Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: YUNAN DÖNEMİNDE YAHUDİLER  (Okunma sayısı 8458 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 26, 2007, 09:50:08 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Yunan imparatorluğu

M.Ö. 4. yüzyıl Yahudi halkı için olaylı geçer.

§ Babil’e sürülürler ve Persler’in işgal ettiği güçlü imparatorluğun gözlerinin önünde çöküşüne tanık olurlar.


* M.Ö. 370 yılında Pers İmparatoru Sirüs Yisrael ülkesine dönmelerine izin verir, teklifi isteksizce kabul ederler, sadece 42.000 kişi geri dönüş yapar.

* Geri dönenlerin Yeruşalayim’de Bet-Amikdaş’ı yeniden inşa girişimleri, öfkeli komşuları Samiriyeliler’in imparatora şikayeti üzerine kısa zamanda son bulur.

* İran’da Kral Ahaşveroş’un veziri Aman Yahudileri yok etmek için bir plan kurar ama Yahudi olan ve bunu gizli tutan Kraliçe Ester M.Ö. 355 yılında yardıma koşar.

* Bir sonraki Pers hükümdarı olan Ester’in oğlu II. Darius M.Ö. 347 yılında Bet-Amikdaş’ın yeniden inşa edilmesine izin verir.

* Yisrael topraklarında yaşayan Yahudi halkı Ezra’nın liderliği ve Sanhedrin üyelerinin sayesinde ruhani bir güç kazanır.

Şimdi M.Ö. 312 yılındayız ve Sanhedrin üyelerinin sonuncusu Şimon Atsadik Koen Gadol olur. Akdeniz’in öbür yanında yeni bir tehdit oluşmaktadır. Adı Yunanistan’dır.


YUNAN İMPARATORLUĞUNUN YÜKSELİŞİ

Yunanistan’ın kökeni esrarengiz olup Avraam’ın zamanına, M.Ö. 18. yüzyıla, belki de daha öncesine uzanır. Tarihçiler Yunanlılar’ın nereden geldiği konuşunda aynı fikirde değildir. Asya’dan Avrupa’ya göç etmiş ve Yunan Adaları’na yerleşmiş bir halk ya da sahil boyunca yerleşmiş, denizcilikle uğraşan bir halk olabilirler.

Her kim idiyseler (Misen’de bulunan kalıntılara dayanarak Misenliler adı verilen) Yunanistan anakarasının ilk oturanları ileri bir kültür geliştirdi. Ancak M.Ö. 1100 yılı civarında Misenliler, Dorlar adı verilen barbarların işgaline uğradı ve yok oldular. Yunanistan karanlık bir döneme girdi ve yüzlerce yıl sonra yeniden ortaya çıktı.

Klasik Yunan dönemi M.Ö. 7. yüzyılda başlarsa da tarihiyle, Yunanistan’ın en ünlüleri Atina ve Sparta olan, sürekli savaşan şehir devletlerden oluştuğu 5. yüzyılda daha aşina oluruz. Birbirleriyle savaştıkları halde Persleri kovacak kadar güçlüdürler ama 4. yüzyılda Makedonyalı II. Philip’e yenik düşerler ve onun oğlu Büyük İskender Yunan medeniyetini dünyaya yayar.

4. yüzyıl Yahudiler için olduğu kadar Yunanlılar için de olaylıdır. Bu klasik Yunan kültürünün altın çağıdır: demokrasinin doğuşu, Aristo, Sokrat ve Plato’nun zamanı...



YUNAN VAHŞETİ

Yunanlıların medeniyete katkılarına –politika ve felsefe- hayran olurken Yunan toplumunun gerçekte ne olduğunu unutmak kolaydır.

Örneğin “Spartalı yaşam tarzı”nı duymuşuzdur da uygulamada bu ne anlama geliyordu? En başta Spartalı kız ve erkek çocuklar ailelerinden koparılıyordu. Askeri barakalarda yaşıyor, dövülüyorlardı. Çalmayı öğrenmeleri için yemek verilmiyordu. Spartalı olmak, sert olmak demekti.

