Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Vahdet-i Vucut mu-Vahdet-i Şuhud mu....?  (Okunma sayısı 14872 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 22, 2009, 04:53:43 ös
Yanıtla #10
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Sevil,

Yukarıda bahsetmeye çalıştığım inananlar topluluğu,Yaradanın,yaradılanları,tekrar içerisinden çıkarmak kasdı ile yarattığı cehennemi de bir lutuf olarak kabul etmektedirler.

Tamam, bunu anladım Sayın Ceycet; düşüncelerimdeki karışıklığı gidermeniz ve bana itinayla cevap yazmanız inanın benim için çok Değerlidir. Gösterdiğiniz hassasiyetten ötürü Size Teşekkürlerimi Sunuyorum. Sizi bugün fazla yorduğumunda bilincindeyim, gelgelelim hala kendimi öğrenci hissediyor ve durumu-ları anlama çabası içersindeyim. Sizi kendime göre daha bilinçli ve sorumluluk sahibi bir Öğretici konumunda gördüğümden vermiş olduğunuz Bilgilerin derecesi ve önemi de bu itibarla şekillenmektedir. Benim için bu seviyeye gelmek henüz çok erken, farkındayım, tabiki üzülerek bunu söylüyorum çünkü hala ilerlediğim yolda yavaş ( elimde olmayarak tabi - bu kapasiteme bağlıdır, ne yazikki ) hareket etmek benim açımdan üzücü bir durumdur. Bu itibarla;

 

"Ben hayattayken de sürekli Tanrı'yı görüyordum ama O nun Tanrı olduğunu bilmiyordum."Der...


Bunu anlamakta zorlandım. Lütfen özrümü kabul edin ama Sizden bunu biraz açabilmenizi - mümkünse- rica edecektim. Çünkü günlerce kafa yormam gerekecek ve ne yazikki diğer işlerim yarıda kalacak :(

Saygılarımla,



Sayın Sevil,

Hepimiz mevcut halimizle öğrenci olmaktan öteye gidemeyeceğiz;sanırım bu konumumuz da sonuna kadar devam edecek.Çünkü öğrenilecek şeylerin çokluğunun farkına vardıkça,insanın açlğı artarken,bazen de gözü korkuyor.

Hz.Musa'ya,İbnü'l Arabi tarafından atfedilen"Ben hayattaykende O nu görüyordum ama Onun O olduğunu bilmiyordum"vechizesindeki kasıt,Arabi'nin Vahdet-i Vucut anlayışını tasvir etmesi ile ilintilidir.Çünkü Arabi,"var"olan tek varlığın Tanrı olduğuna inandığı,Tanrı dışındaki algıların tamamının gölge , hayal ve asıl kaynağın yansımaları olduğunu iddia ettiği için,gözün gördüğü "herşey"in,hatta beşerin aynadaki görüntüsünün bile Tanrı'ya ait olduğunu savunmuştur.


Saygılarımla...
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Haziran 22, 2009, 05:10:00 ös
Yanıtla #11

Sayın Sevil,

Hepimiz mevcut halimizle öğrenci olmaktan öteye gidemeyeceğiz;sanırım bu konumumuz da sonuna kadar devam edecek.Çünkü öğrenilecek şeylerin çokluğunun farkına vardıkça,insanın açlğı artarken,bazen de gözü korkuyor.

