Masonlar.org - Harici Forumu

 

Son İletiler

Sayfa: 1 2 3 4 5 6 7 8 [9] 10
81
Sosyoloji - Toplum bilimi / Ynt: SOKRATES’İN DEVLET ANLAYIŞI ...
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Ağustos 20, 2023, 09:14:45 ös »
Transcendental 

Ne yazık ki 22 senenin sonunda  bunun acısını çok acı bir şekilde çevremizde görüyoruz . Hızla Araplaşma süreci sürdürülüyor son sürat ..
Afganistan olma yolunda ilerliyoruz o bataklık bizi yutmadan inşallah kendi açımdan hak baki olurda geçip giderim ,bu dünyadan ...
Yazık bu topluma ne zaman o Afgan'lı mültecileri görsem ATATÜRK bir daha gözümün önüne geliyor. Anlaya bu serzenişim  ...
Saygılar


https://scontent.fada2-2.fna.fbcdn.net/v/t39.30808-6/368016871_689689689865054_4078735938822393212_n.jpg?_nc_cat=100&ccb=1-7&_nc_sid=730e14&_nc_ohc=ydHGx_zShQ8AX-6us2Z&_nc_ht=scontent.fada2-2.fna&oh=00_AfBK6GIw7-5X6wDH_IV3Lot3gPRHtJXHLrdHBV2dM4tBNg&oe=64E8460B
82
Sosyoloji - Toplum bilimi / Ynt: SOKRATES’İN DEVLET ANLAYIŞI ...
« Son Gönderilen: Gönderen: Transcendental Ağustos 20, 2023, 04:46:41 ös »
Sokrates'in savunduğu fikrin bu ülkede son 20 yıldır ne kadar hayati bir bilgi olduğunu yaşayarak görmekteyim(z).
Devlet, filozofların bu da yoksa çok iyi bir felsefe terbiyesinden geçmiş insanlar tarafından yönetilmelidir. Formal eğitime girmiyorum bile.
83
Diger Konular / Ynt: BİR EFSANE DÜŞTÜ
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Ağustos 01, 2023, 09:33:15 ös »
Meslektaşı olma yolunda olan ben; Öncelikle Tanrıdan rahmet, yakınlarına ve dostlarına sabır diler. Ailesine de sabırlar dilerim ...


ALTAN GÜVEN
MERSİN ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ 2. Sınıf öğrencisi ... :(


Saygılar
84
Diger Konular / Ynt: BİR EFSANE DÜŞTÜ
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Ağustos 01, 2023, 09:27:43 ös »

Yayınlanma: 21 Temmuz 2023


Yazarlar - Soner Yalçın
Arkadaşım Rafael Sadi
Rafael Sadi (d.1955) ile ölümünden iki gün önce yazıştık:

-Bu ilaç şirketini araştırın, siz bu konuda uzman sayılırsınız. Ben de inceleyeceğim.

Hep mesajlaşır, nadir telefonda konuşurduk.

En son dilimize “Çav Bella” olarak çevrilen “Bella Ciao” şarkısının bestecisi Mishka Ziganoff'u yazdı. Kendisinden benzer yazılar isterdim. Dedim ki, “bu tür aktüel yazılar hafta sonu için iyi olur.”

Her daim mütevazılığı ile “karar sizin” dedi. Ben de iki kadehli emoji gönderdim.

-“Ben kullanmıyorum, size afiyet olsun” dedi. (Şeker hastasıydı.)

Ardından, “mahsuru yoksa yazıyı (sahibi olduğu) Hastürktv'de kullanıp kullanmayacağını sordu, “tabii ki” dedim.

Bu son görüşmemiz oldu. Yaşadığı Tel Aviv'deki evinde uyurken vefat etmişti…

Sabah uyandığımda mutlak gece gelen mesajlarıma bakarım, Rafael Sadi'nin bir-iki mesajı mutlaka olurdu. (Ki, 60 mail grubuna yazdığını anımsatırım.) Bu sebeple, sabah saatlerinde uyanık olmayınca eşi merak edip uyandırmaya çalıştığında acı gerçeği anlıyor: Uykusunda ölmüştü.

★★★

Bir haftadır düşünüyorum: Rafael Sadi, ne zaman başladı Odatv'ye yazmaya?

Hürriyet gazetesinde 2007 yılında yazmaya başladım. O yıl Odatv'yi de kurduk.

Hürriyet'teki yazılarıma yapılan yorumları yanıtlarken Odatv'den bahseder, okuyuculardan haber-yorum yazıları isterdim. Sanırım Rafael Sadi ile o dönem tanıştık. (Ülker ailesinin kurucu ortaklarından H. Vitali Nahum'un damadı Haim Erroll Gelardin de o dönem Odatv yazarı oldu.)

Rafael Sadi yazmayı hiç bırakmadı.

Her sorumuza yanıt verdi.

Her inceleme istediğimiz konuyu araştırıp yazdı.

Tel Aviv'de yaşayan bir Yahudi'nin Odatv'de yazması kimileri tarafından hakkımda “Mossad ajanı” yalanlarına sebep oldu. Geçen ay telefon sohbetimizde bu karalamayı söylediğimde dedi ki, “Ah bunu bir de bana sor. Odatv'de yazdığım için bana da ‘faşist' diyorlar!”

Ne kolay değil mi; entelektüel tartışma yapacak birikimleri olmayanların sığıntısıdır kişisel karalamalar. İşin garip yanı bu çevrelerden İsrail'e gidenlerin yardım istedikleri tek kişi Rafael Sadi oldu hep…

★★★

Rafael Sadi…

İstanbul/Şişlili bir Yahudi…

Her daim, “Türkiyeli değil, Türküm” dedi. İbranice “Hasbara” (izah etmek) ve “Türk” sözcüklerinin birleşmesinden doğan Hastürktv.net sitesini kurdu.