Atinalılar Spartalılar kadar sert olmasa da, “yumuşak” olarak da tanımlanamazdı. Örneğin çocuk öldürmek onlar için sorun değildi (bu tüm eski medeniyetlerde, “yüksek” olanlarda bile, yaygın bir uygulamaydı). Batı entelektüel tarihindeki en etkili düşünürlerden biri, Aristo’nun kendisi, Politikalar’ında (VII.16) çocuk öldürmenin toplumun işleyişi için esas olduğunu savunur. Şöyle yazmıştır:

“Kusurlu ya da sakat çocuk yetiştirilmemesi için bir kanun olmalıdır. Nüfus fazlalığını önlemek için bazı çocuklar bırakılmalıdır (yani ölsün diye çöp yığınının üzerinde). Devletin nüfusu için bir sınır belirlenmelidir.”

Bu beyanın ifadesine dikkat edin. Aristo “bebek öldürmeyi severim” demiyor ama soğuk, rasyonel bir hesaplama yapıyor: fazla nüfus tehlikelidir, bu nüfusu kontrol altında tutmanın en uygun yoludur.

Yunanlılar meydan savaşını icat etmiştir: binlerce yaya asker düşmanla çarpışır, ilerledikçe ölür ya da öldürülür. Bugün Yunanlıları kültürlü ve asil olarak düşünsek de fetih sırasında nasıl davrandıklarını öğrenmek insanı sarsar.

Yunan fetihlerini yeni doruklara taşıyan Büyük İskender olmuştur.



BÜYÜK İSKENDER

Aristo’nun öğrencisi ve Homeros’un büyük etkisinde olan İskender 20 yaşında iktidara çıkar ve savaşmaya başlar.

Askerlik tarihinde en büyük başarı olarak kabul edilen bir işe girişir. 45.000 kişilik bir orduyla on iki yıl boyunca durmaksızın çarpışır ve bilinen dünyanın büyük bir kısmını ele geçirir. Kendisi ön saflarda olmak üzere Yunan ordusuna önderlik eder.

Askeri bir dehadır. Çoğu zaman ordusundan on kat büyük güçlere karşı savaşlar kazanır. Ana taktiği düşman hattının en güçlü noktasını (en zayıf değil) hedef almaktır. Örneğin Perslerle savaşırken, liderliği yok etmek amacıyla Pers ordusunun en çok korunan noktasına saldırır. Pers İmparatoru Darius Galgamel Savaşı’nda kaçınca , Pers ordusu yıkılır.

33 yaşında ateşlenip ölmeden önce İskender Asya ve Ortadoğu’nun neredeyse tamamını, Kuzey Afrika’nın bir kısmını fetheder, bütün Pers İmparatorluğu’nu parçalar ve gittiği her yere Helenizm’i –Yunan yaşam tarzı ve kültürünü- yayar.



HELENİZM

Helenizm tam olarak neydi? Çok kısaca, tamamıyla insana odaklanan bir hayat yaklaşımıydı.

Yunanlılar bütün insani yetenekleri sergilerdi: edebiyat, tiyatro, şiir, mimarlık, heykel, vb. İnsan vücudunun güzelliğini yüceltir, Olimpiyatlarda atletik yiğitlikler gösterirlerdi. İnsan bedeni ile ilgili hiçbir şey utanç verici, gizli ya da özel sayılmazdı. Ortalıkta çıplak koşmak Yunanistan’da normal sayılırdı. Umumi tuvaletler ana caddede, delikleri olan bir banktan oluşurdu; insanlar oturur ve başkaları yoldan geçerken ihtiyaçlarını giderirdi.

