Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: FANTASTİK’ten “Ruhlar Şöleni”  (Okunma sayısı 4074 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 27, 2010, 04:53:17 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Özer Baysaling’in FANTASTİK adlı kitabından sizin için bir bölüm daha seçtim. Bunu acaba forumun Parapsikoloji bölümüne mi yerleştirmeliydim. Önceki gibi bunun yarinin de burası olması sanki dana doğru gibi geldi bana.

Anlatım yine bir klâsik müzik konseri sırasındaki duyumsamaları yansıtıyor. Bu aktarım tamamı değilse de en önemli parçaları içeriyor.



Yeraltındaki bir mağarada Mitra Gizemciliği öğretisi görüyordum. Karanlık dehlizlerde dolaşıyordum. Kâbus dolu rüyalardaki gibi dehşet içindeydim.

İnanışımıza göre, zaman sonsuzdu; mucizeler kanıtlanamazdı.

Mitra boğayı boynuzlarından yakalayıp yere çökertti; boğazını keserek öldürdü. Boğa ölmeden önce can çekişen gövdesinden yeşilliklerle, bütün dünyayı saran bitki ve otlar fışkırdı. Omuriliğinden buğday, akan kanından kutsal içkinin yapıldığı üzüm oluştu.

Kötü ruh, yaşamın kaynağını zehirlemek için, boğaya saldırdı... Fakat mucizeler boğayı, yararlı varlıkların yaratıcısı yaptı. Boğanın ölümünden, eskisinden daha zengin ve çok daha bereketli yeni bir yaşam doğdu.

  

Tapınağın bahçesinde toplanmıştık. Yüksek merdivenlerin üstündeki iki sütun arasında ayakta duran biri konuşuyor, hepimiz onu dinliyorduk. Arada hep bir ağızdan şu cümleleri tekrarlıyorduk:

«Tanrım… Uzayı döndüren sensin, güneşi aydınlatan sen. Cehennem senin ayaklarının altındadır. Yer, gök, yıldızlar senin emirlerinle hareket ederler... Ve ben senin parçan olarak, onlarla da
bütün olur ve bakış açımla onları yönetirim.»
Birden her şey sallanmaya başladı. Sanki evren kükrüyordu. Dev dalgalar her yeri kapladı. Her şey su altında kaldı. Yöremiz battı.

Oralarda her şey çok güzelken her ne olduysa olmuştu. Sanki Yahya Kemal’in murabbasında yazdığı gibi, “bitmeyecek bir zevk verirken beste, teller kopmuş ve ahenk ebediyen kesilmişti.”

Şimdi liman boştu. Gemiler, kayıklar balıkçılar yoktu. Bağlar, saraylar, yaşam ve her şey kayıp gitmiş, kaybolmuş, depremden önce kullanıla kullanıla aşındırılmış güzelliklerden, geriye kala kala bir harabe kalmıştı.

  

Bu kez yaşlı bir ihtiyarım. Ormanın kuytu bir köşesindeki gizli kulübemde ölümü bekliyorum. Bedensel ölümden önce bedenimden kurtuldum bile. Bedenimdeki gözlerim artık görmüyor ama gönül gözümle her şeyi görebiliyorum. Duyularım doğayı zor algılasa da, ruhum evrenin ruhuyla uyum içinde. Sihirli sözüm ve çubuğumla bana saldırmak isteyen vahşi hayvanları uzaklaştırabiliyorum. İnsanları ise gönül gözümle çok uzaktan görebiliyorum.

«Bedensel ölüm, neredesin? Seni bekliyorum. Gel artık, gel de beni azat et bu kölelikten.»

  

……….
  

Yeryüzüne dönmek isteyen ölmüşlerin ruhları bir araya toplanmıştı. Ölüler, yeryüzüne dönmek için Üç Kader Tanrıçası’nın önüne çıkmak zorundaydı. Bunlar Lachesis (Kısmet), Klotho (Alın yazısı) ve Atropos (Eğilmez) adlı tanrıçalardı. Dünyanın tüm gidişini ve her insanın kaderini onlar yönetiyordu.

