Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: PLATON / EFLATUN  (Okunma sayısı 15618 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 11, 2009, 10:05:42 öö
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Platonun Hayatı:
Platon MÖ 427 yılında Atina’da aristokrat ve zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 20 yaşlarında Sokrates ile tanışır ve ölümüne kadar (399) ondan ayrılmaz. Sokrates’in ölümünden sonra 12 yıl boyunca Mısır, Keyrenye ve Taras’a gider ve bu arada Sicilya’ya üç ayrı ziyaret gerçekleştirir.

Atina o dönemlerde hem askerî, hem ekonomik, hem de kültürel bakımdan çok gelişmiştir. MÖ 480-490 yıllarında Perslerin saldırılarını püskürterek zamanının “Delos Deniz Birliği” içinde önemli bir güç haline gelmiştir. Ama Isparta ile çatışma içine girmek durumunda kalır. Isparta o dönemde demokrasiye sıcak bakmayan, oligarşik, tutucu, gücünü baskı altında tuttuğu kölelerden alan, askerî güce önem veren; ama sanat alanındaki yeniliklere değer vermeyen bir tutum içindedir.

Perslerin yayılmacı geniş devlet yapılarına karşın Yunan bölgesinden her kentin bir diğerini rakip olarak gördüğü şehir yönetimlerinin hâkim olduğu bir yapıdadır. Böyle bir ortamda Atina ile Isparta arsında meşhur Peloponnesos savaşları başlar. Atina 404 yılında kesin bir bozgun yaşar. Platon bu dönemde 409 yılında 18 yaşlarında askerliğini yapar. Bu dönem yaşanan bozgunun getirmiş olduğu, yüksek ideallerin çöktüğü, acıyı ve umutsuzluğu beraberinde getiren bir dönemdir. Savaş dönemlerinde Atina’da bulunan ve yönetimde de büyük ağırlıkları olan demokrat tüccar sınıfının politikaları Platon’un fikir dünyasına fazlasıyla malzeme sağlar. Bir ara Platon herkes gibi askerî sahada yaşanan bozgunun sebebini Atina demokrasisinin gevşekliğine, Isparta’nın dikta disiplinine ve düzenine bağlar.
 
Atina’da çeşitli kanlı olaylardan sonra 403 yılında Atina Demokrasisi yeniden işlemeye başlar; ancak bu dönemde de Sokrates’in mahkûmiyeti ve idamı Platon’un demokrasiye olan nefretini haklı çıkarır. Bu bakımdan Platon demokrasi idaresini “ayak takımının yönetimi” olarak isimlendirir. Platon’un idealindeki yönetim “Erdemli ve bilge insanların yönetimidir” ki buna “Medine-i Fâzıla” adı verilmiştir.

Sokrates’in idamından sonra Platon Sokrates’in sevenleri ile birlikte Megara’ya gitmiş, bir süre sonra tekrar Atina’ya dönerek “Akademi”sini kurarak eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamıştır. Bu okulda “Politika, Hukuk, Felsefe ve Yasalar” konusunda dersler vermeye başlamıştır.

Platon seyahatleri esnasında Mısırlı rahiplerden Matematik ve Astronomi öğrenmiştir. Ayrıca Sicilya’ya yaptığı seyahatlerinde de hem siyasetle ve idarecilerle görüşüp konuştu hem de yasalar konusunda büyük bilgi ve tecrübe sahibi oldu. Bilhassa yöneticiler kralların yasalarda reformlar yapmaları için onun kralları ikna etmesini istiyorlar ve bir nevi obdustmanlık yapmalarını istiyorlardı.

361 yılında Sicilya’dan dönerken bir ara korsanlar tarafından köle olarak satılan Platon köle pazarında bir tanıdığı tarafından satın alınarak Atina’ya dönmesi sağlanmıştır.

Bu arada edindiği bilgilerini ve öğretmenleri olan Sokrates ve benzeri filozofların konuşmalarını ve siyasi gözlemlerini kendi fikirleri ile yoğurarak yazılı hale getirmiştir. En son yazdığı eseri hayatının ve tecrübelerinin son ürünü olan Nomio (Yasalar) adlı eserini yazmıştır.

Platon MÖ. 347 yılında 80 yaşında vefat etmiştir.

Eserleri:
1. Apoliga: Sokrates’in savunması,
2. Kriton, Protagoras, Ion: Diyaloglar ve Konuşmalar
3. Politeia: Devlet Felsefesi
4. Gorgias, Menon: Diyaloglar ve Münazaralar (Geçiş Diyalogları)
5. Symposion, Phaidon, Politeia II-X (Devlet) Phaidros: Olgunluk Diyalogları
6. Theitetos, Parminedes, Sophistes, Politikos, Philebos, Timaios, Kritias, Nomoi (Yasalar): Yaşlılık diyalogları…

Felsefesi:
Gençlik döneminde Sokrates’in etkisinde olan Platon daha çok “Bilgi ve Erdem” konuşlarını incelemiştir. Zamanla Sokrates’in görüşlerini aşarak kendi düşüncelerini de oluşturmasına rağmen yazdıklarını daha çok Sokrates’in ağzından dile getirmiş ve Sofistlere karşı Sokrates’in akılcılığını müdafaa etmiştir. Platon Sokrates gibi “Tümevarım” metodunu kullanır.