Doğal olarak insani tutkular saygı görürdü, bu yüzden de çok az seksüel tabu vardı: pedofili ve homoseksüellik bile kabul görürdü. Hatta genç bir erkeğin cinselliği daha yaşlı bir erkekle tanıması aşkın en yüce şekli olarak görülürdü. Plato Sempozyum’unda bu konuda şöyle yazar (178C):

“Ben şahsen bir erkeğin ilk gençliğinde saygıdeğer (daha yaşlı) bir aşığa sahip olmasından daha büyük hangi kutsamaya sahip olabileceğini söyleyemiyorum...”

Yunan tanrıları bile insani ifadelerle tanımlanıyor ve Yunan mitolojisinde çoğu zaman insanlar tarafından yenilgiye uğratılıyorlardı. Zamanla entelektüel Yunanlılar tanrılarını hor görmeye ve onlardan alaycı bir şekilde ve saygısızlıkla söz etmeye başladı.

Kısacası Yunanlılar insan bilincinde çağdaş tarihte en kuvvetli entelektüel güçlerin biri haline gelecek olan bir fikri uyandırdı: hümanizm. İnsan her şeyin merkezindedir. İnsan zihni ve olayları rasyonel bir şekilde anlama, gözlemleme ve algılama yeteneği her şeyin başı ve sonudur. Bu Yunanlılardan gelen bir düşüncedir.

Yunanlılar her şeyin ötesinde, bunun bir aydınlanma, medeniyetin en yüksek seviyesi olduğunu düşünüyordu. Güçlü bir kader anlayışları vardı ve kültürlerinin, insanlığın evrensel kültürü olmaya mahkum olduğuna inanıyorlardı.

Yahudiler, gayet tabii, farklı bir görüşe sahipti. Onlar bir Tanrı inancı ile birleşmiş ve yaşama, barışa adalete saygı ile zayıfla yoksula karşı sosyal sorumlulukla dahil olmak üzere, mutlak ahlaki değerlere sahip bir dünyanın insan ırkının en son geleceği olduğuna inanıyordu.

Bu Yahudi ideolojisi tapınmada ödün vermiyor (tek Tanrı’ya inancın gerektirdiği gibi), çoktanrılı inanç ve uygulamalara tam bir hoşgörüsüzlük gösteriyordu. Sadece bir Tanrı vardı, dolayısıyla sadece bir Tanrı’ya tapılabilirdi, nokta.

Yahudilikte insan Tanrı’nın görüntüsünde yaratılmıştı. Yunanlılarda tanrılar insanın görüntüsünde yapılmıştı. Yahudiler için fiziksel dünya mükemmelleştirilmesi ve ruhani olarak yükseltilmesi gereken bir şeydi. Yunanlılara göre fiziksel dünya mükemmeldi. Dennis Prager’in söylediği gibi “Yunanlılar için güzel olan kutsaldı; Yahudiler için kutsal olan güzeldi.”

Böylesine farklı görüşler eninde sonunda çarpışmaya mahkumdu.



YUNANLILAR VE YAHUDİLER

Yunanlılar M.Ö. 312 yılında Pers İmparatorluğu’nu fethettiğinde, Yisrael’i de işgal eder.

Talmud (Yumoh 69a’da) İskender’in Yeruşalayim’e gelişini ve Sanhedrin üyelerinin sonuncusu Şimon Atsadik ile karşılaşmasını aktarır. İskender, Yahudilerden nefret eden Samiriyelilerin kışkırtmasıyla, Bet-Amikdaş’ı yıkmayı planlamaktadır. Ne var ki Şimon Atsadik’le karşılaştığında derinden sarsılır ve Yahudi bilgenin önünde eğilir.

Hatırlayın ki bu Büyük İskender’dir, tüm zamanların en büyük askeri dehası. İsmine uygun büyük bir egosu vardır ve kimsenin önünde eğilmez. Dolayısıyla bu davranış herkesi şaşkına çevirir. Generalleri korkuya kapılır: ne oluyor?