Beyoğlu Özel Musevi Lisesi'nde başladığı izciliğiyle hep övündü. Yıldırımspor günleriyle gurur duydu.

Yıllarca yapacağı gazeteciliğe lise duvar gazetesinde yazarak başladı. Ardından her çarşamba günü yazdığı Şalom gazetesi geldi. Haber Gazetesi'nde (Lehi kurucularından Yair Stern anısına) “Yair” müstear adıyla nostalji köşesi yazdı.

İmla kurallarına hiçbir zaman uymadı ama doğruları söyleme ve yanlışları düzeltme konusunda ödünsüzdü. Ki gün oldu bana karşı bile yazmaktan geri kalmadı.

Hep korkusuz yazdı.

Kaleminin aksine her daim güler yüzlü, esprili oldu.

Mahalle baskısına rağmen Erdoğan'ın sınıf arkadaşı olduğunu söyledi. Ki Erdoğancı değildi! Ancak hep saygı duydu. Röportajlar yaptı.

Hep çalışkandı. Arkadaşı Yakup Barokas vefatı ardından yazdı:

-“Sadi gerek kendi haber portalı Hasturktv.net ve yazarı olduğu Odatv'den günde en az bir, genelde iki, üç haber/yorum yayınlamazsa kendini görevini yerine getirmemiş hissederdi.”

1990'lar başında İsrail'e göç etse de “Tahtakale çırağı” olarak kaldı hep. Unutamadığı dostlarını anılarını kitapta yazdı: Tahta-Kale.

Ah! Belgeseller yapacaktık daha…

Biz, senden razıydık Rafael Sadi dostum. Tek tesellimiz torununa kavuşmuş olman…

Yazı mirasını Odatv'de kızın Viket Sadi sürdürecek…
85
Diger Konular / BİR EFSANE DÜŞTÜ
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Ağustos 01, 2023, 09:23:15 ös »
Rafael Sadi'yi sınıf arkadaşı Erdoğan unutmadı... Ailesini bizzat aradı

Rahmetli babam Rafael Sadi, Türkçe adı Rıfat'tı  -Annem ona hala Rıfat diye hitap eder- vefat ettiğinde telefonlar durmaz oldu. Ben hayatımda hiç bu kadar çok kişiyle telefonda konuşmadım. Ne kadar çok seveni sayanı varmış babamın... İnsan bazen, maalesef bu tür şeyleri böyle günlerde görüyor.

A-A+
Viket Sadi
https://i.hbrcdn.com/haber/2022/09/29/rafael-sadi-kimdir-rafael-sadi-kac-yasinda-15317793_7208_amp.jpg
ADVERTISEMENT
Gelen telefonlardan biri de Oda TV yazarı Soner Yalçın Bey'di. Bana, “Babanız benim dostum, arkadaşımdı. Dürüst, cesur yazardı" dedi. "Kendisine son görevim olarak bir haber yazmak isterim. Özel hayatı ile ilgili bir kaç sorum olacaktı" dedi. Daha öncede ofisi tarafından liste şeklinde bir kaç soru gönderildi –kaç senedir evli, kaç çocuğu var– gibi sorular. Bir kısmına cevap verince Soner Bey'in şaşırdığını gördüm “Hiç anlatmadı, ne ketum adamdı. Konuşurduk devamlı, ondan her sabah bir veya iki yazı alırdım. Hayatımda gördüğüm en çalışkan adamdı. Ama özelini anlatmazdı” dedi. Doğrusunu söylemek gerekirse bu listeye cevap vermek bana biraz kuru geldi.

Soner Bey'e  “Bunu ben bir yazayım, size cenazesi, mevlütü hakkında da haber yaparım" dedim. Sağ olsun sevinerek, memnuniyetle kabul etti.   


Herkes için o gazeteci, yazar Rafael Sadi'ydi. Fikirleri, üslubu, cesareti, kendine sadıklığı, jargonu ile eşsiz bir kişilikti.

Ama hepsinden önce o benim babamdı. Tahtakale'deki fırçacı Aaron’un, Terzi Viktorya’nın ikinci ve en küçük çocuğu Rafael'di. Yani iki kardeşlerdi; bir de ablası var Beki... Allah uzun ömürler versin.

Babam 1955 senesinde İstanbul Kasımpaşa'da dünyaya gelmiş, çocukluğu gençliği babasının yanında Tahtakale'de geçmiş. İlkokuldan lise sona kadar Musevi Lisesi'nde okudu. Sonra Aksaray İktisat ve Ticaret Yüksekokulu, şimdiki adı ile Marmara Üniversitesi'nde okudu ancak mezun olmadı.

NEDEN MEZUN OLAMADI
Zor dönemlermiş o zamanlar Türkiye'nin sıkıntılı zamanlarıymış, sınavlara gidememiş. O zamanlarda da sayın Tayyip Erdoğan ile sınıf arkadaşıydı. Aynı zamanlarda da çok aktif bir kişilikti. Yıldırım Spor Kulübü'nde başkanlık yapmıştı.

O zamanlarda kendisini iyi tanıyan dostu, İsrail'deki Türk Göçmenleri Kurumu Onursal Başkanı Sayın Selim Salti, babamın cenazesinde yaptığı methiyede şöyle tarif etti; “Rıfat’ı bundan yaklaşık 50 yıl önce İstanbul'da tanıdım. O zamanın Yıldırım Spor Başkanı olarak, ona inanmış ve kulübün sosyal kısmında lokal yönetmenliği görevini vermiştim. O günden şu ana kadar birbirimizden hiç kopmadık ve dost kaldık. Ne yazık ki, şu an fiziksel ayrılma anı ve acı anımızdır.

