyageur , okumak bir haftamızı alır buraları gezmeye kalksak en az bir a y

Teşekkürler Ellerine Sağlık :)
« Son Düzenleme: Nisan 25, 2007, 09:11:42 ös Gönderen: Fraternis »


Nisan 25, 2007, 10:33:07 öö
Yanıtla #39
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 133
  • Cinsiyet: Bay

Saol tesekkurler :)


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
7 Yanıt
14754 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 19, 2009, 10:42:57 ös
Gönderen: Veritas
0 Yanıt
2931 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 16, 2010, 09:07:10 ös
Gönderen: Mozart
3 Yanıt
6441 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 04, 2010, 04:58:45 ös
Gönderen: redkit
0 Yanıt
3066 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 04, 2010, 03:56:17 ös
Gönderen: belit
0 Yanıt
10596 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 10, 2010, 05:59:29 ös
Gönderen: alcyone
29 Yanıt
74530 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 02, 2014, 03:49:56 öö
Gönderen: resurrected
0 Yanıt
5866 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2011, 09:59:49 öö
Gönderen: MASON
0 Yanıt
5262 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2011, 04:43:33 ös
Gönderen: MASON
0 Yanıt
7955 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2011, 06:19:30 ös
Gönderen: MASON
2 Yanıt
8508 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2011, 09:58:59 öö
Gönderen: Prometheus