Üç tanrıça, tiz sesleriyle şarkı söylüyordu. Biri geçmişe, diğeri o ana, üçüncüsü ise geleceğe ilişkin sözleri şarkıyla dile getiriyordu.

Sonra yeryüzüne döneceklerin kısmetlerini dağıtıp şöyle dediler: «Burada insan için yeni ve ölümsüz bir yeryüzü hayatı başlamaktadır. Siz kendi kısmetinizi kendiniz seçeceksiniz. Bu seçimden geri dönülemez ve seçtiğiniz kaderin suçu size aittir. Tanrı suçsuzdur.»

Tanrıçalar sonra da kısmetleri bekleyen ruhlara fırlatıp attı. Hepsi kapabildiğini kaptı. Boşunaydı bu telaş! Hepsine tam yetecek kadar vardı; ne bir fazla ne bir eksik.

  

Meşe ormanlarının üstündeki tepede Jüpiter tapınağı kuruluydu.

Dört sütunlu kemerden geçip loş bir avluya girdim.

Rahipler ateş sunma töreni yapıyordu. İçi oyulmuş kokulu bir ağacın kocaman kütüğünde bir meşale yaktılar. Hep bir ağızdan şu ilâhiyi söylüyorlardı:

«Yükselebilmek için iç âleminin deriliklerine gömül... Bedenini düşüncenin ateşiyle eritip yok et. Alev nasıl için için kemirdiği odundan ayrılıp serbestleşiyorsa, sen de maddeden ayrılıp serbestleş. O zaman sırları beden gözüyle değil, gönül gözüyle göreceksin.»

  
Üç Kez Güçlü Hermes, büyük bir palmiye ağacının gölgesindeki taşa oturmuş konuşma yapıyordu:
«Maddeye boyun eğmeyen başarılı ruh, yeryüzündeki kısa sınavı verdikten sonra, ilk basamak olarak aya yükselir. Ay, düşünce dehasıdır. Elinde gümüş bir orak tutar; doğumları ve ölümleri düzenler. Ruhları cesetlerden kurtararak büyük ışığa doğru çeker.

Nedenler nedeni hep gizlidir. Çünkü sonsuzluk, pek kısa bir son olan zaman ve gene pek kısa bir son olan mekân içinde anlaşılamaz ve anlatılamaz. Bu ancak öldükten sonra anlaşılabilir. Sınırsızlık, sınırlılık içinde kavranamaz.

İnsanca ölümlü olmak da tanrıca ölümsüz olmak da elinizdedir. Fakat her akıl bu gerçeği anlayamaz.

Büyük sırrı gönlümüzde saklayarak eylemlerimizle söyleyelim... Bilim gücünüz, inan kılıcınız, sükût kalkanınız olsun»

  

Kutsal gece başlamıştı. Manyetik bir ruhsal ışık, bulunduğumuz yeri büyüleyici bir şekilde aydınlatmıştı. Periler ve melekler dans ediyordu.

Orada bulunanlardan hiçbiri ötekinin adını bilmiyordu. Kendi adlarını bile unutmuşlardı... Biri şöyle seslendi:

«Acı çeken gölge ruhlar huzur bulsun... Gelin, arının; nura bulanın; sevinci tadıp dinlenin... Bu güneş, ölümlülerin güneşi değil, ölümsüzlerin gerçeğinin güneşidir... Tanrısal Eros, aşklarınızda da gözyaşlarınızda da sizinle olsun... Her şey sevgidir.»

Sonra herkesi “Evohe” demeye davet etti. Bütün ruhlar yeniden doğuşa davet anlamı taşıyan bu çığlığı tekrarladı: «Evohe... Evohe... Evohe.» Bu ses koyda dalga dalga yankılandı... Bu esnada bütün ruhlar, rüya gibi şarkı ve danslarla beyaz bir sisli perdenin arkasında gözden kaybolup gitti
.
  

Değişik zaman ve bölgelerde yaşamış Antik Yunan filozoflarının birçoğunun ruhu Efes’teki büyük tiyatronun sahnesinde toplanmıştı. Apollonios, Aristoteles, Demokritos, Diogenes, Epiktetos, Epikuros, Euripides, Hippokrates, Khilon, Platon, Pratagoras, Sokrates, Sophokles, Thales daha birçoğu oradaydı.

