Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Haricinin Manifestosu  (Okunma sayısı 6095 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 17, 2017, 09:37:43 ös

  Yazı tamamen plansızdı ; erkenden aklıma gelmiş olsaydı kendimi tanıtırken kullanırdım.Ben masonluğun amacını kendi amacımla özdeş buluyorum.Peki benim amacım nedir?
Ben Eski Haliçli.Bilgisayar sistemi olası bir sorun çıkarmasın diye kendimi 99'lu gösterdim.Yakında on yedi olacağım.
  Aramayı severim ; bulmayı da.Arayan insanlar arasına çok erken katıldım ; haliyle yanlış da olsa çok şeyi erkenden buldum.Hangi yılda olduğunu bile anımsamıyorum ancak küçük bir yaşta ateist bir forumdan etkilenerek elime din kültürü ve ahlak bilgisi kitabımı aldım bir gün ; ayetlerde mantık hatası aradım.Hatta o gün kandildi.O gün "Eeeh işte ateistim!" tarzı bir tepkiyle ateist oldum.Ateist olmanın özgürlük olduğunu düşünmüştüm.Daha sonraları kafam karıştı ; yine sözde mantık yürütmelerimle yolumu çizmeye çalıştım.Örneğin:"Tanrı duyguları yarattı ; bütün iyi duygular tanrıda kesin varsa..." gibi başlayan ve sonu bir yere bağlanmayan sorgulamalardı bunlar.Bir gün bir Facebook grubunda evrim üzerine bir tartışmada (!) "Atomlar bir araya gelip bakterileri oluşturmuş ve biz de onlardan evrimleşmiş olabiliriz." tarzı bir yorumda bulunduğumu anımsıyorum.İşin komik yanı , ne ben yazdığımı garipsedim ne de karşımdakiler.Ancak saçmaladık durduk ; "Aklı yok ama fikri var." hesabı.Daha sonraları evrim üzerine araştırmalarım , ateist Facebook sayfalarının önüme koyduğu çürük ayetlerle azılı bir ateist oldum.Bugün bakıp görüyorum ki , gördüğüm ve yaşadığım tartışmalarda ateist de Müslüman da kıt kafalılıkta.2015 Kasım ortasında reddedildim ; bir iki gün sonra "Bunu Çok Sık Yapmam" (BÇSY) okudum.Dönüm noktalarımdan en önemlisi budur.Benim arayışım hiç bitmedi ancak arayışıma yön veren en önemli olay bu oldu.2016 Kasım sonunda BÇSY üzerine on , on beş kişilik bir grup kurdum.Arayışımı zenginleştiren ikinci dönüm noktam burasıdır ; üçüncüsü BÇSY'nin yazarı Unbelievable My7'ın öğrencisi olan Mucxjzzz'un yazdığı "Buraya Gel Çok Şey Kazanacaksın"ı okumamdır ; dördüncüsü inanç kavramının iyi bir şey olduğunu kabul etmemdir ; beşincisi Budacılığa merak salmam olabilir ; altıncısı Masonlar.org'a üyelik başvurumun kabul edilmesidir.Atladığım varsa kusura bakmasın.Az önce saydığım iki kişinin yazdıklarının altına imzamı atarım ; NLP ile yazıldığını unutmayın asla.İnancı doğal görmeye başlamama gelelim.Mümin SEKMAN'ın "Her Şey Seninle Başlar" kitabını okudum.Hayatımızın kontrolünün kendi elimizde olduğuna inanırsak hayatımız üzerindeki kontrolümüz artar ; yazgıcı bir inanıştaysak azalır.Heisenberg'in "Belirsizlik İlkesi"ni araştırırsanız göreceksiniz ki , hiçbir şey %100 kesinlikte değildir.Bu olayla birlikte inanç kavramını benimsedim.İnsanın diğer canlılardan zekaca ve hayatı , dünyayı , evreni tanıma potansiyeline göre kat be kat ileride olması bana bir tanrının varlığını sezdirirdi.Böylece tanrıya inandım ; ancak tabii ki Müslüman olmadım.Budacılığa şu son bir haftada falan merak sardım.Anladığım kadarıyla Buda başı sonu belli bir öğreti sunmuş ancak daha sonra bu öğretiye pek çok eklemeler -ve büyük olasılıkla çıkarmalar- yapılmış.Benim anladığıma göre Dört Yüce Gerçek , Sekiz Aşamalı Yüce Yol , On İki Halkalı Nedensellik Yasası , Kamma&Vipaki , Samsara ile Samsara'dan kopuş olan Nirvana ; bunlar Budacılığın bütünü.Geri kalanlar içi boş eklemeler.Elektronik postamı kontrol ettiğimde Masonlar.org'dan gelen iletiyi görüp geldim.İmzamdan bütün amacımı anlayabilirsiniz.Dolu dolu yaşamak ve öleceğim anda pişman olmamak istiyorum ancak yaşarken yaşamamın anlamını da aramak istiyorum.Eğer bu dünyaya gelişimin bir amacı varsa hem iş hem de tatil yapmalıyım.Bana kalırsa bütün bireysel düşünce sistemlerinin (İslam , Hıristiyanlık , Yahudilik , Budacılık , Taoculuk...) öleceğimiz anda pişman olmayacak bir yaşamı amaçlamalı.Toplumsal ideolojiler (Ulusçuluk , dinlerin siyasal kanatları , komünizm , anarşizm...) bireyi yeterli gelişimini tamamlamadan topluma hizmetini savunduğu için başarısız oldu.
"Ormana gittim ; çünkü bilinçli yaşamak istiyordum.Yaşamı iliğine dek özümsemek istiyorum.Yaşama dair olmayan her şeyi bozguna uğratmak için... Ve , ölüm vaktim geldiğinde , aslında hiç yaşamamış olduğumu keşfetmemek için." Henry David Thoreau


