Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Fikir ve Vicdan Hürriyeti Üzerine  (Okunma sayısı 9422 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 13, 2015, 11:35:05 ös
Yanıtla #10
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

       Sayın ADAM'ın sözünü ettiği  "SORUMLULUK" adam gibi, kadın gibi, insan gibi, fertlerin, bireylerin idrak edebilecekleri bir kavramdır.
      Yalakalar, menfaatperestler, dalkavuklar, haysiyet ve onurdan yoksun, birey olamamış, ümmet, kul olmuş, el etek öpen  kişilerin idrak edebilecekleri bir kavram değildir. Bu gibiler menfaatleri için bulundukları kabın şeklini alırlar.
      Ne yazık ki, sadece eğitimde değil, toplumumuzun büyük bir bölümünde bu yozlaşmayı çok açık şekilde görüyoruz.
      Görmeyen veya görmek istemeyenler için ne yazık ki yapabileceğimiz pek bir şey yoktur. Şahsiyetini satan birinin satamayacağı acaba ne vardır?.
       Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Ocak 14, 2015, 12:36:35 öö
Yanıtla #11
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 286
  • Cinsiyet: Bay

Fikir özgürlüğünde bir önemli nokta da insanlara bu fırsatın eşit verilmesi gerektiğidir maalesef insanlar paraları ve güçleri kadar haklarını kullanabiliyorlar.


Ocak 14, 2015, 02:26:40 öö
Yanıtla #12
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 286
  • Cinsiyet: Bay

Sayın mbulut konuyu iki başlıkta ele almış hür fikirli olmak ve bunu ifade edebilmek,  az önce tam belirtememişim  ben de fikrini yayma özgürlüğüne vurgu yapmak istedim. Katılımcı demokrasi , şu şartlarda adem-i merkeziyetçilik , kimlik siyasetinin son bulması ve filozofik bir anayasa siyasi yoldan çözüme katkı olabilir
« Son Düzenleme: Ocak 14, 2015, 02:29:37 öö Gönderen: Etimolog »


Ocak 14, 2015, 08:38:21 öö
Yanıtla #13
  • Mason
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 512
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Etimolog'un çözüm önerisi güzel ama hem siyasi açıdan hem toplumsal açıdan fikir,vicdan ve ifade özgürlüğünün önünde engeller olduğunda ne olacak?

Öğretmenlerin insanlık adına yapacağı bu kutsal mesleğinin görevlerini topluma,siyasi iktidarın yapısına uyacak şekilde mi gerçekleştirecekler?

Aslında bu durum politik ve toplumsal olaylara bağlı kalmadan hür bir şekilde toplumun gelişmesine katkı sağlamak isteyen insanlar içinde geçerlidir.
Görmek, varlığın yükselişidir.


Ocak 18, 2015, 08:08:21 ös
Yanıtla #14
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 631
  • Cinsiyet: Bay

   Arkadaşlar, konuyu dibe değil, derine doğru götürecek küçük birkaç şey de ben söylemek istiyorum.
   Yukarıda bu iki kavramın en çok nelerden etkilendiği ve nelere maruz kalarak güç kaybettiği üzerinde durulduğunu fark ettim. Bir kısım arkadaşlarımız bu hürriyetler üzerinde tek sorumlu olarak öğretmenleri,aileyi,arkadaşları -kısacası çevreyi- göstermiş.
Ben bu şekilde düşünerek yanlış bir etüt yapıldığını düşünüyorum. Çünkü bu iki içsel oluşumun dış etkenlerden beslendiğini düşünmek de, dış etkenlerle bozulduğunu düşünmek de fikirsel anlamda havada asılı kalıyor.
Ben fikir ve vicdan hürriyetinin çevresini çitleyen öğretmenden veya bir başkasından ziyade kişinin kendisi olduğunu düşünüyorum. Yani hükümdar kapsını seçen de, harami mağarasında kalmayı tercih eden de bireyin bizzat kendisidir.
Ayrıca bu önemli konuya değinen sn mbulut ve ona katkı sağlayan sn ADAM’a teşekkür ediyorum.
Saygılar.