Rahmetli Bensiyon Pinto’nun (Eski Türkiye Yahudi Cemaati Başkanı) sağ kolu gibi karşılık beklemeksizin uzun yıllar çalışmıştı. Sosyal hayatında herkesin yardımına koşan mert bir insandı, dürüsttü, etik davranırdı, kısaca doğru bir kişiydi. Aynı Rıfat’ı İsrael’e taşındığında benzer faaliyette görürüz. Türk göçüne yardım etmek üzere kurulmuş IYT’de uzun yıllar usanmadan görev almış ve büyük bir kitlenin sevgisini kazanmıştı.”

ÇOK İYİ BİR OKURDU
Babam çok ciddi bir okurdu. Hayatım boyunca kendisini hep okurken gördüm. Evin her tarafında kitaplar, dergiler, magazinler bırakırdı. 300 sayfalık bir kitabı ilgisini çekerse bir gecede silip süpürürdü. İsrail'de yaşadığımız için Türkçe kitap kolay bulunan bir şey değildi. Eskiden internet yoktu, online okuma yoktu. Türkiye'den kim gelirse en büyük ihtiyacı kitap ve dergiydi, tabi sucuk, pastırma, kaşar peynirini saymazsak.

Her konu hakkında derinden bilgisi vardı, adeta ansiklopedi gibiydi. Google icatından evvel evde özel Google’ım vardı sanki. Zaman geçtikçe internet geldi, Google geldi. İlk seneler kendisine Google kullanarak meydan okumaya çalışmıştım. Yaş itibari ile daha teknolojik idim. Bilmediği bir konu bulup üstünden gelmeye çalışıyordum, bundan çok büyük bir zevk aldığını görüyordum. Fakat bu meydan okuma sezonu çok çabuk bitmişti. Google interneti çok çabuk çözmüştü ve sanki evdeki kitaplara yaptığı gibi Google'ı da silip süpürmüşçesine kat kat katlamıştı kendisini. Bu bilgeliğine hayrandım ve hayatım boyunca da hayran kalacağım.

Yemeği çok severdi. Usta bir yiyiciydi. Çoğu dünya mutfağını tatmış, her tür baharattan anlayan, yemeğin iyisini nerde bulabileceğini bilen biriydi. Birine yol tarif ederken lokantalar üzerinden tarif ederdi. “Köfteciyi geç, sağa dön ilerde sağlam bir lokanta var açsan orda ye. Sonra dondurmacıdan sola dön” gibi tarifler duyardınız.

Bu yemek sevdası bulaşıcıydı sanki; karşısında oturup iştahlanmamak imkansızdı...

"BİZ TÜRKLER HEP KOLONYA KULLANIYORUZ"
“Body Positif”  terimi icat edildiğinde, biraz kovid sürecinde tüm dünyanın ellerini alkol jeli ile hijyen sağlamayı öğrenmesine bir Türk gözü ile bakmak gibi bir şey idi. “Yahu biz Türkler bir kaç yüzyıldır kolonya kullanıyoruz, kovid geldi de dünya hijyeni yeni öğrendi” dedirtircesine.

Fazla kilolarla barışık olmayı, ne olursa olsun kişiliğim benliğimle öne çıkmayı öğretti bana. Doğru bildiğimden şaşmamam gerektiğini, cesur olmayı öğretti bana. Sen ne yaparsan en iyisini yaparsın derdi.

Her zaman duymaya, tatmaya ve yeni şeylere açık bir insandı. Sanırım kendisini bu kadar özel yapan şeyde buydu.

Devamlı birilerine yardım ederdi. İşini gücünü bırakıp tanıdığı tanımadığı insanlara yardım ederdi. "İşin var baba sonra neden yapmıyorsun?" diye sorduğumda "Onun ihtiyacı daha acil" derdi. Hep güler yüzle, espriyle yapardı her şeyi... Mizah hayatının yoluydu onun için.

TÜRKİYE AŞIĞIYDI
Her şeyden en önemlisi iki ülkesini Türkiye ve İsrail’i çok severdi. Bulunduğu her yerde muhakkak iki bayrak olacak. Biri Türk bayrağı öbürü İsrail, “Bizim iki ülkemiz var, bu bizim zenginliğimiz. O kadar sevdiğimiz iki ülkenin arasında köprü olmak bizim görevimiz. Çünkü iki tarafı da en iyi biz anlayabilir köprüyü biz kurabiliriz" derdi. Adeta hayatının son 20 senesini buna adadı. Hiçbir karşılık almadan saf ve sade vatan sevdasıydı bu.

Abim Aaron Sadi, cenazesinde yaptığı methiyede söyle tarif etti; “Benim için bir arkadaş, öğretmen, abi ve takdire şayan bir figür idin. Kocaman kalpli ve zekalı bir baba. Kitap insanıydın, araştırmayı, analiz etmeyi, öğrenmeyi tabii ki yazmayı çok severdin. İki ülkeni çok severdin, o kadar sevdiğin ülkeleri birleştirme çaba yolculuğunda gece gündüz hiç bir karşılık almadan çabalardın. Bize kocaman bir kalıt bıraktın ve bu yolu devam ettirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız” 


Babamın mevlütüne o kadar çok kişi geldi ki eve sığmadı insanlar. Mevlütün son gecesini "IYT Başkanı Oktay Gülerşen sağ olsun" IYT kulübünde yapmak durumunda kaldık artık. Son gece yemek Seuda servisi yapılır, bunu da evde yapmamız imkansızdı.

https://cdn.odatv5.com/images/2023_07/2023_07_31/odatv_image_82__f216642275f845.png
https://cdn.odatv5.com/images/2023_07/2023_07_31/odatv_image_82__b7491922b66f49.png
    
    


ERDOĞAN SINIF ARKADAŞINI UNUTMADI
Tüm başsağlığı dileyenlerin arasında en özeli de sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu.
Kendisi Türkiye'ye döner dönmez beni bizzat aradı. Dürüstçe söylemek gerekirse çok duygulandım. Taziye mektubu gelir belki diye düşündüm ama hayır... Bizzat aradı, başsağlığı diledi.