Şubat 17, 2017, 11:04:08 ös
Yanıtla #1

 
  Muhteşem bir yazı ve bakış acısı...Tebrikler.

 Konu hakkında bir kaç fikir belirtmek isterim.Biz İnsanlar doğanın his ve sezgilerinnden zaman ile uzaklaştık.Bir çok canlının duyularına sahip değiliz.Bu besin zincirinin tepesinde olmamızın bir yansıması.

 İlk olarak "ot" ile başlayıp, yırtıcılar (Aslan,kartall vb.) ile devam edip,İnsan ile son bulan besin zincirinin kültürler,dinler ve günümüz yaşam tarzı ile bağdaşık noktalarına değinmek isterim.

 İnsan tek hücrelilerden başlayarak "bitki,otcul,etcil" bütün yaşamı var eden tohumları bünyasinde barındırır.
Önemli olan hangi çağda,şartta ve kimlerde  "bitki,otcul,etcil" genlerin baskın duruma geçiceğidir.
 
 Belki biraz kırıcı bir benzetme olabilir ama tarif ettiğiniz bütün dinler "ot" olmayı
fotosentez durumunda kalmayı öğütler. "Ot"/bitki olmayı tarif edelim: İddalı olmamak,en az ile yaşamak,bütünlük hissi.Diğer özellikleri siz tamamlaya bilirsiniz.Bu durumu rahip,derviş,ermiş,vb bütün dinsel yapılarda göre bilirsiniz.

 Yakın çağımız hayatta kalma mücadelesi gerektirmeyen bir ortam içinde yaşaya bilmemizi sağlıyor.Buda 3'7 milyar yıllık evrimimizin temel özelliği olan "hayatta kalma" güdümüzü farklı yorumlamamızı sağlar.

 Bitki form'undan sonraki halka otculdur.Otcullar bitkileri takip ederler ki bu günümüzün kangrenidir.Birde etciller var tabiki...Otculların yaşayış bicimlerine uyumlanıp yaşamak zorundadır...En son Kendini bilen İnsanOğlu vardır; aslında hepsi İnsandır ama uyurlar...

(Aslında bu zincir; "ışık,madde,hücre,bitki,otcul,etcil,insan,ışık" olarak uzatılabilir.)

Sevgiler

« Son Düzenleme: Şubat 17, 2017, 11:09:40 ös Gönderen: Tik-Tak »
Sen Özelsin


Şubat 21, 2017, 08:58:46 ös
Yanıtla #2

  Farklı düşündüğümüz nokta dinler olduğu için oraya yanıt versem yeterli sanırım.Saydığım üç din tamamen dediğiniz gibi mi tartışılır ancak her kör satıcının bir kör alıcısı vardır ; ben hayatımın tadını çıkarmak isterken A dinine inanıp A dininin gereğince tat aldığım şeylerden yoksun kalabilirim.Acı ekonomisi üzerinden değerlendirelim:A dini onun buyruklarına uymazsam cehenneme gideceğimi söylüyor.Cehenneme gitmek on üzerinden onluk bir acıdır.Dünya yaşamında A dininin buyruklarına uyup zevklerimden ödün vermek on üzerinden birlik bir acıdır.Eğer inanıyorsak pek de zorlanacağımızı sanmıyorum.