Anlıyorum, elbette.. Düşünsenize birbirine bağlı o kadar çok Bilgi zinciri var ki birinden başladığımız zaman, zaman sürecinde bir zincirleme şeklinde daha çok açığa çıkarılması beklenilen bilinmeyenlerin olduğu ortaya çıkıyor. Bizler, insani yaşam sürecimizde zaten bir okyanustaki bir su damlası misali Bilgi'ye vakıf olabiliyoruz. Daha öğren- (e)-mediğimiz o kadar çok bilinmeyenler mevcutken biz sadece açığa çıkarılmış ve keşfedilmiş Bilgilerle yetinip duruyoruz. Tabiki süreçte sadece bulunduğumuz boyut içing eçerli değil ama ilerki boyutlardaki durumlarımız da öğrenmeye devam edeceğimizi düşünüyorum. Bir çorap söküğü misali bir silsile birbirini takip etmektedir ve düğümleri çözmek çok zor bir iştir. Bunu dünya planında bir bireyin yapması da neredeyse imkansız, diye düşünüyorum. Çünkü Varlık, hem bulunduğun boyutun yaşamını sürdürecek hem de bu tür şeylerle uğraşmak bana imkansız gibi geliyor. Bunun için sadece yaptığım şey, mümkün olduğunca bilgi dağarcığımı tabi kapasitemce, kapasitemin aldığı kadarıyla genişletmeye gayret ediyorum. Yalnız şunu da söylemekten geri alamıyorum kendimi, Bilgi hususunda çalışmak gerçekten zevkli ama bir o kadar da zorlu bir iştir. Çünkü açlığı gidermek asla sözkonusu değildir. Hele hele Bilgi'ye duyulan açlık; aldığımız sürece daha da doyumsuzluk yaratacak ve haliyle de bu açlık daima sürüp gidecektir. İşte bundan dolayı da geniş bilgi yelpazesine sahip olmak adına doyurucu ve tatmin edici Bilgilerin alınması hele de İnsanın evrimi, tekamülü için gerekli bilgilen hazmı daha kolay olacağı için alınması gereklidir, diye düşüncelerimi belirtmek istiyorum.

Hz.Musa'ya,İbnü'l Arabi tarafından atfedilen"Ben hayattaykende O nu görüyordum ama Onun O olduğunu bilmiyordum"vechizesindeki kasıt,Arabi'nin Vahdet-i Vucut anlayışını tasvir etmesi ile ilintilidir.Çünkü Arabi,"var"olan tek varlığın Tanrı olduğuna inandığı,Tanrı dışındaki algıların tamamının gölge , hayal ve asıl kaynağın yansımaları olduğunu iddia ettiği için,gözün gördüğü "herşey"in,hatta beşerin aynadaki görüntüsünün bile Tanrı'ya ait olduğunu savunmuştur.

Teşekkür ederim, bir nebzede olsa anlayabilme kapasitesine eriştiğimi 'Sayenizde' tabiki farkettim.

Saygılarımla,    
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ekim 12, 2009, 11:44:23 öö
Yanıtla #12
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

İslam Ezoterizmine şekil veren tarikatların ilham aldıkları bu inançları savunan yüzlerce alim,tarihte,yakılarak,asılarak,derileri yüzülerek katledilmişler,dolayısı ile bu inanca yakın kesimler kendilerini gizlemek ve öğretilerini ezotorik yolla öğretmek zorunda kalmışlardır.Bu zorlamalar neticesinde,yoruma kapanan Kur'an ve İslam inancı,zahiri yönlerinin dışında hiçbir anlayış geliştirememiş,İslam,tabii olarak yobaz,örümcek kafalı,art niyetli dincilerin tekelinde,evrensel olma özelliklerini yitirmiştir.

Sn.ceycet

Tüm insanların anlayacağı şekilde Tarikat yol demektir.Bir takım düşünürler ne kadar çok yol olursa okadar iyi olur fikrini savunmuşlardır,lakin günümüzde pek moda olan böl parçala yönet mantığından bakarsakda çok tehlikeli duruyor.Tarikatlar meselesi tamda anlatttığınız gibi aslında ülkemde yaşanılan şekli ama bana sorarsanız ben saçma buluyorum tarikat işi bölünmedir ve dinle alakası yoktur.Kabalanın ruhundaki vahdeti vücut ile tarikatlardaki vahdeti vücut felsefesi aynıdır.Kabala bu tarikatlardan daha eski ve birçok toplumda daha kabul gördüğünü düşünürsek islamın içine bu felsefenin geldiği yönüde sanırım anlamış oluruz.Tarikat gerçeği en basit anlatımı ile islamı bölme çalışmalarının en basit şeklidir.Bu konuda soner yalçının efendi 2 kitabında derin araştırmalar mevcut çokta ilginç bilgiler var.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ekim 12, 2009, 12:38:53 ös
Yanıtla #13
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Karahan,