Babamın yıllarca tarzıyla, üslubuyla, çevrilen birtakım dolaplarda arkasında durduğu için teşekkür etti.  Kendisine ben uzun yılladır tanışık olduklarını bildiğimi söyledim. “Daha siz ilk başbakan olmadan evvel, babam sizi televizyonda izledi ve ardından 'Bu adam başbakan olacak' demişti. Neden onun başkan olmasını istiyorsun diye sorduğumda. 'Arkadaşım çünkü onunlar beraber üniversitede okumuştuk' demişti." dedim.

“Kendisi ile en son İsrail ziyaretimde görüşmüştük”  dedi. Ardından annemin hatırını sordu, “Kendisi hala şokta, çok ani oldu hiç beklemiyorduk” dediğimde beni teselli etti: “Maalesef hayat böyle işte."

Ardından Türkiye'ye gelip gelmediğimizi sordu. “Doğrusunu söylemek gerekirse geliyoruz hatta haftaya belki gelme ihtimalimiz var” dememin üzerine şöyle bir yanıt verdi; “Bu aradığım telefon numarası ekranında gözüküyor, onu kaydet benim özel kalemimin telefon numarası bu, geleceğiniz zaman haber ver görüşelim. İlla Ankara'da olmak zorunda değil İstanbulda da olabilir”

ERDOĞAN'IN TELEFONU DUYGULANDIRDI
Şimdi politikayı bir yana bırakalım, kişisel fikirleri bir yana bırakalım Cumhurbaşkanının arayıp dostça candan -ve içtendi- başsağlığı dilemesi beni duygulandırdı. Aynı şekilde babamın İsrailli gazeteci dostları da bu telefon görüşmesi hakkında Rafael Sadi anısına röportaj yapmamı istediler. Abim mezarı başında bir söz vermiş “Bu yolu devam ettirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız." diye... Hayır diyemedim.

    
    

Son olarak söylemek istediğim babama olacak –

Dünya seni kaybetti ama ben babamı kaybettim -

Ruhun şad olsun.
:( :( :(
Odatv.com
86
Diger Konular / KISSADAN HİSSE ...
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Temmuz 26, 2023, 03:43:36 ös »
Genç çocuk öğretmeninin de ısrarıyla İstanbul’a eczacılık okumaya gelir. Sirkeci’de bir otel bulur aylığı 100 lira, fakat çok para. Bir yandan okumaya çalışır bir yandan masraflarını karşılamaya.
Bu arada otelin nasıl işlediğini öğrenir. Bir gece geç saat bir bakar ki müşteriler koridorlarda, kızgın, bağıranlar falan…
Kaloriferler yanmadığı için otel buz tutuyor. Genç Ataman iner aşağıya, kaloriferi yakması gereken görevli üşütmüş, yorgan döşek yatıyor. Kaloriferi yakmak diğer personelin işi olmadığı için hiçbiri üzerini kirletmek istemez.
Ataman girer kalorifer dairesine, alır küreği, kazana kömür atmaya başlar.
O sırada içeri bir adam girer:
-Kimsin sen?
Ataman’ın üzerinde atlet pijama, yüzü gözü kömür içinde.
-Müşteriyim
-Ne yapıyorsun burda?
-Görevli arkadaş hastalanmış, müşteriler isyan çıkartıyordu kaloriferi yakıyorum.
-Peki
Ataman işi bitince yukarı çıkar, yıkanır, yatar.
Ertesi gün resepsiyondan odayı ararlar:
-Otel sahibi sizi çağırıyor.
Otel sahibinin odasına girdiğinde bir bakar kazan dairesinde gördüğü adam.
-Ne okuyorsun?
-Eczacılık
-Bu otelde ne kadar kalacaksın?
-Dört yıl
-Oğlum dört yıl bu otele para ödemeyeceksin kendi evin bil.
Genç Ataman “Ömrüm boyu insanlara karşılık beklemeden iyilik yapmaya çalıştım ve hep karşılığını aldım. Bulunduğum yere hep bir yenilik getirmeye çalıştım, o girişimciliğin de karşılığını aldım” der.
Küçük Ataman bu gün dünyanın elli ülkesine ıslak mendil, krem gibi hijyen malzemeleri ihraç eden bir Türk markası Ataman İlaç Kozmetik Kimya Sanayi ticaret Limited Şirketi'nin sahibi ATAMAN ÖZBAY. Sekiz ülkede pazar lideri...
Girişimciliğini aynen devam ettiriyor.
O gün otelde çalışıp kazan dairesine adım atmayanların hepsi bir yerlerde çalışıp aldıkları maaştan şikayet ediyorlardır…