Şubat 21, 2017, 09:38:59 ös
Yanıtla #3

  Farklı düşündüğümüz nokta dinler olduğu için oraya yanıt versem yeterli sanırım.Saydığım üç din tamamen dediğiniz gibi mi tartışılır ancak her kör satıcının bir kör alıcısı vardır ; ben hayatımın tadını çıkarmak isterken A dinine inanıp A dininin gereğince tat aldığım şeylerden yoksun kalabilirim.Acı ekonomisi üzerinden değerlendirelim:A dini onun buyruklarına uymazsam cehenneme gideceğimi söylüyor.Cehenneme gitmek on üzerinden onluk bir acıdır.Dünya yaşamında A dininin buyruklarına uyup zevklerimden ödün vermek on üzerinden birlik bir acıdır.Eğer inanıyorsak pek de zorlanacağımızı sanmıyorum.

 Bu yazınızdan yola cıkar isem; aslında, dinler hakkında ayni düşünceleri farklı yorumladığımız kanaatine varırım.

 Benzetme olarak bitki'yi kullanma sebebim; doğa'ya en uyumlu ve oksijen sağlayabilen nadir yaşam türlerinden olduğu içindir...Doğa'ya oksijen sağlayabilen bütün nadir canlılar, basit yaşam formlarıdır.

 Dinsel bütün meditasyonlar da,din adamlarıda ot/bitki formunu taklit ederler.
Ot/bitki de dediğiniz gibi yaşamın ve canlılığın tür olarak 10'da 1'ini teşklil eder.

 Bitki cok önemli bir yaşam formudur.Evrimciler maymunumsu bir canlıdan evrimleştik diyorlar; Aslandan evrimleştik deseler,bu patırdı kopmaz belki.Bir hoca'ya; "Dinimiz Aslan gibi" dersem; pek kızmaz sanırım...

"Canlılar hayvan ise,İnsan canavardır" En yırtıcı hayvanlara hayranlık tarihte de hiç bitmemiştir...

 Not: Merakımı maruz görün; tek kişilik  Manifesto nasıl oluyor ?.Şimdi ben harici olarak bu konu başlığına cevap yazdığım için, Manifesto dahilinde mi oluyorum ?
« Son Düzenleme: Şubat 21, 2017, 09:44:39 ös Gönderen: Tik-Tak »
Sen Özelsin


Şubat 22, 2017, 03:44:58 ös
Yanıtla #4

  Aslında aynı yorumluyoruz.Siz de ben de bir dine inanmıyoruz ; ancak inansaydık bitki gibi yaşamakta bir sakınca görmeyecektik.Manifesto sözcüğünü ahengi nedeniyle kullanmıştım ; anlamını bildiri sanıyordum.Şimdi öğrendim asıl anlamını.Teşekkürler belirttiğiniz için.Haliyle manifestoya dahil değilsiniz. :)


Kasım 10, 2017, 02:53:26 öö
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Tanrıya inanipta bir dine inanmamak bana biraz eksik kalmış geliyor inancın. Yukarıdaki yazılar çok güzel doyurucu iki arkadaşımda kutlarım. Saygilar
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Kasım 10, 2017, 09:20:38 ös
Yanıtla #6

Tanrıya inanipta bir dine inanmamak bana biraz eksik kalmış geliyor inancın. Yukarıdaki yazılar çok güzel doyurucu iki arkadaşımda kutlarım. Saygilar

 Yaratıcıya ithafen söylenmiş sözlerin kelamı olan dinlerin değişimi,bir ağacın balta ile kesilirken, baltanın sapınında ağaçtan olması kadar ironiktir; ve aslında yaratıcının da baltası dinlerdir.Ve yıkılan ağaçlardan yeniden kesilecek ağaçlara uzanan bu yolculuk o baltalarına tutturulacak yeni sapların uçundaki ellerin, sadece bizim ellerimiz olduğu gibi...

Tanrıyı kendi düşlerindeki en yalın hali ile alıp,ardından yine kendi hayelleri ile yoğuran hayalperest ruhbanların dinlerine,neden inanmamak size eksik geliyor ?