Halk amfiyi doldurmuş, onları dinliyordu.

Filozoflar, birbirinden değerli sözler söyleyerek atışıyordu. Her biri bir söz söylediği zaman büyük bir koro araya girip onları hem onaylıyor hem dahası için teşvik ediyordu.

Neler demediler ki!...

«Kendinizi bilin. Dostların ziyafetine yavaş, felaketlerine koşa koşa gidin.»
…..
«Bir gün bahtınız kötüye döndüğünde, yanınızda bizim gibi vefalılar bulunmasını isteyeceksiniz.»
…..
«Ne ölümlülerin ümitsiz hayatlarında pek bulamadıkları o parlak altınlar, ne mücevherler, ne insanların o kadar değer verdikleri gümüş döşekler ne de engin ovalarda ağır başakların kendi kendine bittiği tarlalar erdemli kimselerin düşünceleri kadar parlaktır.»
…..
«Açlıktansa oburluk çok daha fazla insanı mahvetmiştir... Yemek, içki, uyku, cinsel ilişki, hepsi ölçüyle.»
…..
«Bilgisizlere güzel sözler sayıp dökme. Bilgeliği hazmetmişsen bunları hareketlerinle göster. Zira koyunlar ne kadar yem yemiş olduklarını çobanlarına göstermez fakat onların verdiği yemi iyice hazmettikten sonra süt ve yün üretirler.»
…..
«Kendi yurtlarını beğenmeyip de başka ülkelere gidenler, oralarda yabancıdır diye beğenilmez. Kendi yurttaşlarını hor gördükleri için, ötekiler de onları aralarına almaz.»
…..
«Hepimiz mutlu olup yetinelim... Yaşayalım alnımıza yazılmış yılları. Elde etmeye çalışmayalım ölümlüye kaderin bağışladığından daha çoğunu.»

  

Bambaşka bir âlemde ve zamansızlıkta oradan oraya göçüp gidiyordum. Bu müthiş güzel ve anlatılmaz bir akışkanlıktı.

Geniş bir mağaranın içindeydim. Etrafta mistik kokular vardı. Ortada yanan meşalenin alevi, duvara değişik gölgeler vererek dalgalanıyordu.

Dip tarafta iki delik vardı. Biri dünyanın merkezine, diğeri yıldızlı gökyüzüne uzanıyordu. Her iki delik de yeri, göğü ve onları yaratanın gözlerini canlandırıyordu.

Yaşamın sırları burada gizliydi. Geri dönmek isteyenin bir daha dünyaya dönemeyeceği yerdeydim artık.

Geri dönmek istemiyordum. Bu dönülmez yoldan içeri girip, yaşamın sırlarını öğrenmek istiyordum.

Girdim.

İçeride büyük bir lahit vardı. Etrafta balmumları yanıyor, kokusu her yere yayılıyordu. Lahdin arkasından, loş ışıkta kim olduğu belirsiz bir ruh şöyle seslendi:

«Bu taş, sana itaat etmek içinmiş gibi senin altındadır. Sana hâkim olmak içinmiş gibi, senin üstündedir. O halde o, varlığı senden alıyor. Senin yanında, senin eşitin gibi!... Fakat gençlik ve kara saçlar çağı geçicidir; boştur. Kötü günler gelmeden, güneş ve aydınlık, ay ve yıldızlar kararmadan, yağmurdan sonra bulutlar geri gelmeden önce, yeni yetme günlerinde yaratanı hatırla...

Pencerelerde gün battığı ve kapı sokağa kapandığı için, evin bekçilerinin titrediği, güçlü kuvvetli adamların bellerinin büküldüğü, kadınların artık hiçbir şey öğütmediği günde de hatırla... Değirmenin sesi, kuşların cıvıltısı duyulmaz olduğu zaman, şarkılar sustuğunda, yokuş yukarı çıkarken yorulduğunda, aniden ürküntü duyduğunda... Gümüş iplik kopmadan, altın lamba sönmeden, küp çeşmede kırılmadan, toz parçası olarak gelindiği gibi toprağa geri dönmeden önce hatırla!..»