Ocak 18, 2015, 11:39:08 ös
Yanıtla #15
  • Mason
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 512
  • Cinsiyet: Bay

Sn.İNSAN'a katkılarından dolayı teşekkürler.

Elbette bahsi geçen özgürlüklerin oluşması her işte,her düşüncede olduğu gibi kişinin kendisinde başlar.Yalnız hürriyetler aileden,toplumdan bağımsız bir şekilde ne gelişebilir,ne oluşabilir.Diyeceksiniz ki olur mu öyle şey..

Kişinin fikri,vicdani ve iradi hürriyetlerinin gelişmesine engel aile baskısı ve bunun yanı sıra bir toplum baskısı varsa ne olacak ?

En basitinden çocuğumuza yaramazlık yaptığı zaman ''dur yapma,ona dokunma,sessiz ol'' gibi birçok kelime sarf ederek onun bir takım özgürlüklerini kısmış oluruz.Acaba öyle mi ?

Çıkarttığı ses,dokunduğu eşya başkalarına zarar veriyor ise durum çok farklıdır.Özgürlüğün bir sınırı vardır.Ailevi,toplumsal sınırlar olduğu gibi.Bu durumda kişi kendi hürriyetlerini ne kadar oluşturursa oluştursun,ne kadar geliştirirse geliştirsin bu özgürlüklerin davranışa,ifadeye dönmesi sonucu bundan etkilenecek karşısında bir aile,bir toplum olduğu gibi,tam tersi olarak tepki göreceği bir aile ve toplum olacaktır.Aslında burada en önemli sorun fikir veya vicdan özgürlüğü değil ifade özgürlüğüdür.Bu nedenle ifade edilmediği sürece toplumun,ailenin ve özellikle kişinin bu hürriyetlere sahip olacağını düşünmüyorum.

« Son Düzenleme: Ocak 18, 2015, 11:41:23 ös Gönderen: mbulut »
Görmek, varlığın yükselişidir.


Ocak 19, 2015, 09:17:24 öö
Yanıtla #16
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Bu başlık altındaki paylaşımların sona ermediği kuşkusuz... Daha söylenecek, tartışılıp değerlendirilecek çok şey olacak.

Şu aşamada burada iki sorun var.

Bunlardan birincisi bu iki özgürlük konusunun aynı başlık altında irdelenmesi…

Eğer “özgürlük” genel olarak alınsaydı durum farklı olurdu; aynı başlık altında sınıflandırma yapardık. Zaten öyle bir başlık Forumda açılmış ve uzun boylu tartışılmıştı. Oysa iki özgürlük türü seçilip alınınca, bu kez birbirlerinden ayrı olarak incelenmeleri gerekiyor. Gerçi ortak noktaları yok değil ama farklılıklarının da her keresinde belirtilmesi gerekebilir.

İkinci sorun başlıktaki "Fikir Hürriyeti"…

Ben Türkçede hürriyet yerine "özgür" sözcüğünü yeğlerim o ayrı. Fakat Fikir Hürriyeti nedir, onun tanımı gerekir.

Sayın mbulut, "ifade hürriyeti" gibi bir terim kullanıp işi karıştırmış oluyor. Çünkü o dediği, Fikir Hürriyeti'nin bir parçasıdır. Sayın mbulut sanırım Fikir Hürriyeti terimini Düşünme Özgürlüğü ile eş anlamlı alıyor.

Yanlış.

Düşünme Özgürlüğü ile eş anlamlı olanına Tefekkür Hürriyeti denir. Bu, düşünebilme ve özgür düşünce oluşturma özgürlüğüdür.

Fikir Hürriyeti ise kavramsal olarak Düşünce Özgürlüğü anlamındadır yani düşünme özgürlüğü ile oluşturulan özgür düşüncenin herhangi bir yöntemle (söz, yazı, çizim vb) aktarılmasıdır.

Düşünme Özgürlüğü (Tefekkür Hürriyeti) bireyseldir. Bunun sınırını birey kendisi belirler, Aynı durum vicdan (bulunç) özgürlüğü için söz konusudur.