NOT: Ne güzel sonuç ...
87
Diger Sanatlar / Ynt: "KALAYCI BABANIN BALET OĞLU"
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Temmuz 07, 2023, 11:35:18 öö »
İçimizde böyle cevherlerde var. Yeter ki ;
 doğru insanlarla karşılaşılsın , yetenekte varsa yolun açık olur ...
Saygılar
88
Diger Sanatlar / "KALAYCI BABANIN BALET OĞLU"
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Temmuz 07, 2023, 11:32:05 öö »
"KALAYCI BABANIN BALET OĞLU"*

https://scontent.fada2-4.fna.fbcdn.net/v/t39.30808-6/347566199_2928222203976457_4515763748400327437_n.jpg?stp=dst-jpg_p843x403&_nc_cat=107&cb=99be929b-59f725be&ccb=1-7&_nc_sid=5cd70e&_nc_ohc=ykNr1TN2KokAX997GGH&_nc_ht=scontent.fada2-4.fna&oh=00_AfBet1aoD-8elUD8HKTiY6UVrxHoAYFqr3mvTROJHPbS0A&oe=64AD22D6


Yaşar Kemal babamın Kadirli’den arkadaşı. Bizi İstanbul’a getiren de Yaşar Kemal. Önce babam geliyor, Yaşar Kemal bir fabrikaya işçi olarak işe sokuyor Nesimi’yi. Fabrikada başlayan greve babam da katılıyor ve işten atılıyor.
***
O zaman Almanya’ya gitmeye çalışıyor ama bronşit olduğu için gidemiyor. Parası yok, kalacak yeri yok; Yaşar Kemal’i bulmaya Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) gidiyor.
***
Yaşar Kemal orada değil ama, o zamanlar genç bir avukat olan Ali Yaşar’la tanışıyor. Ali Abi o zaman TİP’in Gençlik Kolları Başkanı, babama “Burada kalabilirsin” diyor. Babam böylece TİP binasında kalmaya başlıyor. Sonra bir gecekondu tutup bizi de getiriyor İstanbul’a. Önce Gaziosmanpaşa, sonra Kavacık’ta oturuyoruz.
***
Kalaycı Nesimi Çimen’in Yaşar Kemal dışındaki arkadaşları Fakir Baykurt’lar, Abidin Dino’lar, İlhan Selçuk’lar, Yılmaz Güney’ler oluyor.
***
Bu ilişkileri nasıl kurduğu beni çok etkileyen bir konu. Babam ilkokulu sadece 3 yıl okumuş. 44 yaşında sınava girip ilkokul diploması aldı. Cumhuriyet okurdu, ama yazması kötüydü. Anneme de ben yazmayı öğrettim. Babamın en büyük özelliği çabuk kavrar ve hemen verdiği cevaplarıyla büyülerdi.
***
Atıf Yılmaz’la tanışınca onun bir filminde oynuyor. Sonra tiyatroya bulaşıyor. 69’da Umur Bugay, Tuncel Kurtiz, Savaş Dinçel’lerle beraber Halk Oyuncuları’nın kurucuları arasında yer alıyor. Pir Sultan Abdal oynuyorlar. Tunceli’de Halk Oyuncuları’nın oyunu yasak olduğu için gözaltına alınıyorlar.
***
Ben de babamla o turnedeyim. 10-11 yaşındayım. Aşağıda babam, Rahmi Saltuk, Tuncel Kurtiz dayak yiyorlardı, ben yukarıda oturuyordum. Beni İstanbul’a gönderdiler; 20 gün sonra babamlar geldi.
***
Fransa’da, Almanya’da, İsveç’te albümleri çıktı. Babam Paris’te, Türkiye’de tanıştığı Erdem Buri ve Tülay German’da kalırdı. Annem Tülay Abla’ya ‘kara kız’ derdi; bahçemizden salatalık, maydanoz toplar salata yapardı. Paris’te Zekeriya Sertel babamı Abidin Dino’nun evine götürüyor ve orada kalıyor.
***
Babam Peter Gabriel’le bir davette karşılaşıyor. Türkiye’ye dönünce; “Bir gitarcıyla tanıştım. Ben çalarken, curanın içine girdi. Hayran hayran dinledi. Sonra o da gitar çaldı. Müthiş bir gitarcıydı, ibadet ettim adama” diye anlattı. Yıllar sonra babam bavulunun kumaş cebine sıkışmış bir fotoğraf buldu. “Bak dedi, işte o adam”. “Baba o adam var ya; Peter Gabriel” dedim. Fotoğrafta babama sarılmış bir şey anlatıyordu, babam da Fransızca bilirmiş gibi onu dinliyordu.
***
Nota sehpası almaya paramız yoktu, babam ıhlamur ağacından dallar keserek bana nota sehpası yapmıştı.
***
Babama balet olacağımı söyleyince “Nedir lan o?” dedi.  Anlattım, dans falan diye; “Nerede mutluysan orada yaşa” dedi.
***
Babam Paris’te yine Abidin Baba’larda kalıyor. Türkiye’ye dönüş uçağı öğleden sonra ama erkenden kalkıyor. Abidin Baba ve eşi Güzin Abla “Niye erken kalktın?” diye sorunca; “Benim gidip oğluma çorap almam lazım” diyor. Abidin Baba, “Altta market var oradan alırız” deyince babam, “Yok, benim bale çorabı almam lazım” diyor. Şaşırıyorlar, “Kime alıyorsun bale çorabını?” diye soruyorlar. Babam, “Bizim oğlan bale yapıyor da” diyor. Abidin Dino, “Biz kendimizi ilerici aydın zannederdik, bir kalaycının oğlu bale yapıyor. Bu bir devrim” diye bağırıyor.
***
Annem beni bir kere Mavi Tuna balesinde izledi. Annemin koltuk numarasının yanında Nejat Eczacıbaşı oturuyordu. Annem başörtülü, yazmalı Dersimli bir kadın. Nejat Bey’i tanımıyor, ona “Meraba gardeş nasılsın” dedi. Nejat Bey, “Buyrun efendim” diye annemi oturttu. Bana da “Hiç merak etmeyin ben yanındayım” dedi, ben kulise döndüm. Oyun bitti, annemi almaya gideceğim, bir baktım Nejat Bey annemi getiriyor kulise. Nejat Bey tam gidecek, annem, “Senin durum ne, çoluk çocuk var mı, sana bakan var mı?” diye sordu. “Anne Nejat Eczacıbaşı o, holding sahibi, sayısız çalışanı var” dedim yavaşça. “Her şeyi olabilir oğlum, ben bir nasılsın diyeni var mı onu merak ettim” dedi. Babam hiçbir önemli günümde yanımda değildi, ya yasaklıydı, ya gitmişti.
***
Dilber ve Nesimi’nin oğlu olmak en büyük acıları, kederleri, en büyük sevinçleri abartmadan yaşamak demek. Çünkü temelimizde Alevi- Kızılbaş-Bektaşi kültürü var. 35 kişi o yangında öldü, biz 35 aile inanılmaz güzel bir terbiyeyle acımızı yaşadık. Bu aileler yapılan karşısında ne saldırdılar, ne hakaret ettiler, ne cam çerçeve indirdiler, acılarını çok onurlu yaşadılar. Kimse kendi acısını öne çıkarmadı.
***
Babamın ölümünden bir yıl sonra annem kalp krizinden öldü. Mezarında soyadı yoktur; “Dilber Ana” yazar. Annem çok çile çekmiş bir kadındır, çile tarlasıdır. Gözünden döktüğü yaşlar kadar mutlu günü yoktur. Ama en büyük devrimci Dilber ve Nesimi’dir. Bir kalaycı, halk ozanı, aşık; bir balet oğlu var, piyanist torunu (Saki Çimen) var... Abidin Dino’nun dediği gibi, bu bir devrimdir!
----------------------
*KAYNAK: Seral Cumali'nin Mazlum Çimen ile yaptığı röportajdan alıntılar.
"Babam kalaycı ben balet oğlum piyanist... Bu bir devrimdir!"
(12.08.2012 tarihli Pazar Postası)........
89
Muzik / André Rieu'nun Reels videosu
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Haziran 27, 2023, 01:07:50 ös »
https://fb.watch/lqr4lkouEM/