Araya ilâhi sesleri giriyordu:

«Bu dünyayı ve öbür dünyayı ve bütün varlıkları bir araya getirip bir iplikle bağlar gibi bağlayarak evreni dokuyanı bilelim!»

Önceki ruhun seslenişi şöyle sürdü:

«Benim görevim sona ermiştir. Artık ebedi âlemime çekiliyorum. Sizi oradan görüp gözeteceğim. Tüm varlıklarda yaşayan, yüz binlerce biçime, sayısız göze, her yöne dönük yüze sahip olan, sonsuzluğun her türlü katında tüm varlıkların yukarısında bulunan, durağan, sonsuz, sınırsız, tüm evreni barındıran Tanrı vardır... Göklerde aynı anda binlerce güneş parıldasa, onun büyüklüğünü gösteremez. O ne öldürür ne de öldürülür. Ne doğmuştur ne de ölür. Tanrı’nın varlığı sürekli ve süresizdir. Düşünce ve sözcükler Tanrı’yı anlatamaz. Duyular kavrayamaz. Zamanla ölçülemez. Onu ancak ölümü aştığımız zaman anlayabiliriz.  

Ruhunuzu Tanrı’ya ulaştırın. Tanrı’ya ulaşmış ruh, yeniden doğuştan da, ölümden de, ihtiyarlık ve ıstıraptan da kurtulur ve ölümsüzlük suyunu içer.

Kutsal ateşin üzerine titreyin. Bir sönecek olursa, o zaman aranızda tekrar görünüp sizi yargılar, yaptığınıza pişman ederim.»

  

Bir yeraltı mahzenindeydim… İçeri girmek ve ilâhi sırra erebilmek için sınav veriyordum. Bu yolda çeşitli işkenceler görüyordum.

Mahzenin duvarlarında yirmi iki sırrı simgeleyen kutsal resimler vardı. Onlar arasında tek başıma saatlerce baş başa kalıp düşünmemi istediler.

O simgelerden ışık gibi temiz, sonsuzluk kadar geniş, gözle görünmez, tartıya gelmez hakikat ruhu içime aktı.

Sonra nereden geldiğini anlayamadığım bir ses şöyle dedi:

«Hakikat kendini teslim etmez. İnsan onu arayarak ya kendinde bulur ya da hiç bulamaz.»

Bir zamanlar gençliğimin başıma üşüştürdüğü tutkular üzerimden gölgelerin yok oluşu gibi uzaklaşıyordu. Ölümsüzlük düşüncesi benliğimi kaplıyordu.

Bir mezara girdim; uyudum. Ölümün evrelerini uyku halinde hissettim. Yaşantıma ilişkin tüm anılar silikleşiyordu. Bedenimin eriyip dağıldığını hissettikçe, görünmez âleme ve ölümsüzlüğe yaklaşıyordum.

Bir ruh devreye girerek şunları söyledi:

«Sen Tanrı’yı hissettin. Artık ölüp dirilmişlerden sayılmaktasın. Şunu bil ki, tek bir yasa vardır: Her şey birdir... Tanrısal düzende hiçbir şey küçük olmadığı gibi, hiçbir şey büyük değildir... İnsanlar ölümlü tanrılar, tanrılar ölümsüz insanlardır.

Bunları anlayabilirsen sır kapısının anahtarına sahip olursun. Ruhun perdelenmiş bir ışıktır. Onu ihmal edersen kararır ve söner. Onun kandiline kutsal aşk yağını koy ki, ölümsüz bir ışık halinde hep yansın.»

  

Ege Denizi’nin Asya kıyısındaydım. Yunanistan’da Dorlardan kaçıp bu bölgeye yerleşmiştik. Çeşitli siteler kurmuş, ortak tapınaklar inşa etmiş, felsefe okulları oluşturmuştuk.

Bilim ve düşünceye kök saldık. Birçoğumuz dünya kültürüne imza attı. Onları gördük; sırlarını öğrendik; öğretilerinden dersler çıkardık. Büyük refaha kavuştuk.