Ancak işte Sayın İNSAN bu noktada yanılıyor.

Kişinin bu özgürlüğü oluşturma yeteneği vardır ama doğuşundan başlayarak çevre onu bu özgürlüğünden yoksun eder. Kişi düşünemez; düşündürülür; nasıl düşüneceği, neyi ve ne kadar düşüneceği çevresi tarafından belirlenip, beynine sokulur.

Sonraki bir aşamada kişinin bundan sıyrılabilmesi, düşünme özgürlüğünü yeniden elde edebilmesi için fırsat vardır. Nasıl düşünme özgürlüğü elinden alındıysa, bunu yeniden elde etmesi, yeni baştan özgür düşüncelerini oluşturmaya girişmesi olanağı vardır.

İşte bu noktada öğretmen devreye girmelidir.  Öğretmen, bunu okulda genç beyinlere kazandırabilecek olan bir güç odağıdır. Tek odak değildir. Fakat çok etkili bir odaktır çünkü önceki
aile ve yakın çevre (akrabalar, komşular vb) odaklarının dışında bir odaktır ve o beyin ile birlikte geçireceği süre diğerlerinin her birinden çok daha fazladır.

Üstelik orada bir de aynı işlemden geçecek olan başka beyinler de vardır. Bu çokluk, her biri için bir güç edinme olanağıdır.

Sanmayın ki çok taze fakat yanlış yana yönlendirilmiş beyin bir arada olduğunda öğretmenin işi zorlaşır! Aksine. O çokluk öğretmenin lehinedir. Öğretmen onların bir arada oluşunu etkin ve yararlı bir şekilde değerlendirebilir.

İsterse!

İstemelidir. Bu öğretmenin sorumluluğudur. Bu, sadece öğretmenin sorumluluğu değildir. Öğretmenden önce ailenin sorumluluğudur. Fakat öğretmen, ailenin yerine getirmediği bu sorumluluğu yerine getirmekle yükümlüdür. Bu, onun vicdani yükümlülüğüdür.

Vicdani yükümlülükten söz edince, bu kez vicdan özgürlüğüne gelmiş oluyoruz.

Vicdan özürlüğü sadece bir “dinsel nitelikli inanç özgürlüğü” müdür? Öyle olsaydı, buna inanç özgürlüğü derdik; bu, düşünme özgürlüğünün bir benzeri olurdu. Düşünce Özgürlüğünün bir benzerine de “din özgürlüğü” denilebilirdi.

İşin içinde yükümlülük olunca, özgürlüğe üst sınır gibi bir de alt sınır konmuş olur.

Görüyor musunuz, kavramları nasıl ve niçin birbirinden ayırmak gerekiyor!

Sayın İNSAN bir deyişinde haklı: Derine inelim.

Ancak derine nekren de katmanların neler olduğuna dikkat edelim.  İnsanın herhangi bir cisim gibi tek ve bağımsız olduğunu sanmayalım.  İnsanın çevresiyle birlikte bir toplumsal varlık olduğunu, her şeyini kendi başına çözümleyip sonuçlandıramayacağını bilelim.

Kaldı ki doğadaki cansız cisimler bile birbirini etkiler ve birbirinden etkilenir.  Canlı cisimlere geçildiğinde bu etkileşim artar; bitkilerden plazmalara, oradan böcekler gibi sinirsiz canlılara, sonra sinirli basit ve giderek daha karışık hayvanlara kadar…

Hiç evsiz kedilerin yaşamını gözlediniz mi? Bir deneyin. Her birinin her istediğini her istediği gibi yapamadığını, o vahşi ortamda bile belirli kuralların bulunduğunu, her birine içgüdülerin dışında neyin nasıl yapılacağının gösterildiğini, buna uymayanın canının acıdığını görürsünüz. Aynı şey diğer hayvanların, hele sürü halinde yaşayanların hepsi için geçerli. Bir sürüdeki koyunlar istedikleri zaman istedikleri otu yiyebilir, istedikleri yöne gidebilir mi?