Beni çok etkiledi. Umarım sizi de etkiler ...
Saygılar

90
Biyoloji - Canlı bilimi / Dünyada yaşam nasıl başladı ?
« Son Gönderilen: Gönderen: NOSAM33 Haziran 23, 2023, 06:52:14 ös »
Dünyada yaşam nasıl başladı: Genç bilim insanı Furkan Öztürk’ten ‘çığır açıcı keşif’
Dünya üzerinde yaşamın 4 milyar yıl önce nasıl başladığına dair gizemlerden birini açığa çıkaran 26 yaşındaki Furkan Öztürk'ün keşfini, Nobel ödüllü bilim insanı Jack Szostak, "çığır açıcı" olarak tanımladı. Bilimin 175 yıldır çözüm beklediği keşifle, canlıların oluşum sürecinde neden sadece bir tür simetriye sahip molekülün kullanıldığına açıklık getirilirken; keşfin uzayda yaşama kadar birçok gizeme kapı aralaması bekleniyor.

Bilim
https://static.birgun.net/resim/haber/2023/06/23/dunyada-yasam-nasil-basladi-genc-bilim-insani-furkan-ozturkten-cigir-acici-kesif.jpg



Dünyada yaşam nasıl başladı: Genç bilim insanı Furkan Öztürk’ten ‘çığır açıcı keşif’
Fotoğraf: AA
Harvard Üniversitesi Fizik Bölümü'nde doktora çalışmalarını tamamlama aşamasına gelen 26 yaşındaki Furkan Öztürk'ün 4 milyar yıl önce yaşamın nasıl başladığına dair gizemlerden birini ortaya çıkardığı keşfi, bilim dünyasında büyük heyecan yarattı.

Genç Türk fizikçinin çalışması, prestijli akademik yayın organlarında "çığır açıcı keşif" şeklinde duyurulmaya başlanırken, keşfin Dünya'da yaşamın nasıl başladığına ve uzayda yaşama kadar birçok gizeme ışık tutması bekleniyor.

Fransız kimyager Louis Pasteur, 1848'de yaşam için gerekli olan bazı moleküllerin, tıpkı sol ve sağ ellerde olduğu gibi birbirinin "ayna görüntüsü formlarında" bulunmasına ilişkin "homokiralite" kavramını ortaya atmış ancak bu özelliğin kökeni, 175 yıldır yapılan çalışmalara rağmen anlaşılamamıştı.

Science Advances dergisinde makaleleri yayımlanan başyazar Öztürk ve ekibi, keşifle manyetik mineraller üzerinde RNA öncüsü molekülleri kristalize ederek RNA'nın yapıtaşlarını yalnızca sağa veya sola doğru kıvrılan bir sarmal halinde elde etmeyi başardı.
https://static.birgun.net/resim/ugur/aa-20230622-31492994-31492987-harvarddaki-dahi-turk-fizikcinin-kesfine-nobel-odullu-bilim-insanlarindan-cigir-acici-ovgusu.jpg

Fotoğrafta, kristalize olan RNA görülüyor. (AA)
Nobel ödüllü biyokimyacı Jack Szostak, Öztürk ve ekibinin çalışmasını, "Bu gerçekten çığır açıcı bir keşif. Homokiralite, yaşamın başlayabilmesi için olmazsa olmazlardan ve bu yeni keşif bu probleme çok mantıklı bir çözüm sunuyor" şeklinde yorumladı.