Herkese şunu açıklar: Her çarpışmadan önce –hiçbir çarpışmayı kaybetmemiştir- rüyasında tuhaf bir adam görür. Bu rüyayı zafer işareti olarak yorumlar. Onları az önce karşılayan yaşlı adam, Şimon Atsadik, rüyalarındaki adamdır!

Böylece Büyük İskender Bet-Amikdaş’ı yıkmaz. Şimon Atsadik Yahudilerin değil ama Samiriyelilerin Yunanlıların düşmanları olduğunu söylediğinde onu dinler. Bunun sonucunda Yahudiler Samiriyelilerin hakkından gelmesi için yeşil ışık yakılır, bunu da kısa zamanda yaparlar. Yisrael ve Yeruşalayim barışçı bir şekilde Yunan İmparatorluğu’nun içine girer.

O kuşağın rabileri şükranlarını göstermek için ilk doğan erkek çocuklara Alexander adının verilmesini buyurur. Günümüzde Alexander halen bir Yahudi ismi olmakla birlikte bazı çevrelerde Sender olarak kısaltılmıştır.

Başta Yunan mercileri yerel Yahudi nüfusun haklarını muhafaza eder ve Yahudi dini ibadetine karışmaya yeltenmez. Yahudiler 165 yıl boyunca ayrı ve belirgin bir varlık olarak gelişmeye devam eder. Bu, Helen dünyasında nadir görülen bir olgudur.

Büyük İskender tarafından fethedilen halkların büyük bir çoğunluğu kendi istekleriyle Helenleşmiştir. Yahudilerin, küçük bir azınlık dışında, Helenizm’i reddetmesi Yahudiliğin hep var olan misyon dürtü ve anlayışının güçlü bir göstergesidir.

Ünlü klasik tarihçi Michael Grant, From Alexander to Cleopatra adlı eserinde (sh.75) şöyle açıklar:

Yahudiler sadece asimile olmamakla kalmadı, asimile edilemeyeceklerini de kanıtladılar ve dinlerinin çağlar boyunca yaptığı devasa etki sayesinde bu, Yunan tarihinin en önemli dönemeçlerinden biri oldu.

Ne var ki zamanla Yahudilik yola getirilemeyen inançları ve tuhaf ibadet şekilleriyle Helen dünya üstünlüğü kavramına karşı açık bir meydan okuma gibi durmaya başlar.

Genelde hoşgörülü olan Yunanlılar için bu meydan okuma giderek hoş görülemez hale gelir. Çatışmanın başlaması zaman meselesidir.
 