Her şey çok iyi, çok güzeldi. Sonra birçok istilâ geçirdik. Didim’deki hazinelerimize el koydular; yetmezmiş gibi bir de evlerimizi yağmaladılar. Sitelerimiz, kentlerimiz yıkıldı.

Sonra Persler, sonra Menteşoğulları geldi.

Birbirimize karıştık.

Artık hiç kimsenin soyu sopu belli değil. Zaten bu önemli de değil. Hepimiz insanız hâlâ!

  

Geçmiş yaşantılar, bugünkü bedenlerin ruhları, eski öğretiler, dinler, evrenin sırları bölgenin bütünlüğü içindeydi... Bu yöre her türlü baştan çıkarıcılığa da sahipti. Yüzyıllar seksin tüm inceliklerini, şehvetin çıldırtıcı heyecanını oraya gizlemişti. Ne var ki konserdekiler bunları düşünmüyor, belki de bilmiyor ve hissedemiyordu.

Nice aşklar, kavgalar, savaşlar, ihtiraslar, tecavüzler, acılar, şölenler görüyordum. Çığlıklar, top sesleri, şen kahkahalar duyuyordum. Rahipler, hahamlar, imamlar, korsanlar, kürek mahkûmları, süngerciler, şarapçılar, zeytinciler ve daha birçok yaşantı... Bunların bazısını geçmişte ben yaşıyor, çevremdekileri de o benlerin varlığında görüyordum. Günah, sevap, dinler, öğretiler hepsi iç içeydi; birbirine karışmıştı.

Yaşam belki de buydu: İç içe geçmiş sahneler… Herkes gelip oyununu oynuyor ve gidiyordu. İyi, kötü, doğru, yanlış, olumlu, olumsuz, her şey yaşamın içindeydi.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 27, 2010, 09:54:37 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Harika...Yukarıdakileri yazabilmekte,anlayabilmekte kuşkusuz ki lutuftur.Tanrı,kendisine rıza göstersin;tabi ki,aktarımı yaptığı için sayın ADAM'a da...


Saygılar
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ocak 28, 2016, 10:30:45 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 234
  • Cinsiyet: Bay

Çok etkileyici. Eserin sahibine ve aktarımı yapan Sayın ADAM'a teşekkürler.
“Tehlikeli bir dönemde yaşıyoruz, insan kendine hükmetmeyi öğrenmeden doğaya hükmetmeyi öğrendi.” Albert Schweitzer


Şubat 03, 2016, 05:06:34 ös
Yanıtla #3
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 123
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam,

paylaşımınız ve yazı nedeniyle hissettirdiğiniz duygular için teşekkürlerimi sunarım.

Saygılarımla,

“Gerçek her zaman hakimdir ve üstündür; Kim onu sahiplenme cesaretini gösterirse, o üstün gelir… Çünkü zaman gerçekten yanadır…”


Şubat 03, 2016, 09:07:04 ös
Yanıtla #4
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Teşekkürlere teşekkürler.

Keşke kitabın tamamını okusanız....
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Şubat 03, 2016, 09:19:47 ös
Yanıtla #5
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 123
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam,

İlgimi çekti kitap açıkçası sırada bekleyen kitaplarım var sonrasında inşallah tedarik edebilmeyi ve okumayı umuyorum.

Saygilarimla
“Gerçek her zaman hakimdir ve üstündür; Kim onu sahiplenme cesaretini gösterirse, o üstün gelir… Çünkü zaman gerçekten yanadır…”


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3242 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 17, 2007, 07:39:41 ös
Gönderen: shemuel
32 Yanıt
19433 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 19, 2009, 09:29:05 ös
Gönderen: sun
1 Yanıt
2844 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 16, 2010, 10:43:59 ös
Gönderen: Maledictum
0 Yanıt
5649 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2010, 06:07:52 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
7090 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 22, 2010, 08:35:57 öö
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
3378 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 23, 2010, 11:29:57 ös
Gönderen: Sirius
2 Yanıt
3353 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 24, 2010, 05:11:28 ös
Gönderen: rigormortis
2 Yanıt
4507 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2010, 11:18:29 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2506 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 02, 2010, 02:30:04 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
5951 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 11, 2011, 02:01:54 ös
Gönderen: smyrnali