1. Ruh Teorisi:
Bilgi ve erdemin kaynağını ruhun oluşturduğunu savunan Platon, daha sonra mutlak değişmez ile değişken arasındaki ilişkinin ruhtan kaynaklandığını savunur. Sofistlerin hazza dayanan düşüncelerine “iyi” kavramı ile karşı çıkar. Platon ruhun üç bölümden meydana geldiğini savunur. Bunlar; “akıl, irade ve iştiha”dır. Akıl, bilgeliği arar, irade insanı yönlendirir ve idare eder. İştiha ise ruhun beden ile ilişkisini temin eder ve bedenin isteklerine bakan yönüdür. İnsan bedensel isteklerini irade ile kontrol altına alarak ruhun akıl yönüne ağırlık vermelidir ki iyiye ve doğruya yönelmiş olsun. Bedenin istekleri bitmek bilmez, buna esir olan kimse ruhun yüce duygularına bakan yönünü ihmal eder. Gerçek âlem olan ve bu fani dünyanın kaynaklarını teşkil eden idealer dünyasına bedenimiz değil aklımızla ve ruhumuzla gideceğimizi belirtir. “Bedeni eğitmenin ve beceri kazandırmanın amacı ruha yardımcı olması ve ruhun gelişimini sağlaması içindir” der. Bedenin ölümü ile gerçek âlem olan idealar dünyasına ruhun ancak akıl bölümü gidebilir demiştir.

2. Bilgi Teorisi:
Bilginin araştırma ve öğrenme yolu ile kazanılacağını belirten Platon felsefenin olabilmesi için bilgi sahibi olmanın şart olduğunu söyler. Platon ayrıca erdemin bilgi demek olduğunu da iddia eder. Bilgiyi erdem haline getiren şey ise dialektik dediğimiz sorgulama teknikleridir. Diyalektiği geliştiren Platon bunu üç aşamaya ayırmıştır. Birincisi, Sokratik soru-cevap şeklindeki tartışma sanatıdır. İkincisi, hipotezlerden yola çıkarak akıl yürütme metodudur. Üçüncüsü ise, bölme metodudur ki bir türün tanımına ulaşana kadar cinsleri bölerek bireylere kadar indirerek tanımlama ve ondan yola çıkarak cinsi tanıma ve tanımlama metodudur. Platon böylece gerçeklere ulaşılabileceğini kanıtlamıştır.

3. İdealar Teorisi:
Platonun idealist düşüncesinde iki dünya vardır. Birincisi duyularımızla algıladığımız görünen dünyadır. Bu görünen dünyada, yâni âlem-i şahadette değişim ve dönüşümler yaşanır. Bu değişen gelip geçen fani dünyadır. Bu dünyanın arkasına takılmanın ve bunu gerçek sanmanın pek önemi yoktur. Çünkü her şey devamlı değişim içindedir, dolayısıyla buna ait bilgiler de geçicidir. İkincisi ise, kavranan ve akıl ile algılanan gerçek dünyadır. Geçici dünyadaki kötü olmayan her şeyin değişmeyen sabit bir gerçekliği vardır ki bu idealar dünyasında vardır. “Kötülüğün ideası yoksa varlığının sebebi nedir?” sorusuna da “bunların sabit bir gerçekliği olmayıp hazları meydana getiren insan bedenidir” şeklinde cevap verir. Yeme, içme, cinsel arzular ruhun beden, yani nefis ile ortak olarak oluşturduğu hazlar olduğunu ve bunun da geçici olduğunu ifade eder. Kötülüğün bir gerçekliği ve ideası olmuş olsaydı o zaman kötülüğün değişmez/değiştirilemez ve ortadan kaldırılamaz olduğunu savunmak demektir. Bu sebepledir ki bütün dinlerde ve kutsal kitaplarda “iyilik Allah’tan, kötülük ise nefisten kaynaklanır” denilmiştir. Bundan anlaşılmaktadır ki, kötülük ilâhî olmayıp, fıtratın ve yaratılışın bozulmasından kaynaklanmaktadır.

Gerçek dünyada yer alan ve akıl ile kavranan idealar hiyerarşik bir yapı içinde yerini alır. En üstte “iyilik ideası” vardır. Duyu organlarımızla algılanmayan bu dünyayı kavramanın ve anlamanın tek yolu akıl yürütme ile doğru düşünmedir; yani felsefe yapmaktır. Buna göre, âdil insanın arkasında “Adalet” ideası, güzel nesnelerin arkasında da “Güzellik ideası” vardır. Aynı şekilde bütün iyiliklerin arkasında bir “Rahmet ideası” ve doğru bilgilerin arkasında ise bir “Hikmet İdesı” olmalıdır ki onların yansıması ile bilgi ve hikmet, şefkat ve merhamet meydana gelsin. Platon’a göre idealar dünyası olmadan ve her şeyin bir hakikati olmadan onların yansımaları olan bu dünyada gelişme ve değişme mümkün olmaz. Yaratıcının yarattığı görünen varlıklar ya fıtratlarının gereği olarak idealar dünyasına göre kemale erer veya bozularak kötülüğü meydana getirirler.

Kavramlar ideaların varlığının en büyük kanıtıdır. Çünkü insandan bahsetmeden önce bir “İnsanlık” kavramı olduğu gibi, örneğin “elma” dediğimiz zaman, tek tek elmalardan değil, bir “elma kavramından” söz ederiz. Bu kavramlar olmadan düşüncelerimiz bile teşekkül etmez, nerede kaldı ki idealar olmadan varlıklar olsun. İnsan ruhunun tekâmülü, aklın ideaları anlaması ve onların gerçekliğine göre davranması ile mümkün olabilir. Gerçek bilgi ve hikmet de bu şekilde ortaya çıkar.

