Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Aleviligin Kökleri Üzerine / Templiye Şövalyeleri, Haşhaşiler ve Aleviler  (Okunma sayısı 13360 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 10, 2009, 06:25:17 ös
  • Ziyaretçi

Templiye Şövalyeleri /
Haşhaşiler /
Aleviler /

Aleviligi anlamak için Islam potasina sikistirilmis 1400 yilin disina çiktigimda inannilmaz ve bir o kadarda karmasik olgularla karsilastim. Bunlardan biri, su an uzerinde durdugum uçlu;

Hasan Sabah (Haşhaşiler)
Hug De Payens (Templiye Şövalyeleri)
Hace Bektasi Veli (Aleviler)

10-11. yy Hasan Sabah = 1036 - 1124 = 88
10-11. yy Hug De Payens = 1070 -1136 = 66
12-12. yy Haci Bektasi Veli = 1209 - 1271 = 62

Hasan Sabah oldukten 85 yil sonra Hace Bektas dogar
Hug De Payens oldukten 73 yil sonra Haci Bektas Dogar
Hace Bektasi Hasan Sabahtan 85, Hug De Payens ten 73 yil sonra dogar.
Hasan Sabah Hug De Payens tan 34 yil yil buyuktur.
Hasan Sabah ve Hug De Payens Alamut Kalesinde yuzyuze gelir.
Hace Bestas, her ikisinden bir asir sonra Alamut Kalesinde Batinilik egitimine baslar.


Hasan Sabah; dunya tarihinin en taninmis gizemli isimlerinden biri. Disaridan Siiligin sapkin bir kolu olarak nitelendirilirken Islam ulkelerini tir tir titretip islam seriatini kaldiran onderdir. Fadaileri, suikastleri, kalesi, inanci ve karakteriyle olumunden yuzlerce yil sonra bile adindan bashsettiren, gizemini koruyan onder.


Hug De Payens; Hacli seferleri sirasinda kimi bilgilere gore asiri katolik bir Hiristiyan olarak savasmak, kimi bilgilere gore ise henuz ulkesindeyken hakkinda edindigi ezoterik sirlari çozmek amaciyla Kuduse gelen Champagne 'li Sovalye. Daha sonralari butun dunyaca taninanacak olan Templiye (Tapinak) Sovalyeleri orgutunu kuracak olan onder. Kurulacak olan bu ezoterik orgut, Renesans ve Reform hareketlerini tetiklemekten tutunda, krallara bile borç verecek ekonomik zenginlige ulasarak gunumuze degin yasamini surdurur.


Hace Bektasi Veli; Hace iken haci, Dai iken Hoca, Yolcu iken Turkçu Musluman, ilan edilen Hace Bektasi Veli. Anadoluya Aleviligi yaymak, anlatmak ve yikilmis duvari yeniden yurutmek için gelen. Sahip oldugu ezoterik inanç yapisini etrafina yayarken tum Anadoluya yayilacak olan Alevilide duzenleyen, belirli raylara koyan yuce bilgin.

Tarihe geçmis bu uç ayri kisiligin birbirleriyle yasadiklari etkilesim ve bu etkilesimi hazirlayan olaylar ile tum bunlarin Anadolu Aleviligi ile Avrupa uzerindeki etkileri saniyorum ya hiç islenmedi, yada çok az islendi. Oysaki bu uçu arasinda gun yuzune çikartilmayi bekleyen oldukça ilginç bilgiler olmali.