Saygılar
Sen Özelsin


Kasım 10, 2017, 09:57:38 ös
Yanıtla #7
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Üstadım ;
Alıntı
kendi hayelleri ile yoğuran hayalperest ruhbanların dinlerine,neden inanmamak size eksik geliyor ?
o ruhbanlarda Tanrıdan geldiğine inandıkları Peygamberlere inandılar .Peygamber olmasaydı bu dinler yok olsaydı Tanrı denen varlık nasıl kendinden bahsettirip İnananları oluşturacaktı .Burada Tanrıya inanıpta onun varlığını teyit edeni inkar bana biraz eksik geliyor .Bu araba lastiğinin içindeki havanın olmayışı sebebiyle vasıtanın hareket edememesi gibi bir oluşumu anımsatıyor bana ...
Saygılar
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Kasım 11, 2017, 11:43:53 ös
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

http://odatv.com/images/2017_11/2017_11_11/ateizm-tanriya-inanmanin-baska-bir-yolu-olabilir-mi-1111171200_m2.jpg



İnsanlık tarihinin en büyük başkaldırısı hiç kuşku yok ki Ateizmdir. Allah’a inanan milyarlarca insanın karşısına geçip, “Hayır; Allah yok!” diye haykırmaktan daha büyük bir başkaldırı olabilir mi?

Aşağıdaki cümlelere bir bakalım, nasıl da ateşli ve keskin bir isyan kokuyor. Aslında isyan kelimesi bile anlamı yansıtmada yetersiz kalıyor...

“Bizi Allah yaratmadı; biz Allah’ı yarattık!”

“Allah, nasıl bir Allah ki ona rağmen yeryüzünde bunca kötülük olabiliyor!”

“Allah, insanların korkularının sonucu olan bir uydurmadan ibarettir!”

“Varlığın bir yaratıcısı yok; o kendi kendine ve başlangıçsız olarak var oldu!”


 

“Varlık yaratılmadı ki yok olsun!”

“Peygamberler yalancıdır!”

Bu cümleleri uzatıp gidebiliriz. Bir Müslüman’ın, Hristiyan’ın, Musevi’nin okurken bile kendini kötü hissettiği cümlelerdir bunlar.

Peki gerçekte Ateistler ne anlatmaya çalışıyor?

Varlık / madde bir var edici tarafından var edilmiş yahut yaratılmış değildir. Varlığın başlangıcı yoktur. Başlangıcı olmadığı için sonu da yoktur. Varlık yok olacak değildir.

Antiateizm ne diyor peki?

Varlık / madde diye bir şey yoktu.

Tanrı vardı.

Tanrı, varlığı yoktan yarattı. Tanrı’nın varlığı başlangıçsızdır. Ve Tanrı sonsuzdur.

Peki Tanrı nasıl var oldu?

Dedik ya; Tanrı’nın varlığı başlangıçsızdır!

Nereye geldik şimdi?

Ateistler diyor ki, varlık / madde başlangıçsızdır.

Antiateistler ise, hayır asıl başlangıçsız olan Tanrı’dır.

Ateistler ile antiateistlerin eşitlendiği bir noktaya vardık...

Her iki düşünce de tezini kanıtlayamıyor. Zaten kanıtlansa antiateistler için iman kavramı çöker. Zira bu durumda Tanrı’ya inanmak diye bir şey söz konusu olamaz. Tanrı, inanılır bir şey değil bilinir bir şey haline gelir. Antiateistlerin Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışmaları bu açıdan biraz tezat gibi duruyor.

Ateistlerin, Tanrısızlığı kanıtlayamamaları, antiateistlerin tanrıyı kanıtlayamamaları gibidir. O halde her ikisi de mümindir. Biri varlığın / maddenin başlangıçsızlığına iman ederken, öbürü varlık / madde dışı bir var edicinin başlangıçsızlığına / ezeliliğine iman ediyor.

Malumunuz fizik ve astronomi alanında yaşanan gelişmelerle birlikte evrenin nasıl var olduğuna ilişkin bazı yeni tezler ileri sürülmekte...

Büyük patlama denilen ve evrenin varlığının başlangıcı konusunda ortaya atılan tez, maddenin bir patlama sonucu oluşup evrene dönüştüğü ve evrenin sürekli genişlemekte olduğu, sürekli genişleyen bir şeyin de tersine doğru bir süreçle başlangıcının olduğunu aklen bulabiliriz, fikrini savunmakta...