Platonun anlatmaya çalıştığı şey aslında Bediüzzaman’ın “Her şeyin hakikati Esma-i İlâhiye’ye dayanır ve bu sayede o şey hakikat olur” ifadeleri ile açıkladığı husustur.

4. Sanat Anlayışı:
Platon sanata ve sanatçıya mesafeli yaklaştığı görülmektedir. Sanatçının taklit ettiği örnekler gerçeğin kendisi değil, gölgesidir. Gölgeye takılıp kalmak ise gerçeğe uzak kalmak anlamına geldiğini düşünmektedir. Platon’a göre bir ressamın taklit ettiği nesneler zaten gölgenin gölgesidir. Bu durumda gölgenin gölgesi ile meşgul olduklarını belirtir. Yani ressam ideanın değil, ideanın taklidinin taklidini yapmaktadır.

Yine Homeros ve Tragedya yazarları akıl yoluyla ilerleyen kimseler olmayıp, tutkularına kapılmış insanların taklidini yaptıklarını söyler. Böylece sanatçıların insanları gerçeklere değil, haz ve tutkuya yönlendirirler. Sanat taklit olduğu için bir bilgi değildir ve ciddi bir iş de değildir.
 
Sanat eserlerini üçe ayıran Platon bunlardan birincisi “dythrambos” adı verilen ozanın kendi duygularını dile getirdiği türler. İkincisi, “komedi ve tragedya” denen kişilerin taklit edildiği türler. Üçüncüsü ise, “epos” denen her iki türden oluşan türlerdir.

5. Devlet Görüşü:
Platon’a göre devlet bireylerin sosyal bir varlık olup ihtiyaçlarını tek başına karşılayamamasından bir ihtiyaç olarak doğmuştur. Devlet, halk, koruyucular, askerler ve memurlardan oluşur. Yine devlette koruyucular karar verenlerdir, askerler ise onlara yardım edenler sınıfını teşkil eder. Mal ve mülk sağlayan ve devlete gelir getirenler ise halkın içinde bulunan tüccarlar ve sanatkârlardır.

Devleti bir bedene benzeten Platon söz konusu üç sınıfı da ruhun üç bölümüne uyarlar. Devletin koruyucuları ve karar veren idareciler akla benzerler. Onları koruyan askerleri iradeye, mal mülk peşinde koşan halkı da iştihaya benzetir. Her sınıfın bir erdemi vardır. Yöneticilerin erdemi bilgelik, koruyucu askerlerin erdemi cesaret, halkın erdemi ise ölçülü ve dengeli bir hayat sürmeleridir. Adalet ise herkesin üzerine düşeni yapması ile ortaya çıkan bir erdemdir. Toplumun adil olması ancak herkesin üzerine düşeni yapmasına ve adalete yardımcı olmasına bağlıdır.

Bir devletin mükemmel olması yöneticilerin filozof olmasına bağlıdır. Sonra eğitim eşit bir şekilde kadına ve erkeğe verilmelidir. Çocukları ise bilgeler eğitmelidirler. Kadın ve erkek arasında sorumluluk eşit olacaktır. Faziletli bir toplumun örneği “idealar dünyasında” vardır. Herkes bunu kendisine örnek almalı ve faziletli olmak için çalışmalıdır. İdeal bir devlete yaklaşma durumuna göre yeryüzünde kurulan devlet türleri dörde ayrılmaktadır. Birincisi, Timokrasi denen şan ve şöhret düşkünlerinin devleti. İkincisi, Oligarşi denen zengin sınıfın devleti. Üçüncüsü, eşitliği esas almaya çalışan Demokrasi ve dördüncüsü de tek bir tiranın yönetimini ve diktasını esas alan Tiranlık’tır.

“Devlet” isimli kitaplarında bütün bu bozuk yönetim biçimlerini tek tek inceleyen Platon’un savunduğu ve ideal olarak gördüğü devlet şekli Aristokratik Monarşidir. Tabii ki bu monarşinin başında filozof kral bulunmalıdır. Daha sonra bu tezini geliştiren Platon “Yasalar” kitabında Monarşi ve Demokrasi karışımı bir devlet yönetimini önerir.

Daha sonra ortaya çıkan bütün filozoflar, devlet kuramcıları ve yönetim bilimcileri ister istemez Platonun bu düşünce ve felsefesinden etkilenmişlerdir.     

Bediüzzaman ve Platon/Eflatun:
Bediüzzaman “Eski Said döneminde felsefede çok ileri gitmiştir. Garbın Sokrat’ı, Eflâtun’u, Aristo’su gibi hakikatli feylesofları ve Şarkın İbn-i Sinâ, İbn-i Rüşd, Fârâbi gibi dâhî hükemâlarından felsefe ve hikmette Kur’ân-ı Hakîmin feyziyle geride bırakmıştır.” (Sözler, 2004, Konferans, 1231)