Islam ordularinin Misiri fethetmesi,
Islam içindeki ALi olaylari,
Misirli rahiplerin ALi etrafinda toplanarak Alili Islam takiyyesi içinde Kudus, Medine, Mekke ve etrafina yayilmasi,
Bunlarin ezoterik inançlarini islami kiliflarla sentezleyerek sufizimi ve islam içinden çikan ezoterik batini ekolleri yaratmalari,
Yaratilan bu ekolun Karmatilere, Fatimilere, Ismaililere ve Batinilige temel hazirlamasi,
Hazirlanan bu temelden islam seriatini kaldiracak olan Hasan Sabahin Alamut merkezli iktidarinin olusmasi,
Olusan bu iktidarca Hacli Seferleri esnasinda Tapinak Sovalyelerinin kurucusu olacak olan Hug de Payens in misafir edilelerek Alamutun inanci, yonetmeligi ve ezoterik ogretiler hakkinda bilgiler verilmesi,
Hug de Payens tarafindan ileride buyutecegi orgutun sir, gizlilik, sembol, parola, takiyye, yonetim, kayitsiz sartsiz itaat, inisiye, dereceli yukselme, orgutsel yapi, disiplin, hiyeyarsi, beyaz elbise, felsefe, one çikarilan bilim ve akilcilik, insanin tanrinin parçasi dolayisiyla kendisi oldugu ve hatta çift kimlige sahip olan rahip-savasçi fikirlerinden etkilenmesi,
Tum bu temeller esas alinarak olusturulan orgutun avrupaya yayilarak krallliklardan daha zengin olmalari, onlara borç vermeleri ve onlar tarafindan yargilanip yakilmalari,
Bu orgutun basma kalip din ile yonetilen kralliklarin yikilip yerlerine din ve devlet islerinin birbirinden ayrildigi demokratik cumhuriyet hayaline kavusma adina oncu, ayakçi ve hatta tetikleyici olmalariyla baslayip butun dunyayla Osmanli devletininde cehresini degistiren reform ve renesans olaylarini baslatmalari
... diye uzatip goturebilecegim olgular.

Kesin olan birsey var ki oda; Tapinak Sovalyeleri uzerindeki Hasan Sabah ve Ismaililigin derin etkileri. Keza, bu etkilesim yasanmamis olsaydi belkide Tapinakçilarda tarihin sayfalarina karisan ezoterik orgutlerden biri olacakti.


Dervis Savasçi /
Rahip Savasçi /
Pisagor ve Hassasiler /

Tapinak Sovalyelerinin en belirgin ozelliklerinden biri olan sovalyelerinin hem dindar hem savasçi olma fikrininde Hasan Sabahtan alindigini dusunuyorum. Tapinakçilar isimlerinide aldiklari kendilerine ait olan tapinaklarda kalirlar. Disarida savasan bir sovalye bu tapinaga girdigi an ise rahip bir sovalye kimligine burunur. Bu nedenle Tapinakçilarin ilerideki donemlerinde sosyal hayatlarinin, genel yasamlarinin ve inançlarinin vazgeçilmez bir parçasi haline gelecek hem kale hem mabet seklindeki kalelerin yapimi için duvarcilara buyuk ayricaliklar tanidiklari biliniyor. Bu yapilari yapan duvarcilar onlarla beraber seferlere çikar, onlar için çalisir adeta onlarin ayrilmaz bir parçasi olurlar.Tarihte esine az rastlanir bu sistemi en guçlu sekilde kurup isleten ve tapinakçilara ogreten yine Hashasiler, yani Hasan Sabahtir. Hasan Sabahin fedaileri kalenin disinda bir savasçi, suikastçi olarak yasarken, kalenin içine girdiklerindeyse dini ve genel egitimler alan dervistirler. Kale onlar için yeryuzunde bulunan en kutsal mabettir. Ve hatta cennetlerine giden kapidir. Bir Ingiliz arastirmaci olan Peter Willey'in "Alamut Kalesi Hassasiler, HAsan Sabbah ve Fedaileri" adli eserinde su bilgiler geçmekteydi;
"Hashaşiler, tarihte görülmüş en akıl-ötesı tarikat örgütüne sahip olan topluluktur. Henüz 11. yüzyılda İsmaili tarikatının içinden çıkmış olan bu tarikat, Kuzey İran'da otonom bir bölge oluşturarak, etraflarındaki tüm güç odaklarına saldırma ve kendi dünya görüşlerini yaşama geçirme sevdasıyla uzunca bir zaman savaşım vermiştir. Hasan Sabbah. diğer adıyla Seyduna, bu tarikatı gerçek bir savaşçı dervişler tarikatı olarak kurmuş."
(Peter Willey)