Bu patlamanın, kendisi dışında bir başka var edici güç tarafından gerçekleştirildiği, dolayısıyla akıllı bir tasarımın söz konusu olduğu kabulüyle Tanrı’yı kanıtlama çabasına karşın, büyük patlamanın kendi dinamiğiyle gerçekleştiği fikrine dayanan yeni Ateist tavır da aslında antiateistlerle yine ortak bir iman paydasında buluşuyor.

Büyük patlamadan önce ne vardı?

Hiçbir şey yoktu.

Peki patlayan şey ne idi?

Patlayan hiçlik miydi yani yokluk muydu?

Muhakkak ki eğer büyük patlama diye bir şey söz konusu ise o halde mutlaka patlayan bir şeyin olması gerekmiyor mu?

O patlayan şey; aşırı yoğun ve aşırı sıcak bir şey / nokta / teklik diye ifade edilmeye çalışılıyor.

O patlayan şeyden kısa bir sürede enerji ve madde oluştuğu ileri sürülüyor.

Büyük patalama kuramı öncesi Ateizm, evreni başlangıçsız, sınırsız, sonsuz ve durağan olarak kabul ediyor ve bunun üzerinden yaratılma / sonradan var edilme düşüncesini reddediyordu.

Büyük patlama kuramı sonrası yeni Ateist düşünce formları gelişti. Buna göre büyük patlama denilen hadise kendi dinamiğiyle gerçekleşmiştir. Kendisi dışında bir güç söz konusu değildir.

Kendiliğindenlik varlığın izahında Ateist bir söylem iken, varlık dışı başka bir güç tarafından müdahale ile oluşum fikri ise antiateist bir inanıştır.

Bu noktada belki inançsal ara formlardan da bahsedebiliriz.

Varlığı /evreni Tanrı kabul etme yahut evrenin Tanrı’dan sudur ettiğini ve onun bir parçası olduğunu kabul etme düşüncesi... Yani panteizm ve panenteizm.

Varlığı / maddeyi başlangıçsız ve sonsuz olarak kabul etme düşüncesi, evreni Tanrı kabul eden panteizmle neredeyse örtüşmektedir.

O halde Ateizm ile Panteizm birbirine çok yakındır. Ne var ki Ateizmde evren Tanrı olarak nitelenmez.

Bu aşamada şöyle düşünülebilir mi?

Her ne kadar Tanrı denilmese de Ateizmde madde / varlık yahut evren, antiateistlerin ve özellikle Teistlerin Tanrı’ya atfettikleri başlangıçsızlık ve sonsuzluk unsurları bağlamında bir çeşit Tanrı değil midir?

Öyleyse Ateizm de aslında mevcut tüm Tanrı tanımlamaları ve Tanrı düşüncelerini keskin bir red düzlemi üzerinde yükselen, adına Tanrıtanımazlık denilen bir inanma biçimi olarak Tanrısızlık Tanrısına “iman etmek” değil midir?

İman etmek diyorum, zira tıpkı antiateizm gibi Ateizm de savlarını matematiksel bir kesinlikle kanıtlayamıyor. Kanıtlanamayan her düşünce de kanımca “iman” olarak adlandırılmayı hak ediyor.

Bu konu hakkında daha başka çok şey yazılabilir, çok şey söylenebilir.

Ama biz bu aşamada son sözümüzü şöyle nakşedelim:

Tanrısızlık Tanrısı bile olsa Tanrı’ya / Allah’a inanmamak ne mümkün!

Allah, en büyük gerçektir.

Cemil Kılıç

Odatv.com



Not: Ben bir şey anlamadım, anlayanlara ithaf ediyorum ...
« Son Düzenleme: Kasım 11, 2017, 11:48:25 ös Gönderen: NOSAM33 »
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Kasım 12, 2017, 12:11:09 öö
Yanıtla #9