Nisan 26, 2007, 09:51:56 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

                                  YUNAN ZULMÜ


Büyük İskender’in ölümünden sonra büyük Yunan İmparatorluğu üçe ayrıldı: » Selevki ya da Asur Yunanistan’ı » Ptolemya ya da Mısır Yunanistan’ı » Makedonya ya da Atina, Sparta vb. bağımsız şehir devletlerini içeren asıl Yunanistan Başta Yisrael Mısır Ptolemyalıları tarafından yönetilen kısmın egemenliğine girdi. Ptolemyalılar genellikle liberal ve açık fikirli kişilerdi. Dünyanın kültürel merkezi olan başkentleri İskenderiye’nin görüşünü sürdürüyorlardı. Ancak bu durum M.Ö. 198 yılında Panyas (ya da Banyas, İsrail’in kuzeyinde, bugün de ziyaret edebileceğiniz bir belde) Savaşı’ndan sonra değişir ve Asur Selevkileri Yisrael’in kontrolünü ellerine geçirir. Artık durum istikrarsızdır. Yeni Selevki imparatoru Antiohos Epifanes kendini büyük baskı altında hisseder. Bir yandan Ptolemyalıları sindirmeye çalışmakta, diğer yandan Roma’nın artan gücünün endişesini yaşamaktadır. Savunmasındaki zayıf noktanın Yisrael olduğuna karar verir. Yisrael’in Mısır ve Akdeniz’e (Romalılar oradan gelecektir) sınırları vardır. En kötüsü de Yahudiler Yunan kültürünü benimsememiştir. Bunun çaresine bakacaktır. DÜNYALAR ÇARPIŞINCA Yıllar önce bilinen bütün dünyayı fetheden Yunanlılar Yahudilerle ilk karşılaştıklarında şaşırır. Daha önce hiç böyle bir halkla karşılaşmamışlardır. O zamanlar Yahudiler dünyadaki yegane tektanrıcılardır ve herkesinkinden tamamıyla farklı bir dünya görüşüne sahiptirler: var olan her şey sonsuz, görülmez ve şefkatli bir Tanrı tarafından yaratılmış ve sürdürülmektedir. Yunanlılar bu görüşü, özellikle de ölümlülerin yaşamlarıyla ilgilenen bu şefkatli Varlık fikrini anlaşılamaz bulmaktadır. Üstüne üstlük Yunanlılar Yahudilerin Tora görüşünü anlayamaz. Yahudilerin Tanrı’dan aldıklarını ileri sürdüğü ve barış, kardeşlik, sosyal sorumluluk, hayata saygıya dair garip öğretiler içeren eski bir kitap... Bütün bu değerler Yunanlıların mükemmel bir dünya fikrinden olabildiğince uzaktır. Kısacası Yunanlılar Yahudilerle ne yapacaklarını bilemez Yahudilerin de kafası karışmıştır. Yunanlılar eğitime ve entelektüel arayışlara – Yahudilerin de çok değer verdiği ve hayranlık duyduğu unsurlar- değer veren ulustur. Yunanlılar Yahudilerin çok hoşuna giden güzel bir dil konuşmaktadır. (Talmud Rumca’nın dünyadaki en güzel lisan olduğunu ve İbranice dışında kaşer bir Tora rulosunu yazabileceğiniz tek lisan olduğunu söyler). Gerçekten de Tora kısa zamanda Rumca’ya çevrilmiştir (M.Ö. 3. yüzyılda) ve bu, Yahudi tarihindeki ilk çeviridir. Bu çeviri, yapan 70 rabi’den esinlenerek “Septagent” diye adlandırılmıştır. (Bu çeviri Yahudi halkı için ulusal bir felaket olarak kabul edilir. Yahudi olmayan bir ulusun elinde artık erişilir olan İbrani Tora’sı sık sık Yahudilere karşı kullanılmış ve kasten yanlış yorumlanmıştır. Günümüzde Hıristiyan Tevratlarının çoğu Roma İmparatorluğu’nun dili olan Latince’ye, ondan da İngilizce’ye çevrilen Rumca versiyona dayanır. Bu süreçte ne kadar yanlış yorumlama ve hata yapıldığını tahmin edebilirsiniz.) Ne var ki İbrani Tora’sının Rumca’ya çevrilmesi kaçınılmazdı çünkü Rumca eski Akdeniz aleminin dili oldu. Şimdi İngilizce’nin olduğu gibi her yerde kullanılıyordu! Böylece çoğu Babil sürgünü sayesinde Aramice konuşan Yahudiler Rumca da konuşmaya başladı. (O zaman İbranice esas olarak dua ve öğrenim diliydi.) Karşılıklı beğeniye rağmen –ki bu birçok Yahudi’yi çekti- büyük farklılıklar hakim kültür tarafından daha fazla hoş görülemedi. ZORUNLU HELENLEŞTİRME Antiohos Epifanes M.