Tapinak Sovalyelerinin hukum surdukleri yuzyillarda aldiklari en agir suçlamalardan ilki Muslumanlarla iliskiye geçmek, onlari ornek almak. Oysaki Tapinakçilarin iliskiye geçtikleri Hasan Sabah bir musluman degildir. O Islam ve ALi takiyyesi içinde Misirdan gelen Osiris rahiplerinin islam takiyyesi ile baslattiklari ezoterik felsefenin Saabilik, Pisagor, Hermes, Zerdust, Mani ve diyer inançlarla sentezlenmis yolcusudur. Derin arastirmalar yapildiginda gorulmekte ki Ismaililik felsefesinin izlerine bir Islam mezhebi olan Siilikte asla rastlayamazken ancak kadim Babil ve Misirda rastlayabiliyoruz. Ismaililik içinde sakli olan Pisogeryen ogretiden, Saabi ogretisine, Hallaci Mansurun "Enel Hak, Ben HAkkim Hak bendir" cumlesini soylemeden binlerce yil evvel "Insanlar olumlu tanrilar, tanrilar ise olumsuz insanlardir" diyen Hermese kadar uzadigini gorebilmek mumkun. Pisagoryen felsefenin olusumunda Misirin etkisini, bu etkisinin diyer filozoflar yani sira Pisagor tarafindanda Anadoluya tasindigini daha once su konuda islemistim; "Pisagor ve 2570 Yil Oncesinde Batini Felsefe" Ismaililer uzerindeki Saabililer uzerinden yasanan Pisagor etkilerini dikkate aldigimizda Ismaililigin ana kaynaginin bir kez daha Misir kokenli bilgilerle Manicilik, Neoplatonculuk, Zerdustluk gibi inançlarin bilesiminden filizlendigini gorebiliriz. Bu konu hakkinda bir kaynak sunu soylemektedir;
“Eskiden beri Batiniler, öğretilerini eski Yunan filozoflarınınkilerle karıştırmış bulunuyorlardı. Yaratıcı hakkında inançları şöyledir: O ne vardır (yaratıcıdır) ne de yoktur (yaratılmıştır); ne bilgin(her şeyi bilen) ne cahildir; ne güç-kudret sağlar ne de güçten yoksun bırakır (mahrum eder). Diğer tanrısal sıfatlar konusunda söyledikleri de aynı biçimdedir.
(”Muhammed bin Abdul-Kerim el–Şehristani / Kitab el – Milal’indeki )


Bu konu hakkinda Cihangir Gener soyle demekte;
İslamiyetin yayılma yıllarında Anadolu'da ve Mezopotamya'da Batıni doktrinden kaynaklanan Saabilik inancı hüküm sürmekteydi (1). Anadolu’nun Bizans yönetimindeki topraklarında Hristiyanlık ön plandaysa da, özellikle Doğu Anadolu'da, Fırat çevresinde Saabiler çoğunluktaydı. Saabilik çok eskilere, kadim Uygur imparatorluğuna kadar dayanan Babil okulu öğretisinin halka malolmuş şekliydi. Tüm tek Tanrılı dinlere şu ya da bu şekilde kaynaklık etmiş olan Saabilik, Büyük İskender'in bu toprakları fethi sırasında Pisagorculukla tanışmış ve Saabi öğretisi yeni bir ivme kazanmıştı. Pisagoryen öğreti, Saabiler arasında zaten var olan Batıni inançların yenilenmesinde ve her iki akımın birleşerek, İsmaililik denilen müessesenin oluşmasında rol oynamıştır.
(Cihangir Gener)



Fakat garipsedigim nokta ise Cihangir Generin Pisagoryen ogreti ile Saabiligin birlesiminden Ismaililigi çikarmasi. Bu dogru olmayabilir. Burada bir yalingi var. Cunku baska bir yazisinda sunu demekte;


Bir yandan Mısır İskenderiye okulu kökenli rahiplerin görüşlerine, diğer yandan da Saabiliğe dayanan İsmaililik, Batıni inancın tüm İslam dünyasına yayılmasında etken olmuştur. İsmaililik Şamanist Türkler arasında çok daha çabuk yayılmıştır çünkü, Şamanizm'de Batıni bir yön zaten vardır.Hallci Mansurda Osiris rahiplerinin Ali takiyyesi altinda olusturdugu sufizim felsefesinin filozoflarindan baska birisi degildir.