Bediüzzaman Risale-i Nurlarda Sokrat ismini dört defa zikrettiği halde Eflatun isminden yirmi yerde bahsetmektedir. Genel olarak ele aldığımız ve incelediğimiz zaman, Bediüzzaman Said Nursi hazretleri silsile-i felsefenin dâhîleri olarak Eflatun, Aristo, İbn-i Sina ve Farâbî’yi sayar. Eflatun dışında sayılanların “İnsanların gâyetü’l-gâyâtı teşebbüh-ü bilvâcip, yani Vâcibu’l-Vücûda benzemektir” deyip Firavunâne bir hüküm verdiklerini belirtir. Bu hüküm ile enâniyeti kamçılayarak şirke yol açtıklarını belirterek “insaniyetin esasında münderiç olan acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp, ubûdiyetin yolunu seddettiklerini” ifade eder. (Sözler, 880, 888) Mağdup ve dâllîn yolu olan Felsefe mesleğinde ancak Eflatun ve Sokrat gibi yüzde birinin kurtulacağını (Sözler, 1205) belirten Bediüzzaman dâhi-i meşhur Ebu Ali İbn-i Sinâ’yı İslam hükemasınının Eflâtunu olarak görür. (Lem’alar, 2005, s.368)

Akıl ve zekâ, ilim ve felsefe konusunda Bediüzzaman devamlı olarak Eflatun’u örnek gösterir. (Lem’alar, 428) Eflatunu şuurlu,  Calinos’u da hikmet sahibi olduğunu belirten (İşâratu’l-İ’câz, 2006, s. 233 Muhakemat, 2006, s.168) Bediüzzaman Eflâtunun “Medine-i Fâzıla” şeklinde ortaya koyduğu ideal devlet felsefesinin ideal olmakla beraber hayal olduğunu belirtir.  Bediüzzaman  “İslâmiyet’in insaniyet-i kübrâ ve şeriatın ise medeniyeti fuzlâ (en faziletli medeniyet) olduğundan, âlem-i İslamiyet, Medine-i fazıla-i Eflâtuniye (Eflatunun hayal ettiği faziletli şehri) olmaya sezadır. (lâyık) (Tarihçe-i Hayat, 65; Divan-i Harb-i Örfî, 1993, s. 47) buyurarak uygulanabilir ideal devlet sisteminin ancak İslamiyet içinde hayat bulabileceğine dikkatleri çekmiştir.

Devlet ve hükümetle ilgili görüşlerini dile getirdiği “Münazarat” isimli eserinde Bediüzzaman bir şahsın dahi hata ve kusurdan yoksun olmadığını, insanların oluşturduğu şahs-ı mânevi olan hükümetin de masum olamayacağını belirttikten sonra, masum bir hükümetin ancak “Eflâtûn-i İlâhînin Medine-i fazıla-i hayaliyesinde masum olabilir” (Münazarat, 1996, s.39) diyerek Eflatun’un Medine-i Fazılasının ancak ideal bir hükümet şekli olabileceğini ifade ile meşrutiyetin/demokrasinin istibdada nispeten su-i istimalleri önleyebileceğini ifade etmektedir.

İstibdadın kalkması, hürriyetin her tarafa hâkim olması ile insanların istidat ve kabiliyetlerinin inkişafa başlayacağını ve o zaman Asya ve Rumeli’nin Eflâtunları, Dekartları, Bismarkları, İbn-i Sina ve Taftazanileri geri bırakacak istidat ve kabiliyetlerin yetişeceğini de müjdeler. (Divan-ı Harb-i Örfî, 1993, s. 83)

Bediüzzaman’ın Kur’an-ı Kerimden ilham alarak akıl ve kalbin ittifakı ile ortaya koyduğu mesleğine yakın görüşler ortaya koyan Eflatun’u takdir etmemesi elbette düşünülemezdi. Plüralist bir din, materyalist bir hayat içinde Allah’ın birliğine ve ahrete inanan, her şeyin hakikatinin idealer dünyası dediği Allah’ın esmasını araması, ahiret hayatını göstermesi gerçekten Eflatun’un kurtulduğunu ve bir Allah adamı olduğunu göstermiştir. (Sözler, 1205)

“Boş kafa şeytanın çalışma odasıdır” diyen Eflatun daima çalışmayı, hak yolda olmayı, hak ve hakikati ders vermiştir.


ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 11, 2009, 12:45:02 ös
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Karahan'ın bu amtarması bir özet olarak iyi, güzel ama zamanımızdan sanırım epeyce önceki bir tarihte ve hayli ön yargıolı bir kişi tarafından kaleme alınmışa benzer.

Bu yazıdaki anlatımlar/yorumlar üzerine bazı karşıt görüşler ileri sürebilirdim ama bunun bir alıntı olduğu kanısıyla böyle bir tartışma açmamanın daha doğru olacağını sanıyorum. Çünkü karşıt görüşleri bu derlemeyi yapanın ve içine kendi eğilimi uyarınca birtakım yorumklar katmış olanın kendisi yanıtlamalı diye düşünürüm.

Ancak Sayın Karahan «Ben bu yazarla her bakımdan bire bir aynı görüşteyim.» diyorsa, o zaman tartışalım.

Sevgiler. 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 11, 2009, 01:24:58 ös
Yanıtla #2
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam

Yazarla birçok noktada hemfikir olmam mümkün değil çünkü anlama güçlüğü çekiyorum.Yukarıda yazılanlar içinde bir nur talebesi lazım tefrika için.Ama özde olan bazı şeyler var sanırım oda benimde hemfikir olduğum yazar burda filozofların esin kaynağının din olduğu vurgusu yapıyor.Her dönem insanların inanmakla ilgili problemi hep ilk sırada olmuştur ozamanın filozoflarıda bu dini metinlerdeki okuduklar doğru bir takım kavramları yorumlamışlar ama içinden mümkün olduğu kadarda tanrı kavramını soyutlamaya çalışmışlar.Her şeyin bir kaynağı olduğu formülüne inanılırsa tabiki.Yazının bütünü kaybolmasın diye bediü zamanla ilgili bölümünüde yayınlamak zorunda kaldım neticede bir bakış açısıdır.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 11, 2009, 01:33:20 ös
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Evet Sayın Karahan, zaten sorun burada...