Ö. 169 ile M.Ö. 167 yılları arasında Yahudiliği yok etmeye yeltenerek Yisrael Yahudilerini Helenleştirmek için kasti önlemler alınca balayı dönemi sona erer. Antiokos’un ilk yaptığı şey Yahudilerin güç makamını ele geçirmek olur. Koen Gadol’ü görevden alır ve yerine, kendisine bağlı olan bir Yahudi’yi getirir. Koen Gadol’luk o andan itibaren büyük ölçüde yoldan çıkmış bir kurum haline gelir (25. bölümde açıkladığımız gibi). Böylece Yahudi tarihinin ileriki dönemlerde bütün temel kurumlarında bozulmaya yol açacak bir değişim gerçekleşti: monarşi, koenlik, Bet-Amikdaş ayinleri. Nispeten temiz kalacak olanlar Sanhedrin, Yahudi Yüce Mahkemesi ve göreceğimiz gibi Talmud’u yazacak olan rabi’lerdir. Kendi Koen Gadol’unu yerleştirdikten sonra Antiohos Yahudi takvimini ortadan kaldırmaya çalışır. Antiohos artık Yahudileri çok iyi anlamaktadır. Ona göre zaman bu insanlarda sabit fikir haline gelmiştir. Zamanı kutsallaştırmaya çalışmaktadırlar. Zamanı yok ederseniz, Yahudilerin Yahudiliği uygulama yeteneğini de yok edersiniz. Dolayısıyla Antiohos Şabat’a ve Yeni Ay’a uymayı (Roş Hodeş), bayramları kutlamayı –Pesah, Şavuot, Roş Aşana, Yom Kipur, Sukot- yasaklar. Ardından Antiohos kaşerut kurallarına uymayı ve Tora öğrenmeyi de yasaklar. Tora ruloları herkesin gözü önünde yakılır ve kutsal kitapları kirletmek için üzerlerinde domuzlar kurban edilir. Antiohos domuzun Yahudiler için özellikle tiksindirici olduğunu bildiğinden, aklını bu hayvana takmış gibidir. Koen Gadol’u Yeruşalayim’deki Bet-Amikdaş’ta domuz kurban etmeye ve Yunan tanrılarına tapmaya izin vermeye bile zorlar. En sonunda Antiohos sünneti de yasaklar. Yahudiler için bu, Tanrı ile antlaşmalarının fiziksel, elle tutulur işaretidir. İnsan vücudunun mükemmelliğine tapan Yunanlılar ise bu son derece tiksindiricidir. Onlara göre sünnet etmek, kötürüm etmektir. Yahudiler direnir, Antiohos ve yandaşları vahşete başvurur. Yahudi tarihçi Rabi Berel Wein “Echoes of Glory” (İhtişamın Yankıları) adlı kitabında bunları anlatır: Oğullarının sünnet edilmesine izin veren kadınlar, oğulları boyunlarına bağlanmış şekilde öldürülüyordu. Yisrael’in bilginleri kovalanıyor, yakalanıyor ve öldürülüyordu. Domuz yemeyi ya da kurban etmeyi reddeden Yahudiler ölünceye kadar işkence görüyordu. Yeuda’daki en küçük köy bile Helenistlerin baskısından kurtulamıyordu. Her kasabada Zeus ve diğer pagan tanrılar için sunaklar kuruluyor ve her bölgeden Yahudiler kurban törenlerine katılmaya zorlanıyordu. Bu türde bir dini zulüm insanlık tarihinde o ana kadar görülmemişti. O zamana kadar eski dünyada hiç kimse başka bir ulusun dinine karşı savaş ilan etmemişti çünkü çoktanrıcılığın görüşü şuydu: “Ben senin tanrına tapacağım, sen de benim tanrıma tapacaksın. Ne kadar çok tanrı varsa o kadar iyi.” (Daha ileride Yunan ve Roma mitolojilerinin karıştığını ve Zeus’un Jüpiter olduğunu, vb. göreceğiz. Çokçulukta en son nokta: herkesin dini başkasınınki kadar iyidir.) Çoktanrılı alemde