Oda TV kafa bulandırıyor.Allah tek ve ebeddir.Eşi ve benzeri yoktur.Seytana inananlarda cok ama şeytanda somut bir varlık degildir..Bingbang teorisi ile Ateistler Evrenin yoktan var edildiğine inaniyorlar.Ama Bingbang Teorisi de cevaplarla çürütüldü.Bingbang Teorisini ayri başlıkta paylaşılabilir....Beynimizle düşünebiliyoruz.Ama icindeki fikirleri göremiyoruz.Allahta ona benzer.Hisederiz ama goremeyiz.Ezel ve kainatın sahibi Allah'tır.Hiç bir varlik onun kudretine,gucune karşı gelemez.Seytanlar,ve şeytanlaşmis insanlarda... Sorularla islamiyet konulu makalede bu soruya kaynaklarla cevap verilmiş....Saygılarımla.                                               Bütün varlıkları Allah yarattı; öyleyse -haşa- Allah'ı kim yarattı?
Zamanımızda saf zihinleri bulandırmak, körpe dimağları ifsat etmek için ortaya atılan sorulardan biri de "Bu mahlûkatı Allah yarattı, peki ya Allah'ı -hâşâ- kim yarattı?" sorusudur.

Aynı soru müşrikler tarafından bizzat Peygamber Efendimize (asm.) sorulmuş ve bu soru üzerine Cebrail (as.), Allahü Azîmüşşân'dan İhlâs Sûresini cevap olarak getirmiştir. Bu sûre ile şirkin bütün nevileri kökünden kesilip atılıyor, tevhidin bütün mertebeleri en güzel bir şekilde izah ve ispat ediliyordu. Resûl-i Ekrem  Efendimiz (asm.) de bu soruyu soran kimselere yine İhlâs Sûresi ile cevap verilmesini beyan buyurmuşlardır.(1)

Biz de Resûlulluh’a (asm.) ittiba ederek bu soruya İhlâs Sûresi ile cevap vereceğiz. Cenâb-ı Hak İhlâs suresinde kendisini kullarına şöylece bildirmektedir:

"De ki: O Allah'dır, Ehad’dir. (O) Allah'tır, Samed'dir. Doğurmadığı gibi, doğmamıştır da.  Hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir."
Bu sûre Allah'ın varlığının, birliğinin, eşi ve dengi olmadığının en güzel, en cami bir ifadesidir ve Kur'ân-ı Kerîm'in tevhid noktasında bir özeti gibidir. Bu konudaki diğer âyet-i kerîmeler, bir bakıma bu sûrenin tefsiri hükmündedirler.

“De ki: O Allah'dır, Ehad'dir.”

Âyet-i kerîmedeki Allah lâfzı Cenâb-ı Hakk'ın zâtına işaret etmekte, Ehad ise, O'nun birliğini ifade etmektedir. Burada şunu belirtmek gerekir, Ehad ism-i şerifi "adet olarak" bir demek olmayıp, "yegâne birdir", "tek birdir", "şeriksiz birdir", "kendinden başkası hep mahlûk olan" manasına gelir. Yâni O'ndan başka bütün birler adet olarak birdirler, mahlûkturlar, mümkindirler.

Cenâb-ı Hakk'ın zâtının bir olduğunu, kudsî mahiyetinin hiçbir mahiyete benzemediğini, mekândan ve zamandan, cisimden ve cisme ait bütün özelliklerden münezzeh olduğunu ifade eder.

Cenâb-ı Hakk'ı "Ehad" olarak bilen bir insan "O’nu kimin yarattığı" gibi bir sorunun ne kadar saçma olduğunu hemen anlar. Böyle bir mü'mini hiçbir vehim ve vesvese şüpheye ve tereddüde düşüremez.

"(O) Allah'tır, Samed'dir."

 Yâni, O hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır. Bütün istek ve arzulara cevap veren, bütün ihtiyaçları gideren yegâne merci O'dur.

"Doğurmadığı gibi…"

Yani, Ehad ve Samed olan Allahü Teâlâ, evlâd sahibi olmaktan, doğurmaktan ve bölünüp - parçalanmaktan münezzehtir.

"Allahü Teâlâ, Ehad, Samed olduğu için tecezzi etmez, O'ndan ne bir cüz, ne bir cevher, ne bir madde kopup ayrılmaz, çıkmaz. O'nun cinsi, nevi, benzeri olmaz. Hiçbir ihtiyacı ve eksiği bulunmaz. Ancak O'nun ilminde bulunan her şey, yine O'nun yaratmayı dilemesiyle vücuda gelir. 'Ol' demesiyle olur."(2)

O Vahid-i Ehad bölünme ve parçalanmadan münezzeh olduğu için, kendi zâtından bir ilâh sudur etmesi muhaldir. Mahlûkatını ilmi, iradesi, kudreti ile yaratır. Yarattığı mahlûkatın O'na denk yahut O'ndan güçlü olması muhaldir.

"… doğmamıştır da."