"Efendi"yi okudum;ancak,"Efendi 2"yi okumak henüz kısmet olmadı.Tespitlerinizin bir kısmına katılıyorum;kabala ve tasavvuf ta birbirine yakın oldukça fazla kabullenme olduğunun idrakindeyim.Hülasa,kabalayı da  yakından incelemeye çalışıyorum.

Ancak,"İslam'ın bölünmesi"endişenize katılamadığımı ifade etmek isterim.İslam bir millet değildir...Genel kabullerinin dışında,nekadar çok yorum u içinde barındırırsa okadar etkili olacağına yürekten inanıyorum.Aksine İslam anlayışına getirilecek ve getirilen sınırların,İslam'ın evrenselleşmesindeki enbüyük engeli oluşturduğunu düşünüyorum.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ekim 12, 2009, 12:43:39 ös
Yanıtla #14
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sayın ceycet

Haklısınız İslam bir millet değil zaten ben onu o anlamda vurgulamadığım gibi sizde o anlamda algılamadığınıza eminim.İslama ben evrensel bir din olarak bakıyorum.Sanırım efendi 2 yi okursanız ne demek istediğimi daha rahat anlayacaksınız
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ağustos 07, 2012, 05:53:07 öö
Yanıtla #15
  • Ziyaretçi


     Sayın ceycet. öncelikle güzel bir konuya değinmişsiniz fakat bu iki değerli islam alimleri sandığınız gibi görüşler ortaya atmamışlardır.

Vahdet-i vücud ve şühud  Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin yaşadığı dönemde de vardı. hatta ondan öncesinde de vardı şöyle ki..

Vahdet-i vücud ve şühud : Allah tealanın Zat-ı Şerifi, Zatı itibariyle Ehad ve gizli... Sıfatı itibariyle Vahid ve aşikardır... sermedidir. Hakiki vücud yani varlık, ona mahsustur onun varlığı  Zat-ı şerifidir yani varlığını , gayrından kesbetmemiştir bunun için ona hakiki mevcud denilir bu itibarla o Zat, Vacib-ul Vücud'dur yani akıl asla O,nun yokluğunu kabul edemez. dolayısıyla Uluhiyed ve Rububiyet sıfatlarını bilmek gerekir.

Bu iki mevzuyu anlamak için önce tevhidin manasını  bilmek gerekir. tevhidin  üç mertebesi vardır Tevhid-i Zat, Tevhid-i Sıfat, Tevhid-i Ef'al.

Sonra Vahdet-i vücud ve şühud meselelerinde bir çok insan maksatlarına ulaşmış birçokları da ulaşamamıştır nedeni Allahu tealanın Sıfat-ı subütiye-i ve Sıfat-ı zatiye-i sıfatlarını bilmediklerinden dir. tasavvufta bu makamlara geldiğiniz zaman ki kolay gelinmez kişi Allah tealanın tecellileriyle karşılaşır enel hak meselesinde olduğu gibi Hallacı Mansur vacib-ul vücudun tecelliyleriyle karşılaşmıştır ve ben hakkım demiştir bu tecelliye söylenmiştir kendisini kasdetmemiştir. o makamda o hali yaşadığından tasavvuf ehli olmayanlar bunu anlayamamışlardır . ve Hulul getirmişlerdir. Hulul:birbiririn içine girmek birleşmek demektir. Müslümanlardan hiç bir alim bunu kabul etmemiştir. bunlar Hristiyan ve Gullat-ı şiiyye ve mülhidler tarafından söylenmiştir bu çok derin ve uzun bir konudur . Kaynak olarak Molla Hasan Ta'viki' nin risalesinde bu mevzu uzun uzadıya aktarılmıştır  bakabilirsiniz. yoksa konu, Vahdet-i vücud ve Şühud olarak ele alınırsa, güneş nasıl ki cam parçasına aksettiği vakit , tecelli ve aydınlığı, o cam parçasında müşahede ediliyorsa, cam parçasıyla güneş arasında, zat veya sıfat olarak bir birleşme olmadığı gibi, Vacib-ul vücud la mümkün-ül vücud olan insan arasında, bir birliktelik münasebeti yoktur.  nasıl ki tecelli olarak ,cam parçası güneşin zuhurunun mahalli ise; böylece kainat ve insanda Allah Tealanın kudretinin ve ilim gibi sıfatlarının eseridir. Eser, müessirden başkadır.  İslam dininde konuları, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem islam  alimlerinin aktarışı ve anlayışıyla kavramak gerekir. yok sa insan helak noktasına gelir sizin aktardınız gibi değildir bu konular.