Genç Türk bilim insanının yaşamın kökeni üzerine yaptığı deneyler ile doğa bilimleri alanında hala cevaplanması gereken 125 sorudan birinin de yanıtlanmış olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor.

BİLİMİN CEVAP ARADIĞI EN BÜYÜK GİZEMLERİN BAŞINDA GELİYOR

Bilkent Fen Fakültesi Fizik Bölümü mezunu ve Harvard Üniversitesi Fizik Bölümünde doktora programını tamamlama aşamasına gelen Furkan Öztürk, AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

Doktorasının ilk iki senesinde farklı bir konu üzerine çalıştığını ancak sonrasında doktora konusunu ve danışmanını değiştirdiğini anlatan Öztürk, yaklaşık 2,5 yıldır hayatın başlangıcı üzerine çalışmalar yürüttüğünü dile getirdi.

Dünya'da yaşamın nasıl ortaya çıktığının ve ilk canlı hücrelerin nasıl oluştuğunun bilimin cevap aradığı en büyük gizemlerin başında geldiğine işaret eden Öztürk, "Yaklaşık 4 milyar yıl önce, Güneş sistemi ve Dünyamız oluştuktan kabaca 500 milyon sene sonra, Dünya'da yaşamın ilk izlerini görmeye başlıyoruz. Peki, yaşam nasıl ortaya çıktı, hangi kimyasal ve fiziksel süreçler yaşamı tetiklemiş olabilir? Doktora çalışmamda bu sorulara açıklık getirebilecek deneysel çalışmalar yaptım." diye konuştu.

En prestijli bilim dergilerinden Science'da çıkan bir haberde "çığır açıcı keşif" başlığıyla duyurulan bir dizi makalenin birinci yazarı Türk fizikçi Furkan Öztürk, "Araştırmam, yaşamın kökenine dair önemli, ancak karanlıkta kalmış bir problem üzerine. Bu problemin ismi homokiralite yani yaşamı oluşturan moleküllerin sağ veya sol elli olma durumu, bildiğimiz haliyle yaşamın bir özelliği." dedi.

Homokiralitenin yaşamın kökeni araştırmalarında karanlıkta kalmış büyük bir problem olduğuna işaret eden Öztürk, Science dergisinin 2005'te yayımladığı bir sayıda bu problemi doğa bilimlerinin en büyük 125 problemi arasında gösterdiğini aktardı.

MANYETİK YÜZEYLER YAŞAMIN KÖKENİNDE ROL OYNUYORMUŞ

Öztürk, yaptıkları deneylerle homokiraliteye yol açan fiziksel etkileşimin ne olabileceğini gösterdiklerini belirterek, şöyle devam etti:

"Bizim aradığımız şey, kiral simetriyi, yani ayna simetrisini, kırabilecek fiziksel bir etkileşimdi. Çalışmalarımız ortaya koydu ki tabiatta bolca bulunan manyetik mineraller yani bir anlamda doğal mıknatıs özelliği gösteren taşlar, bu simetrinin kırılmasına yol açabilir. Yaptığımız deneyler, manyetik yüzeylerin kiral moleküller ile çok güçlü bir şekilde etkileştiğini ve manyetizmanın homokiraliteye yol açmış olabileceğini gösteriyor. 'Yaşamın kökeni' problemi adeta bir bulmaca gibi, elde ettiğimiz sonuçlar bu büyük bulmacanın önemli bir kısmının çözümüne yönelik ciddi bir adım. Surda bir gedik açtık, devamının da geleceğine inanıyorum."

DÜNYA DIŞINDA YAŞAM ARAYANLARA BU BİLGİLER IŞIK TUTACAK

Keşfinin, Science ve Nature gibi dergilerin yayınlarında yer almasına ve büyük bir heyecan uyandırmasına ilişkin Öztürk, şöyle konuştu:

"Bu keşifle hayatın başlangıcına dair bilmediğimiz çok önemli bir gizeme ışık tuttuk. Yaşamın nasıl ortaya çıktığı tabiattaki en büyük gizemlerden bir tanesi. Bu problemi bir yapboz gibi düşünün. Bu yapbozun parçalarının nerelere oturacağını tam olarak bilemiyoruz. Çünkü 4 milyar yıl öncesine dair elimizde çok fazla direkt kanıt yok. Biz aslında yaptığımız çalışmayla yaşamın başlangıcına dair çok büyük bir parçayı yerine koymuş olduk. Etrafında şekillenecek diğer bilgilerin ne olacağını henüz bilmiyoruz. Ama eminim ki bu keşif, başka sorulara cevap bulmamızı da sağlayacak ve yaşamın kökenine dair ilginç ipuçları verecek. Belki de başka gezegenlerdeki olası yaşam formları ile ilgili bilgiler verecek. Yani biz eğer Dünya'da yaşamın nasıl oluştuğunu tam olarak anlarsak, o zaman hangi koşullar altında yaşamın ortaya çıkabileceğine dair de daha fazla bilgiye sahip olacağız. Bu bilgiler bizi Dünya dışında yaşamı ararken yönlendirebilir. Yani Dünya'daki yaşamı anlamak, Dünya dışında başka bir yaşam formu keşfetmemize de yardımcı olabilir. Bunu kesin olarak söylemek tabii ki zor ancak bu mümkün."