Her felsefeyi öncelikle kendi zaman dilimi, toplumsal yapısı, coğrafyası, dolayısıyla kültürü içinde değerlendirmek gerek. Bu bakımdan o yazıdaki yorumlarda yaklaşım yanlışı var.  Hani konu "Platon'un düşüncelerinin İslâm felsefesi üzerindeki etkisi" gibi bir şey olsaydı, -pek loktur ya, Aristo'nun ağırlığı vardır- neyse diyebilirdik.

Bu nedenle tartışmaya değer görmüyorum; üstelik siz de tam düşünce birliği içinde değilsiniz

Sevgiler..

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 11, 2009, 01:53:55 ös
Yanıtla #4
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam

aşağıda vereceğim yazılara socratese ait ve hayatla ilgili ama içlerinde öyleleri varki kutsal kitapların hemen hepsinde vardır.Heleki ahlakla ilgili sözlerin nerede ise tamamı.Demem odurki Herşeyi bir kaynağı olduğuna dair apaçık delil değilmidir.


Sokrates'ten (Socrates) Seçme Sözler ve Diyaloglar

- Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan, işe önce kendisinden başlamalıdır.

- Bilgi ruhun gıdasıdır.

- Bir insanın onsuz yapabileceği ne kadar çok şey vardır.

- Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir.

- Bilen insan kötülük yapmaz.

- Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir

- En faziletli insan, rûhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır.

- Endişelerinizden kurtulmak istiyorsanız , yaşamaktan en çok korktuğunuz şeyin bir gün başınıza geleceğini kabul edin.

- Fazilet, ruhun güzelliğidir.

- Felsefe, hayretle başlar.

- Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir.

- Haksızlığa uğramak, haksızlık yapmaktan iyidir.

- Haksızlık yapmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır.

- İnsan bildiğini öğrenir.

- Kadın erkekle bir kez eşit hale getirildi mi, artık ondan üstün olur.

- Kainatta tesadüfe, tesadüf edilmez.

- Kendin pahasına olduktan sonra tüm dünyayı kazansan eline ne geçer?

- Kendini bil.

- Kendini bulmak istiyorsan, kendin için düşün.

- Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.

- Ne pahasına olursa olsun, evlenin. Karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz,yok fena çıkarsa o zaman da filozof olursunuz.

- Öğrenmek, eskiden bilinmiş bir şeyi yeniden hatırlamaktan başka bir şey değildir.

- Sadece bir iyi vardır, bilgi; ve sadece bir kötü vardır, cehalet.

- Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez.

- Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.

- Yalnız işsiz olanlar değil, daha iyi işler yapabilecek olanlar da başıboştur.

--------------------

İdam edilmeden önce karısı Xanthippe Sokrates'e şöyle der: "Ama sen suçsuzsun; suçsuz yere idam ediliyorsun."

Sokrates de buna karşılık şöyle bir cevap verir: "Be kadın, suçlu olarak idam edilmemi mi yeğlerdin?"

--------------------

Sokrates sormuş: "Kimdir insan, insan nedir?"

Agora'daki gönüllü öğrencileri: "Onu bilmeyecek ne var? İnsan; iki ayaklı, tüysüz bir yaratıktır." demişler.

Ertesi gün, pazar yerine tüyleri yolunmuş bir horozla gelen Sokrates, canlı hayvanı göstererek sorusunu yinelemiş: "Yani böyle bir şey midir insan dediğiniz?"

--------------------

Sokrates bir gün dar bir patikada ilerlerken karşısına dönemin soylularından biri çıkmış. Yol ise ancak birinin geçebileceği kadar genişmiş.

Birinin diğerine yol vermesi lazım iken soylu: "Ben senin gibi bir zavallıya yol vermem" demiş.

Sokrates'in cevabı ise şöyle olmuş: "Ben veririm."

--------------------

Sokrates bir gün eve geç gelmiştir. Karısı da sürekli bu gecikmenin nedenini sormaktadır. Konuşmuş, bağırmış, çağırmış; Sokrates karısına karşı hiçbir tepki vermeyip önüne bakmaya devam etmiştir. Bunun üzerine karısı bir kova suyu Sokrates'in kafasına boşaltmıştır. Sokrates ise gayet sakin bir şekilde karısına şu cevabı vermiştir:

"Bu kadar gök gürültüsünden sonra, bu yağmuru bekliyordum..."

 
 
Saygılar.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 11, 2009, 10:17:01 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

Sayın karahan ,

Platon ' u da Said  yobazının  eteğinin altında cennete  girmeye  uygun görmüşsünüz ya ; artık  size  ne  
söylenmeli bilmem ki ; Allah akıl fikir versin...

Bu Said denen  adam  alenen  kendinden Kur 'an ' da bahsedildiğini iddia eden bir  Cumhuriyet  
düşmanıdır...
Neyi de savunduğunuzu bilerek yazın bundan sonra ; ama ben bunu zaten biliyorum ve böyle inanıyorum diyorsanız  ; problem yok beyefendi...