kimse dini için ölmedi. Hiç kimse. Yahudiler hariç. Yahudiler bu hayatta, uğruna ölmeye değer şeyler olduğu görüşünü savunur; hayatın kendisinden de önemli şeyler... Yahudiler, Yahudilik için hayatlarından vazgeçmeye hazırdır. Tanrı’nın insanların O’nun için ölmesine ihtiyacı duyduğundan değil, Tora’nın ideolojisi, o olmadığı takdirde insanlık yok olmasına yol açacak bir şey olduğu için. “Ulusların üzerindeki ışık” olması gereken Yahudiler misyonlarını terk edemez, hayatları tehdit altında olsa bile. Tabii ki Yahudilerin kesime giden kuzular gibi olması gerekmez. Böyle bir zulme karşı koyabilirler, koyarlar da. Ancak bu mücadelenin en korkunç yönü Yahudiliği savunan Yahudilerin, Yunanlıların yanı sıra Helenizmi kabul eden Yahudi kardeşleri ile de savaşmaları gerektiğidir. YAHUDİLER YAHUDİLERİN KARŞISINDA Yunanlılar Yahudiliğe saldırdığında bunu Yahudi halkının belli bir hizip mezhebinin yardımıyla yapar: Helenleşmiş Yahudiler. Yunan kültürüne girmiş olan Yahudiler vardı. Bunda şaşacak bir şey yok. Yunan kültürü eski dünyanın en önemli kültürel ortamıydı. Yahudi tarihinde bunun örneklerini görürüz. Aydınlanmış, gelişimci ve dünyayı değiştiren bir dünya kültürü gelir ve bazı üst sınıf Yahudiler bu kültürü benimser. Neden? Çünkü zengin ve sofistikeler, çok boş zamanları vardır. O zaman diğer Yahudilere derler ki: “Modernleşelim. Bu eski Yahudi saçmalıklarını unutun.” (İspanya’da, Almanya’da ve hatta günümüzde Amerika’da bu örnek tekrarlanmıştır.) O dönemde Yunan yetkililerinin isteklerine uyan ve Helenleşen küçük ama çok yerel ve güçlü bir Yahudi grubu vardır. Yunanlıların yaptığı her şeyi yaparlar. Çocuklarını beden eğitimi okullarına yollarlar ve birçok Yunan faaliyeti çıplak yapıldığından, Yunanlılar onları sakat addetmesin diye sünnetlerini çok acı veren bir operasyonla düzelttirirler. İşleri daha da zorlaştıran, Helenleşmiş ve ana görüşü savunan Yahudiler arasındaki ayrılmaya paralel başka bir ayrılma daha olmasıdır: dindar Yahudilerin iki fraksiyonu arasında. Bu ayrılma Zadok ile Bysos adlı iki öğretmenin Sözlü Tora’nın ilahi özelliğinden yoksun yeni bir Yahudilik şeklini vaaz etmesiyle başlar (26. bölümde açıklamıştık). Yandaşlarına Sadusiler ve Bysosimler denir ama tarihte devamlılıklarını sürdürenler Sadusilerdir. Ana görüşü savunan ve Yahudi kanununu her zaman uygulandığı şekliyle koruyan Yahudiler ne tuhaftır ki, “Farisiler” yani “ayrımcılar” diye adlandırılır. Sadusiler Sözlü Tora’nın Tanrı’dan geldiğine inanmadığından sadece Yazılı Tora’nın kanunlarına uymak zorunda olduklarını savunurlar, Yazılı Tora’yı da harfi harfine okurlar. Ama Yazılı Tora’nın çok sayıda kuralı Sözlü Tora olmadan anlaşılamaz. Yanıtları mı? Her koyun kendi bacağından asılır. Herkes ne anlama geldiğine kendi karar verecek ve buna göre hareket edecek. Sadusiler, Rabi Berel Wein’in açıkladığı gibi, Helenleşmiş Yahudiler arasında doğal müttefikler bulur: Sadusiler, Helenist Yahudilerin gözünde rabinik düşmanlarından her zaman daha çok kabul gördü. Helenistlerle Sadusiler arasındaki geleneksel Yahudiliğe karşı birleşme, İkinci Bet -Amikdaş ve sonrasında Yahudi yaşamında sürekli bir karmaşa sağladı. (Echoes of Glory, sh.38) (Sadusileri daha ayrıntılı bir şekilde gelecek bölümlerde, Roma İmparatorluğu ve Yahudiler