Saygılarımla...


Ağustos 07, 2012, 02:59:22 ös
Yanıtla #16
  • Ziyaretçi

Bu konuya girmeden önce belirli kabuller yapıp onların ışığında bir takım sözler söylememiz lazım,
öncelikle din ve inanç sistemleri iki yönlüdür,
birinci yön görünen, yaşadığımız toplum gibi etkilerini rahatlıkla herkesin yaklaşık aynı olarak
hissetiği "dünyamız" ile ilgilidir,
ikinci yön ise kişinin ruh haline, onun hissetikleri algıladıkları "şey"ler ile ilgilisdir,(tasavvuf diyebiliriz)
bu noktada her birey oldukça farklıdır.
din ve inanç sistemleri bir eczane gibidir, günümüzde ve tarihte milyonlarca ilaç,tedavi usulü..vs kullanılmıştır,
tedavi edicilerin ortak özelliği "kişiye özel" ve genellikle bir zaman diliminde kullanılan "dönemsel" niteliktedir,
yani her birey farklı "dini" öğretilere ve öğretilerin farklı bölümlerine ve zaman zaman inanınır,
süreklilik arz etmez, grip olduğumuzda ilacı yedi gün kullanmamız,dişimiz ağrıyınca farklı tip ilacı farklı zamanda almamız gibi..
şuur sahibi, duygularını etkin biçimde hisseden yani "insan" olanlarda dinin ikinci yönü ağır basar,
araştırmaya, yaşama biçimini bu ikinci yön tarafında öğrenmeye çalışır,
Bu yön sadece soyut kavramlar üzerine, inanç ve iman esaslarında yani
fiziksel, madde kuralları çerçevesinde açıklanamayan öğretiler esas alınarak inşa edilir,
bundan dolayı klasik usullerle sorgulanamaz,
Bu kabulleri yaptıktan sonra gelelim sorumuza Vahdet-i Vucut mu ? şuhud mu?
herkes gerekli bilgi ve pratik donanımını (tecrübesini) kullanarak,
kendi doğruları çerçevesinde, kendisine yaralı olacak biçimde cevabını vermeli,
ve doğrultuda bir yaşam biçimi kendisine çizmelidir,
yoksa bu sorunun ve cevabınında hiç bir anlamı olmaycaktır..
Kesinlikle Vahdet-i Vucut a inanıyorum.. :)


Ağustos 07, 2012, 08:36:29 ös
Yanıtla #17
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Nemeçek,özel ileti de vurguladığım gibi vahdet i vucud anlayışının geçek mucidi Platon'dur.Nitekim tasavvuf ehli de neoplatonizmden esinlenerek,tasavvuf ekolünü İslam realitesine uyarlamışlardır.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
14 Yanıt
11148 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 20, 2009, 09:20:46 öö
Gönderen: karahan
0 Yanıt
3587 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 15, 2010, 06:44:27 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
4366 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 16, 2010, 08:39:18 öö
Gönderen: ceycet