Zamanında  biz de  okuduk o nursuz aptal  kırmızı kitaplardan ...Efenim bunlar  fasiküller halinde bu kutu içerisinde ,  FEM  dersanelerinin  uzantıları olan  Anadolu 'daki dersanelerde ; özellikle de çalışkan  öğrencilere  bedavadan  hediye edilir...Okuyup anafikrinin çıkartıp , özet ile  hocasına  sunan öğrenciye  türlü  hediyeler  , mükafatlar verilir...

Anadolu' da  her lisenin  karşısında  içindeki eşyalarına kadar  aynı olan  evler bulunur ...bu evlere  Zaman  ve Sızıntı dışında mecmua  girmesi yasaktır, televizyon ve radyo  ile  müzik  dinlemek  de yasaktır...Saat  akşam  altıda  o evde kalan tüm üniversit  öğrencileri  evde  olmak zorundadır...Sinema , tiyatro  ,sergi  yasaktır  ; sadece  İslamı  bir etkinlik  , toplantı  , seminer  vs.  varsa  evin imamıyla beraber  koloni  halinde  gidilerek  iştirak edilebilir...Bu evlerin karşısındaki  lise  öğrencileri  türlü  hediyeler  ,  güzel iştah açıcı  sofralar  ve  ders  çalıştırıp  üniversite sınavına hazırlama  bahaneleriyle  evlere  çekilir....Fakir  ve eğitimsiz  ailesi  olan  kuzucuklar  için  cazip  ve  sonsuz  krediler  sunulur...Eee  tabi  karşılığında  da  ders  çalışacaklar  risale  okuyacaklar , o çok büyük  felsefe  adamı var  ya :  Said   Nursi ...işte onu  peygamber  sever  gibi sevecekler  ve tapınacaklar ...


Rica  ederim  elinizi  Platon 'dan çekiniz... Platon  sanat  düşmanı  değildir , asker  düşmanı değildir  şimdi  adam   ütopya  yazdı  diye  sizden mi olacak  ?  Diyalektiğin  ikinci kuralı  geçerli  ....Bu  teşkilatın niceliği artı artı  artı bir  noktadan sonra  nitelik  kazandı  ve  yönetime  geçti ...Olan  budur  efenim ...

« Son Düzenleme: Kasım 11, 2009, 10:21:38 ös Gönderen: ozak1977 »


Kasım 11, 2009, 11:42:17 ös
Yanıtla #6

Sayın Ozak1977,

Said Nursi'ye yönelik genel eleştiriye sadece bu genel eleştiriyi hatırlatmakla katkıda bulunduğunuzu söylemek istiyorum. Yeni bir şey söylemiyorsunuz, hatta yukarıdaki yazınızı okurken "argumentum ad populum"un izlerini görüyorum sanki.

Said Nursi, pozitivist seküler dünyada yobaz olarak görülebilir. Ancak sizin şu anda bulunduğunuz bu forumun konusu ve forum üyelerinin ortak ilgi alanları dahi, aynı kitle tarafından küçümsenmektedir. Bir insanın varoluş sorunu hakkında düşünmesi, ve bu sorunun çözümünü aşkın bir alanda görmesi dolayısıyla bir dine inanması, ve o dinin akidesinden bir yorum çıkarması yobazlıksa ben de yobazım. Gördüğünüz gibi yobazlık çok müphem bir kavram.

Said Nursi, salt takipçileri çok iyi örgütlenip bir yerlere gelebiliyorlar diye, düşüncelerinden çok, siyasi bir konjonkturde eleştiriliyor bence. Onun kitaplarını, onun felsefesini bilmeyenler dahi, onu yüzeysel olarak eleştirebiliyor. Üyelerinin karakterini, Said Nursi'ye bağlıyor. Bu, tipik bir politik psikoloji güdüsüdür. Bunun farkında olmak lazım. Bugün Batıda çoğu üniversite, Said Nursi'nin din felsefesini tartışıyor ve eğer varsa onu o noktalardan eleştirmeye çabalıyor (olumlu olumsuz) siz ise cemaat evlerindeki düzenden yola çıkarak kendisini eleştiriyorsunuz. Burada büyük bir sorun var.

Elbette eleştirilmelidir, ben de Said Nursi'nin kimi noktalarda fazla ileri gittiğini düşünüyorum. Ama kanıta dayalı bir şeyler öne sürmek gerekmez mi? Hamasi bir dille, sırf bir İslam felsefesinin takipçileri iyi örgütlenmişler diye o kişiye "yobaz" denir mi?

Öte yandan öğrenci evlerindeki düzen hakkında da şunu söyleyebilirim; kişisel olarak bu evlerden hoşlanmam. Dediğiniz gibi bazı yaptırımları oluyor bu evlerde kalmanın. Özgür olamıyorsunuz. Sorun şurada; lise veya üniversiteye başlamış çocuklar bu evlere "ders çalışma ortamı" sağlanır diye gidiyor, veya çocuğun henüz parası yok, cüzi bir katkı karşılığında o evlerde kalmasına yardımcı olunuyor. Bu noktadan sonra o evin kurallarına uymak, o çocuk için zımni bir zorunluluk oluyor. İnsanların fakirlikleri ve çaresizlikleri istismar ediliyor.

Bu işin çözümü, bu evlerin kendilerini özgürce tanıtmasıdır. Ancak böyle olunca da yasalar buna izin vermiyor. Burada da yasa sıkıntımız var.