İnsanın düşünme özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, vicdan özgürlüğü ve diğer gerek bedensel gerek nesnel özgürlükleri, belirli doğa yasalarına göre yürür. İsterseniz bunlara diyalektik yasalar da diyebilirsiniz. Dolayısıyla bunların incelenip değerlendirilmesi de bilimsel yöntemle yapılır. O bilimsel yöntemin bu alandaki uygulama çerçevesinde özellikle psikoloji ve sosyoloji ağırlık taşır. Bu konu üzerinde tartışma yapılıp bilgiler paylaşılır ve bunların üzerine görüş üretilirken, bunun gelişigüzel yapılmaması, biraz bilimsel yaklaşıma özen gösterilmesi gerekir.

Bu alandaki tek rahatlık, yeterli güvenilirlik düzeyinin fiziksel yasalardaki gibi %90-95 değil %70-75 dolayında oluşudur. (En azından şimdilik.) Bu da görüş üretme olanağını biraz artırır.

İşte bunlardan sonra belki sıra Sayın mbulut’un ilk yazısının ortalarındaki «Tam anlamıyla fikri hür, vicdanı hür bir neslin oluşması nasıl sağlanabilir?» sorusuna yanıt aramaya gelecek.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 19, 2015, 11:50:41 öö
Yanıtla #17
  • Mason
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 512
  • Cinsiyet: Bay

Sn.ADAM haklısınız. Fikir hürriyeti dediğimiz zaman ifade özgürlüğünü içine aldığını ve düşüncenin fikre dönüşmesi için ifade edilmesi gerektiğini söylemek gerekir.Düşünsel anlamda bir sıkıntı yok,yazıya dökerken bir hata yaptığımı söyleyebilirim. Katkınız için teşekkürler.
Görmek, varlığın yükselişidir.


Ocak 19, 2015, 02:39:38 ös
Yanıtla #18
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 631
  • Cinsiyet: Bay

Muhakkak bireyin kendisine ek olarak yerleştirdiği her düzenek, çevrenin de ürünüdür.
 Bunun bazılarını çevre bazılarını ise kişi kendi elleriyle monte eder.
Sonuçta her iki kavram da sosyolojik ve canlı.
Ancak zihin kodlarımla uyuşmayan husus şu:
Bu tür hürriyetler üzerinde 'tek' sorumlu olarak başkalarını göstermek ve bu kavramları dar bir alana sıkıştırmak.
....
Konunun giriş kısmında sn mbulut tarafından bir söz söylenmiş ve sn ADAM güzel bir tarzla, sözün öyle olmadığını ve aynı zamanda bu kavram grubunun Tevfik Fikret'e ait olduğunu ifade etmişti. Hatta ona ait bir şiirinde bu kavram grubunu nasıl kullandığını da göstererek yazısına güç katmıştı.
...
Bu noktada 'öğretmen' yerine 'muallim' kavramının kullanıldığını gördüm. Bu oldukça önemli.
Belki bu kelimeler kanalı sayesinde olayı biraz daha berrak hale getirebiliriz. Ve onlar üzerinde birazcık oynayınca birbirimizi belki de daha iyi anlayabiliriz.
Çünkü 'öğretmen'  kavramı mezar taşı gibi ve oldukça soğuk. Sade anlamda 'öğretici'...
'Muallim' öyle mi? Hayır. Bilen ve arayandır. Sıcak ve dostane.
Aynı şey öğrenci için de geçerli. Basit bir şekilde zihinlerde yerini alan bu kavram da 'öğrenen' demek.
Yani öğretileni alan demek. O da bir tür cansız.
İşte tam bu noktada , bu kavramların bize yansımalarından hareket ettiğimizde bireyin gücünü ne kadar arka sıralara atmış olduğumuzu görebiliriz.
Oysa öğrenci kavramını  öyle değil de 'talebe' olarak ele aldığımızda 'talep eden' yine kişinin kendisi oluyor ve kılıcını çeken, gücünü gösteren ‘kişi’ oluyor. Bir nevi harekete geçiyor.
...
Bunlara ek olarak yine kavram tahlillerinden konuya küçük bir dokunuş daha yapmak istiyorum.
Bakın değerli arkadaşlar Fikir de, Vicdan da şahsi kavramlardır.
Fikir kelimesini ele aldığımızda, onun ‘efkar’ kelimesinin çoğulu olduğunu görüyoruz.
Zaten efkar kelimesine de dürbünümüzü azıcık yanaştırdığımızda onun da bir iç oluşum olduğunu yine rahat bir şekilde görebiliriz.
...
  Bu bölümde kelimelerin dışına çıkmadan bir şeyler anlatmaya çalıştım.Zira konuyu dağıtıp zemini kaydırmak istemedim.
 Onların etrafında dönerek ve onların ruhundan bahsederek konuya yeni bir anlaşılabilirlik katmaya çalıştım.
Sonuçta onlar da, zihnimize verilen enerjinin birer kaynağı.Gözardı etmemek gerek.
Ama isterseniz kelimelerden biraz daha uzaklaşıp, konuyu bir katman daha karanlığa sürüklemeden derinleştirebiliriz.
Son olarak da konuya renk vereceğini düşündüğüm bir beyti sizle paylaşarak, konuya şimdilik ayraç koymak istiyorum.
                                                        Kubur faresi hayat meselesiz, gerçeksiz
                                                   Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.
saygılar.
« Son Düzenleme: Ocak 19, 2015, 02:48:14 ös Gönderen: İNSAN »