Yâni, bir başkasından doğmamıştır, sonradan olmamıştır; evveli yoktur, ezelîdir. O'nun olmadığı bir zaman tasavvur edilemez.

Bu ayet, Allahü Teâlâ hakkında babalığı, analığı, başkasından doğmuş olmayı reddetmekle, başta Hristiyanların "teslis" akidesi olmak üzere her türlü velediyet fikrini reddeder.

"Hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir."

Merhum Elmalılı Hamdi Efendi, bu âyetin tefsirinde şöyle buyurur:

"Ne öncesinde doğuran bir sabıkı ve üstünü, ne de sonrasında doğmuş ve doğacak bir astı ve eki yoktur. Şan ve değer bakımından da O'na eşdeğer olacak hiçbir şekilde hiçbir denk mevcut değildir. Ne zatında, ne sıfatında hiçbir eşiti, hiçbir benzeri, ne zıtlaşacak, ne birleşek şekilde hiçbir eş, arkadaş, ortak veya rakip olmamıştır ve olamaz. Yani ezelde olmadığı gibi, bundan sonra da olmayacaktır. O'ndan başka bir 'Vacibu'l-vücud' yoktur. Ezelde olmayınca sonradan olması da muhaldir. Bunu ihtara hacet yoktur. Çünkü sonradan olanlar hâdis ve mahluk olacağı için zaten O'na denk ve eşit olması mümkün değildir. Çünkü sonradan olanda ne kadar kemal farz edilirse edilsin yine de mahluktur."(3)
Sûrenin önceki âyetleri tevhidin bütün mertebelerini özet olarak ifade ettiği gibi, bu âyet-i kerîme de Cenâb-ı Hakk'ın zâtında benzeri, fiillerinde ortağı ve sıfatında misli bulunmadığını beyan ile şirkin akla gelebilecek bütün türlerini reddetmektedir.

İhlas suresinin kısa bir açıklamasını verdikten sonra, söz konusu soru hakkında şunları da ifade etmekte fayda görüyoruz:

Şu varlık aleminin yaratıcısı ancak ve ancak vücudu vâcib, ezelî ve ebedî, zâtında ve sıfatlarında benzeri bulunmayan Allah'dır. Elbette, O Zât-ı Akdes hakkında böyle bir soru sorulamaz. Çünkü "kim yarattı" sorusu ancak mahlûkat için sorulabilir.

Allahü Teâlâ Ehad’dir; birdir, zatında şeriki yoktur.

Allahü Teâlâ Samed'dir. Bütün mahlûkat yaratılmalarında, devam ve bekalarında, idare ve tedbirlerinde her an O'na muhtaçtır. Hiçbir şeye muhtaç olmayan O Ehad ve Samed hakkında böyle bir soru sormak O'nu tanımamanın, bilmemenin bir ifadesidir.

Allahü Azîmüşşân doğmadan ve doğurulmadan münezzehtir. Ezelî ve ebedî olan ve kendisinden üstün bir varlık tasavvur edilmeyen O Zât-ı Zülcelâl'in, bir başkasının tesiri ile vücuda gelmesi nasıl tevehhüm edilebilir?

Allahü Teâlâ'nın eşi, benzeri, dengi ve misli yoktur. Ne ulûhiyyetinde ne rubûbiyetinde ne mabudiyetinde ne hallâkiyetinde ve ne de hâkimiyetinde O'na denk ve misil olacak hiçbir varlık düşünülemez. Zerre kadar aklı olan bir insan böyle bir Zât hakkında bu çelişkili sorunun sorulamayacağını bilir.

Evet, "Cenâb-ı Hakk'ı -hâşâ- kim yarattı?" sorusunda açık bir çelişki vardır. Şöyle ki: Allahü Teâlâ Hazretlerinin vücudu zâtidir. Ezelî ve ebedîdir. Eşi ve benzeri yoktur. Her şeyi yaratan ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu bir Zata yaratılma izafe edilirse çelişki ortaya çıkar. Hakikatlerin zıddına dönüşmesi gerekir.