İsteyenin o evlere gitmesi durumunda, yukarıdaki eleştirileriniz bir anlam ifade etmeyecektir. O evlerde bir şeylerin yasak olduğunu bilerek giden bir üniversite öğrencisine siz bir şey diyemezsiniz. Kimse bir şey diyemez. Cemaatin de kendine özgü kuralları, nizamı vardır. Bu, sivil toplumun özgürlük alanıdır. Siz onaylamasanız bile, bunlar meşrudur. Kaldı ki bu konunun Nursi ile bir ilgisi yoktur.

Syn. Karahan'ın Platon ile Nursi ilişkisine gelince, ben felsefe tarihi okumalarımda Platon'da övülecek bir şeyler göremedim açıkçası. Zeki olduğu, insanların nasıl yaşamaları gerektiği hakkında kafa yormuş olması, hele hele aristo gibi bir öğrenciyi öyle ya da böyle yetişmesine vesile olmuş olması büyük artılarıdır. Ancak Platon'un ideal devleti, totalitarizmin ve zorbalığın ideal devletidir. Nursi nasıl oluyor da Platon'un devletin bu kadar çok referans verip, sonra da demokrasiyi göklere çıkarıyor anlamış değilim doğrusu. Sanırım Nursi'nin de bu konuda kafası karışmış. :)

Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Kasım 12, 2009, 12:09:19 öö
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

Sayın Popperrist ,

Batıda  hangi  fakültede  Felsefe  olarak  said  Nursi ' nin kitapları okutuluyor  ya  da   ders 
konusu  olarak   Felsefe  öğrencilerine  okutuluyor ? Fakültelerinin  isimlerini  sağlam  kaynakları  ile   
veriniz  de  biz  de öğrenelim...
 Yahu  adam  açık açık Kur ' an ' da benden  bahsediliyor  diyor ...Felsefe  bunun neresinde  , İslam  çok disiplinli bir din olmasaydı  bu herif  peygamberliğini ilan ederdi  diyecek  kadar  da  bu yobazı iyi tanıyorum...

Ayrıca  kendinize  haksızlık  etmeyin... (  Yobazlık  konusunda )


Kasım 12, 2009, 07:10:20 ös
Yanıtla #8

Sayın Ozak1977,

Felsefe olarak herhangi bir kitap okutulmaz. Felsefe zaten bir kitap okutmak değildir. Felsefe alanına giren konularda, o konuyla ilgili tartışılmış, münazara edilmiş olgular tartışılır, bu tartışmada tarihte birileri daha çok yol kat etmiştir ve onların sorunlara buldukları çözümler, kendi adlarıyla anılır. Kant gibi, Hegel gibi, Sartre gibi.

Din felsefesi de felsefenin alanlarından biridir. Said Nursi'nin de din felsefesi alanında kendi görüşleri vardır, ve dışarıda bazı üniversiteler, islami bilimlerinde said nursi'yi araştırmışlar, hatta üstüne kürsü kurmuşlardır;

http://www.dur.ac.uk/sgia/profiles/?mode=staff&id=494

http://www.jcu.edu/religion/nursi/

Üniversitelerde tartışılan bir konu hakkında da derslerde onun görüşleri okutuluyordur herhalde. Öğrenciye Nursi hakkında bir şey söylemeyip, o dersler nasıl verilecek? Hele sosyal bilimler gibi yoğun okuma gerektiren dallarda.

Ayrıca zaten benim demek istediğim bu değildi. Ben, batının, Said Nursi'yi tartıştığını, onun sunduğu çözümleri küresel dünyanın sorunlarına bir alternatif olarak masaya yatırdıklarını kastetmiştim. Bu konuda gerçekten dışarıda tartışılıyor.

Türkiye'deki Nursi tartışmaları da, klasik irtica-şeriat-yobazlık vb. eksende siyasi bir konjonkturde tartışılıyor. Olmadık suçlar için günah keçisi ilan ediliyor. Suç bulunamayınca da bazı kurumlar cemaate komplo düzenliyor. Şu son yaşadığımız olaylar, bir kurumun bir üyesinin direktifle bir siyasi parti ve nur cemaatini hedefleyen tezgahları bu konuda bence en güzel örnektir. Ha, Nursi hareketinin siyasi sonuçları olamaz mı? Tabii ki olur. Ama bu bile doğru düzgün araştırılmıyor. Benim bildiğim bir Şerif Mardin var, Nursi hareketinin Türkiye'ye etkisi hakkındaki çalışmalarda objektif bir şeyler söyleyen.

Nursi, Kuran'da kendisinden bahsedildiğini söylemiş. Ben bu konuyu araştırmadım, ama bunda da bir sorun göremiyorum. Kanıtları koysun, değerlendirelim.  Katılır veya katılmayız. Biz katılmasak dahi, birileri Kuran'ı yanlış anlayıp o bölümleri abartmış da olabilir. Bu bir hatadır. İnsan da pek tabii hata yapabilir.

Saygılar.
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Kasım 13, 2009, 10:11:14 öö
Yanıtla #9
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sayın karahan ,

Platon ' u da Said  yobazının  eteğinin altında cennete  girmeye  uygun görmüşsünüz ya ; artık  size  ne 
söylenmeli bilmem ki ; Allah akıl fikir versin...

Bu Said denen  adam  alenen  kendinden Kur 'an ' da bahsedildiğini iddia eden bir  Cumhuriyet 
düşmanıdır...
Neyi de savunduğunuzu bilerek yazın bundan sonra ; ama ben bunu zaten biliyorum ve böyle inanıyorum diyorsanız  ; problem yok beyefendi...