Ocak 19, 2015, 03:20:35 ös
Yanıtla #19
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Nitekim bu yüzden ben hep Türkçemizden yana çıkarım. Şu Osmanlıcayı kullanmaya kalkışınca yanlış yaptığımız için.

Fikir tekildir. Efkar fikrin çoğuludur. Tıpkı varak ve evrak gibi...

Muallim öyle bilen ve anlayan değildir. Talim ettirendir. Kökenini bilmezseniz uydurmacalara saparsınız. Fakat burada konumuz o değildir. Konumuz özgürlüktür.

Fikir ve vicdan şahsi kavramlar değildir. Zaten kavram toplumsal bir olgudur; kişi kendi başına kavram yaratamaz.

Ben burada Sayın İNSAN'ın ne yapmaya çalıştığını anlayamıyorum. Lâf kalabalığı ile kendisini göstermeye falan mı uğraşıyor acaba? 

Öyleyse, bu Forumun yenri üyelerinden biri olarak o işlerin yerinin burası olmadığını bilmeli. Yazdıklarının en az yarısı yanlış olduğu gibi, diğer yarısının da ipe sapa gelir bir yanı yok. Kusura bakmasın ama biz burada Masonluk ve masonların ilgilendiği ciddi konuları ele alıyoruz.  Bunları da bilgiye dayanarak tartışıyoruz.  Irva zırva ile uğraşamayız. Sayın İNSAN bu tarz yazılara son vermeli. Hemen... Devam ederse,  bu başlığı kapatırız. Fakat doğru dürüst katkılarda bulunacaksa, saçmalamaktan vazgeçerse, başımızın üstünde yeri vardır.

« Son Düzenleme: Ocak 19, 2015, 03:23:15 ös Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
8771 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 08, 2013, 03:01:31 ös
Gönderen: DehereLo
10 Yanıt
7354 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 17, 2014, 02:26:30 ös
Gönderen: Alşah
Vicdan x Beden

Başlatan Re-Harakhte Insan

1 Yanıt
3101 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 14, 2008, 08:28:36 ös
Gönderen: Prenses Isabella
2 Yanıt
2360 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2008, 01:13:55 öö
Gönderen: nietzsche
0 Yanıt
3334 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2009, 01:46:35 ös
Gönderen: ADAM
7 Yanıt
8624 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2009, 12:05:31 öö
Gönderen: aashooter
4 Yanıt
3870 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 05, 2010, 12:07:43 ös
Gönderen: redkit
4 Yanıt
3129 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 02, 2015, 06:59:20 ös
Gönderen: ADAM
19 Yanıt
6331 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 16, 2015, 07:44:46 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
2640 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 15, 2015, 12:21:33 ös
Gönderen: akcanmd