üzerindeki hakimiyetine geldiğimizde işleyeceğiz. Eski tarihçi Josephus Contra Apion adlı eserinde o zamanlar Yahudilerin inançlarını söyle açıklar: (Kanunlarının tam olarak açıklanmasında en yetenekliler olarak kabul edilen ve öncü ekol olan) Farisiler her şeyi kadere ve Tanrı’ya atfeder, kader her eyleme eşlik ettiği halde yine de doğru olanı ya da aksini yapmanın başlıca olarak insanın elinde olduğunu kabul eder. Bütün ruhların ölümsüz olduğuna ama sadece iyi insanların ruhunun başka bedenlere geçtiğini, kötü insanların ruhununsa ebedi cezaya tabi tutulduğunu söylerler. İkinci örgütü meydana getiren Sadusiler kaderi tamamıyla devre dışı bırakır ve Tanrı’nın bizim kötü olanı yapıp yapmamamızla ilgilenmediğini varsayar. İyi ve kötü olanı yapmanın insanın seçimi olduğunu ve bu seçimin, istediği gibi hareket etmekte özgür olan her bir insana ait olduğunu söyler. Ruhun ölümsüzlüğüne ve öbür dünyada cezaya ve ödüle inanmazlar. Dahası Farisiler birbirlerine karşı dostça hareket eder, cemaatle ahenkli ilişkiler geliştirir ama Sadusilerin birbirlerine karşı davranışı kabaca, kendi taraflarından olanlarla konuşmaları sanki yabancı imişler gibi barbarcadır. Sadusilerin Yunan düşüncesinin nasıl etkisinde kaldığını görebilirsiniz. Koen Gadol’luğun ve Bet-Amikdaş ayinlerinin neden öylesine yoldan çıktığının (o zamanlar üst sınıf sayılan koen sınıflarının birçoğu Sadusiliği seçtiğinden) nedenlerinden biridirler. Talmud’un o kadar çok Koen Gadol’un Yom Kipur ayini sırasında öldüğünü söylemesi de bu yüzdendir. (Bkz. 25. bölüm) Bet -Amikdaş’ın bozulması, zorunlu Helenleştirme ve zulüm sonunda ana görüşü savunan Yahudilerin sabrını taşırır. Yunanlılara karşı ayaklandıklarında Yahudiler arasındaki işbirlikçilere de saldırırlar. Makabilerin başkaldırısı –bugün Hanuka olarak kutladığımız- Yunanistan’a karşı bir savaş olduğu kadar Yahudiler arasında da bir iç savaştır. Ulusal özgürlük ya da fiziksel özgürlük savaşı değil, bir fikirler çarpışmasıdır. 



 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Yunan Asker!

Başlatan Ittihatci Mustafa Kemal Ataturk

0 Yanıt
6211 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 19, 2007, 04:57:51 ös
Gönderen: Ittihatci
0 Yanıt
11436 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 19, 2008, 02:19:21 ös
Gönderen: bugfree
1 Yanıt
6901 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 09, 2010, 09:31:57 ös
Gönderen: Onien
0 Yanıt
5287 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 15, 2009, 11:06:52 öö
Gönderen: karahan
0 Yanıt
3017 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 14, 2010, 12:19:58 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4277 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 16, 2010, 10:37:41 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2925 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 19, 2010, 07:26:17 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3158 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2010, 10:55:14 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4790 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 21, 2010, 11:49:32 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2783 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 22, 2010, 02:24:57 ös
Gönderen: ADAM