Zamanında  biz de  okuduk o nursuz aptal  kırmızı kitaplardan ...Efenim bunlar  fasiküller halinde bu kutu içerisinde ,  FEM  dersanelerinin  uzantıları olan  Anadolu 'daki dersanelerde ; özellikle de çalışkan  öğrencilere  bedavadan  hediye edilir...Okuyup anafikrinin çıkartıp , özet ile  hocasına  sunan öğrenciye  türlü  hediyeler  , mükafatlar verilir...

Anadolu' da  her lisenin  karşısında  içindeki eşyalarına kadar  aynı olan  evler bulunur ...bu evlere  Zaman  ve Sızıntı dışında mecmua  girmesi yasaktır, televizyon ve radyo  ile  müzik  dinlemek  de yasaktır...Saat  akşam  altıda  o evde kalan tüm üniversit  öğrencileri  evde  olmak zorundadır...Sinema , tiyatro  ,sergi  yasaktır  ; sadece  İslamı  bir etkinlik  , toplantı  , seminer  vs.  varsa  evin imamıyla beraber  koloni  halinde  gidilerek  iştirak edilebilir...Bu evlerin karşısındaki  lise  öğrencileri  türlü  hediyeler  ,  güzel iştah açıcı  sofralar  ve  ders  çalıştırıp  üniversite sınavına hazırlama  bahaneleriyle  evlere  çekilir....Fakir  ve eğitimsiz  ailesi  olan  kuzucuklar  için  cazip  ve  sonsuz  krediler  sunulur...Eee  tabi  karşılığında  da  ders  çalışacaklar  risale  okuyacaklar , o çok büyük  felsefe  adamı var  ya :  Said   Nursi ...işte onu  peygamber  sever  gibi sevecekler  ve tapınacaklar ...


Rica  ederim  elinizi  Platon 'dan çekiniz... Platon  sanat  düşmanı  değildir , asker  düşmanı değildir  şimdi  adam   ütopya  yazdı  diye  sizden mi olacak  ?  Diyalektiğin  ikinci kuralı  geçerli  ....Bu  teşkilatın niceliği artı artı  artı bir  noktadan sonra  nitelik  kazandı  ve  yönetime  geçti ...Olan  budur  efenim ...




Sn.Özak

Hakkımda sarf ettiğiniz sözleri yakışıksız buldum açıkçası.Sanırım okuma problemeniz var.Üstte ben Saidi nursi hakkındaki düşüncelerimiz sn.Adam'ın yazısından sonra söyledim sanırım okumamışsınız.Allah akıl fikir versin lafı hoş olmamış.O akıl hepimize lazım mevlam hepimize bolca versin.Saidi nursiye bolca karşı olabilir hatta nefrette edebilirsiniz bu sizi bağlar.Ama burda kabul edilmesi gerekende şu saidi nursi akılcılığının peşinden koşan bir sürü insan var sırf bu sözler bile onları yok saymaktır.

Neyi de savunduğunuzu bilerek yazın bundan sonra ; ama ben bunu zaten biliyorum ve böyle inanıyorum diyorsanız  ; problem yok beyefendi...


Bu sözlerinizle bile sırf bir hınçla karşısındakini yok etmek için saldıran bir ifade biçimi var.Sizinle karşılıklı olarak herhangi bir fikir mütalası yapmadık neyi savunup neyi savunmadığım hakkında en ufak bir bilginizde olduğunu sanmıyorum.O konu hakkındaki düşüncelerimi okumamanız hakikaten üzücü ve gereksiz bir sürü polemiğe yolaçmış bulunuyor.Lütfen karşı bir fikriniz varsa o fikre böyle salvolar atmak hoş olmuyor.Dünyada bütün filozofların en iyisi antik yunandan çıkar yada yabancıdan çıkar diye bir şey yok.Said£i nurside bir bakıma islami felsefe yapıyor kitaplarında .Sanırım siz olayın ruhunu kavrayamamışsınız o evlerin adı ışık evleridir.Dediğiniz gibi psikolojik bir baskı uygulanır bunu aslında askerliktede yaparlar aynısını.Ben o evleri eski medreselere benzetirim genelde eğitimi sıkı disiplinle tek amaç doğrultusunda verirler.Bunu sevsenizde sevmesenizde saygı duymak durumundasınız.Bugün fetullahın okullarına karşı çıkan beyincik ordusu memleketimdeki bir dünya yabancı okulları görmezden gelirler.Fetullahın sisteminin onlardan ne farkı olabilirki.Bu zihniyet yanılması ve ufaklığı değilmidir dincimi hemen saldır ona karala yoket parçala ufala hakir gör aşağıla.Nefret ediyorum bu zihniyetten insanlar jendi acz hallerine bakmadan görmeden tüm kinlerini tek merkezden kusabiliyorlar.Sizden ricam neyi savunup neyi savunmadığımı yazılarımdan çıkaramıyorsanız açık ve aleni sorun bana bende bu platformdan size cevap vereyim hemde herkonuda.

ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
5542 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 15, 2007, 01:43:59 öö
Gönderen: zarathustra
1 Yanıt
6901 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 09, 2010, 09:31:57 ös
Gönderen: Onien
Eflatun

Başlatan sundance Muzik

0 Yanıt
2119 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 21, 2010, 05:16:56 ös
Gönderen: sundance
5 Yanıt
16711 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 05, 2012, 03:54:44 öö
Gönderen: mavisezer