"İnkılâb-ı hakâik, ittifaken muhaldir ve inkılâb-ı hakâik içinde muhal-ender muhal, bir zıddın kendi zıddına inkılâbıdır. Ve bu inkılâb-ı ezdad içinde bilbedahe bin derece muhal şudur ki: Zıt, kendi mahiyetinde kalmakla beraber, kendi zıddının aynı olsun."(4)
Soru bu hakikatin ışığında incelendiğinde şu tezatlar ortaya çıkar:

Allahü Teâlâ'nın -hâşâ- yaratıldığı vehmedilirse o hâlde, O Zât-ı Mukaddes'in hem ezelî, hem hadis (sonradan yaratılmış), hem Hâlık, hem mahlûk, hem sonsuz kadir, hem sonsuz âciz, kısacası, hem ulûhiyetin sonsuz kemâl sıfatlarına, hem de mahlûkiyetin sonsuz eksik sıfatlarına sahip olması lâzım gelir.

Soru böyle sonsuz çelişki ve zıtlıklar taşıdığı gibi, birçok imkansızlıkları da içine almaktadır. Bunlardan sadece birisi olan "teselsülün muhaliyeti"ni nazara vermekle yetineceğiz.

Bir an için O Vâcib-ül Vücud hakkında böyle bir soru sorulduğu farzedilse, o zaman bu soru o noktada kalmaz. Yâni Cenâb-ı Hakk'ı yarattığı vehmedilen o halikın da bir halikı, onun da halikı... sorulur. Böylece soru silsile hâline sonsuza kadar gider. O hâlde bu sorunun mahiyeti muhale, imkânsızlığa dayanır ve böyle bir soru sorulamaz.

Teselsülün muhal olduğuna dair bazı misaller takdim edelim:

On-on beş vagonlu bir tren düşününüz. Bu vagonlardan herbirisini bir önceki vagon çeker. Ve nihayet iş lokomotife dayandığında artık "Lokomotifi kim çekiyor?" diye bir soru sorulamaz. Zira, çekip fakat çekilmeyen bir lokomotif olmazsa bu nizam bozulur ve hareket meydana gelmez.

Aynı şekilde, bir şekerin nasıl yapıldığını sorsak, bize cevaben, şeker fabrikasında yapıldığı söylenecektir. Şeker fabrikasındaki âletlerin nerede yapıldığını sorduğumuzda onların da tezgâhları gösterilecektir. Sonunda mesele bir zatın ilmine, iradesine ve kudretine dayanmazsa, tezgâhın da tezgâhı sorulacak ve teselsüle gidilecektir.

Diğer taraftan bir elma, tabiri caiz ise, elma fabrikası olan ağacında yapılmaktadır. Bu ağaç ise kâinat fabrikasında inşa edilmiştir. Eğer elma ağacının da kâinatın da yapılması sonsuz bir ilim ve kudret sahibine verilmezse, kâinat fabrikasına da bir fabrika, o fabrikaya da bir fabrika gerekecek ve çıkmaza girilecektir.

Bir asker emri onbaşıdan, o da yüzbaşıdan ve başkumandan da padişahtan alır. "Ya padişah kimden emir alıyor?" şeklinde bir soru sorulamaz. Zira padişah da birinden emir alsa, o da asker derecesine iner ve emir aldığı zât padişah olur. Bu durumda birinci şahıs padişah değildir ki: "Padişah kimden emir alıyor?" diye bir soru sorulabilsin. Padişah denilince, emir veren, fakat emir almayan bir hükümdar akla gelir.

Bu misâllerden anlaşıldığı gibi, bu kâinatın yaratılışının; zâtı, esması ve sıfatlarıyla ezelî ve ebedî olan Allah’ın ilim, irade ve kudretine dayanması zaruridir.

"Cenâb-ı Hakk'ı -hâşâ- kim yarattı?" diye firavunâne soru soranlar “teselsülün muhal oduğunu” bilmediklerini ve nefisleriyle bir demogoji yaptıklarını açığa vurmuş olurlar.

Dipnotlar:

(1) Hak Dini Kuran Dili, 9/6272; Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 23/554-555.; Suyûtî, Lübâbun-Nukûl, 11,199-211; Alusi, XXX, 270-27I.
(2) Elmalılı Hamdi Yazır, H.D.K.D., Cilt 9, s. 6321.
(3) Elmalılı Hamdi Yazır, a.g.e., s. 6333.
« Son Düzenleme: Kasım 12, 2017, 12:27:35 öö Gönderen: Farmakoloji »
Üyeliğimin iptalini talep ediyorum!Aksi taktirde dava edecem! Formda zorla kayıtlı tutuluyorum.Defalarca üyelik iptali talep ettim..Formda kayitli üye olarak bulunmak istemiyorum.Bu form zaman kaybı!