"HAYALİM, LABORATUVARDA PROTO-HÜCRE OLUŞTURMAK"

Yaptığı buluşun ileride bilim dünyasında başka ne gibi kapılar aralayacağına ilişkin soru üzerine Öztürk, "Açıkçası bu keşfin bizi artık laboratuvar ortamında yaşamı oluşturabilecek aşamaya kadar getirebileceğini düşünüyorum. Benim hedefim yaşamın başlangıcındaki koşulları laboratuvar ortamında tekrar oluşturmak ve yaşamın nasıl oluştuğunu gözlerimle görebilmek." dedi.

Yaşamın temel özelliklerini gösteren ve canlı diyebileceğimiz en temel yapıları, yani "proto-hücreleri" oluşturmayı hedeflediğini dile getiren Öztürk, şunları kaydetti:

"Mineraller gibi, karbon temelli moleküller gibi, canlı olduğuna dair hiçbir emare göstermeyen şeylerden canlılık özelliği gösteren öncü hücrelerin oluşmasından bahsediyorum. Yani öyle bir şey olsun ki yaşamın temel özelliklerini göstersin. Kendi kendini kopyalayabilsin ve metabolik faaliyet göstersin. Çevresi ile ilişki halinde olan, belki de bir hücre zarı içinde izole olmuş, RNA bazlı genetik bir kodu olan ve basit metabolik aktiviteler gösterebilen öncü hücrelerden, yani proto-hücrelerden, bahsediyorum. Benim hayalim bunları oluşturmak.”

DNA'DAN SONRAKİ EN BÜYÜK GİZEM Mİ ÇÖZÜLDÜ?

"DNA'nın bulunmasından sonra yaşama dair en büyük keşif sizinki mi" sorusuna Öztürk, "Bunu ben söyleyemem. Onu bilim insanları takdir edecektir. Bu tarz şeyleri söyleyebilmek için daha çok erken. Ama hayatın başlangıcı araştırmalarındaki en büyük problemlerden biri olarak düşünülüyordu bu konu. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim." ifadesini kullandı.

"İYİ Kİ 93 YAŞINA KADAR YAŞAYIP BU PROBLEMİN ÇÖZÜMÜNÜ GÖRMÜŞÜM"

Furkan Öztürk, Harvard ve pek çok üniversiteden akademisyenin kendisini arayarak tebrik ettiğini, yakın zamanda buluşu üzerine bir belgeselin de çekildiğini ve çalışmasının Nature, Science ve diğer bilimsel kanallarla bilim dünyasında duyurulmaya devam edildiğini söyledi.

Öztürk, Harvard'da yaptığı bir konuşmayı, şu anda Türkiye'deki biyoloji kitaplarında da yer alan ve DNA'nın nasıl kopyalandığını keşfeden 93 yaşındaki ünlü moleküler biyolog Matthew Meselson'un takip ettiğini ve "İyi ki 93 yaşına kadar yaşamışım. Sonunda bu problemin de çözümünü görmüş oldum." şeklinde bir yorum yaptığını aktardı.

Çalışmalarının devam edeceğini dile getiren Öztürk, şunları söyledi:

"Birlikte çalıştığımız diğer bilim insanları da ben de inanıyoruz ki bu problemi çözdük. Bu çok heyecan verici ancak yeterli değil. Bu deneylerin bağımsız olarak başka araştırmacılar tarafından da test edilmesi lazım. Yeni veriler ışığında tekrar tekrar değerlendirilmesi lazım. Büyük bilimsel keşifler ilk etapta heyecan yaratır ancak keşiflerin oturması için zamanın testinden geçmeleri lazım. Bizim namuslu bilim insanları olarak titiz çalışmak ve çokça test yapmak gibi bir görevimiz var. Ben inanıyorum ki bu aşamaları da geçeceğiz."

"PERDE, FURKAN'IN DEHASI SAYESİNDE ARALANDI"

Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özçelik, Furkan Öztürk'ün keşfine ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bilkent Fen Fakültesi olarak büyük bir gururu yaşıyoruz. Mezunumuz Furkan Öztürk doğa bilimleri alanının en temel sorularından birine, yaşamın nasıl başladığına moleküler düzeyde bir açıklama getirerek eşsiz bir başarıya imza attı. En saygın bilim çevreleri şimdi Furkan'ı alkışlıyor. İnorganik moleküllerin organik moleküllere dönüşüm sürecini, bir diğer deyişle biyolojinin başlangıcını artık kavrıyoruz. RNA ve ardından DNA moleküllerinin milyarlarca yıl önceki ilk oluşum sürecini anlıyoruz. Doğanın en büyük gizemlerinden birini örten perde Furkan'ın dehası sayesinde aralandı."

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seymur Jahangirov da Öztürk'ün yaptığı çalışmanın, canlıların oluşum sürecinde neden sadece bir tür molekülün kullanıldığına açıklık getirdiğine işaret etti.

"Önerilen mekanizmanın hem teorik hem de deneysel dayanağı vardır." diyen Jahangirov, "Ayrıca, bu çalışma fizik, kimya, biyoloji ve jeoloji gibi çok farklı disiplinlerde son yıllarda elde edilen yeni bilgileri birleştirerek yapılmıştır ve konunun önde gelen bilim insanları tarafından büyük bir heyecanla karşılanmıştır. Furkan'ın bu buluşa imza atmasını sağlayan en önemli özelliklerinden biri, sadece ana konusu olan fizikle sınırlı kalmayıp arkeoloji, organik kimya, tarih, müzik gibi birçok farklı alana ilgi duyması ve sürekli olarak kendini geliştirmesidir." ifadesini kullandı.

ALINTI :  BİRGÜN GAZETESİ
Kutsal kitaplardaki yaradılışı burada nereye koyacağız ... :-\ :-\ :-\


Saygılar
Sayfa: 1 2 3 4 5 6 7 8 [9] 10