"Kendini bilen Tanrıyı bilir, kendini seven Tanrıyı sever" diyen Mansur, Sünni otoritelerce sapkın olarak tanımlanmış ve düşüncelerinden vazgeçmesi için önce kamçılanmış, sonra derisi yüzülmüş ve en sonunda da Sünni inanırlar tarafından taşlanarak öldürülmüştür.
Goruldugu gibi buradaysa Ismailigin Misirli Osiris Rahipleri ve Saabilik etkilesimleri sonucunda olustugu tezi var. Saabi olan topluluklarin Pisagoryen felsefeden etkilendigi bir gerçek. Ardindan Osiris Rahiplerinin gelip Karamiler Cemiyeti adi ile islam takiyyesinde baslattiklari batini akimlar/ezoterik ogretiler ilede birlesince, hem bu yeni ekolu kabul ettiler hemde eski ogretilerinden birçogunu dogal olarak yeniye ekleyerek devam etmis oldular. Keza eski ogretilerini bu yeni ekol ile genisletenler arasinda bolgeye gelen Samanist Turklerde, bolgede zaten uzun zamandir Mani,Saabi gibi inançlardan sentezledikleriyle yasayan Zerdusti Kurtler/Zazalarda vardir.

Pisagoryen felsefeden Saabi inancina Hermes, Pisagor, Orfe birer yari tanri olarak geçer Bu, bu kisilerin Tanrisal Kademeye eristigi anlamda affedilen tanrisallik olabilir. Tipki bizim Dersimdekilerin Munzuru, Duzgunu birer tanri olarak gormeleri, Alevilik deyislerinde Alinin Allah yerine koyulmasi gibi.
Bir ismi Ali’dir bir ismi Allah (Kul Himmet)
Bin bir ismi vardır bir ismi Allah (Dervis ALi)
Bin bir ismi vardır, bir ismin Hû’dur (Sadik Aga)
Men Ali’den başka Tanrı görmedim (Dervis Ali)
Kün deyince var eyledi on sekiz bin âlemi (Dervis ALi)
Alemi var eden sultan Alidir (Genç Abdal)
Ali Rahîm Ali Rahman, Ali göründü gözüme (Hilmi Dede)
(Alevi Deyisleri)

Alevilikte Tanrisal Nura erisen insnlarin varligini Pisagoryen ve Saabi inançlarindada gormek sasirtici olmalai aslinda. Bu konu hakkinda Dersim uzerine yaptigi genis çapli arastirmalar ile dikkatleri çeken Seyfi Cengiz'in bir yazisini sunmakta fayda var;
Cedlerine tanrısallık atfeden Dersimli, cedlerinden biri olarak gördüğü bu Şah Haydar’ı da öyle kabullenmiş, dahası Düzgün Baba da dediği bu Şah Haydar‘ı Dersim’in kâbesi olarak görmüştür.
O, göksel değil, yerseldi. Semavi değil, dünyeviydi. Bir ruh değil; gerçek, somut bir insandı. Başka bir alemde değil, hepimiz gibi bu dünyada yaşadı. Onun tanrısallaştırılması, geleneğimizin tanrı, insan ve doğa görüşüyle, kendi cedlerine ve önderlerine tanrısallık atfetmesi ile ilişkilidir.
Bunda anlaşılmayacak bir yan yoktur. Çünkü, “Biz insanı Hak biliriz”, çünkü, “Kıblemiz insandır bizim”, çünkü “Heq, Mordemo dê gırso“.
Yalan’ın “kutsal”ı onu yalan olmaktan çıkarmaz. Kutsal kitaplar yalan söylüyor. İnsanları yaratan Tanrı değil, tanrıları yaratanlar insanlardır. Tanrılar, insandan ve toplumdan çıkmadır.
(Seyfi Cengiz)



Buradan sonra yeniden Templiyerlilere donmek istiyorum. Anlatimlara gore, Templierliler "1118 de Isanin Fakir Askerleri" adi altinda San Bernando Di Chiaravalle ve Sovalye Hug de Payens tarafindan kuruluyor. Hug ve farkli ulkelerden 8 sovalye Kuduste savasa katiliyor. Bu konu hakkinda bazi yabanci kaynaklar farkli farklida olsa su bilgileri vermekteler;
"Johannit mezhebinin başrahipleri "Christ" adını taşırlar ve Vaftizci Yahya'dan bu yana hiç aksamadan süregelen bir zincir oluştururlar. Tampliye tarikatının kuruluşu sırasında (1118 yılında), başrahip olan Theocletes, Hugues de Payens'i yakından tanıyordu. Ona Johannit gizemlerini öğretti, ayrıcalıklı davranarak, kısa sürede rahiplik ve üst düzey yöneticilik önerdi. En sonunda, Hugues de Payens'i kendi yerine geçecek kişi olarak belirledi".
(Kenneth Mackenzie, The Royal Masonic Cyclopedia)


 

"1118 yılında, aralarında Geoffroi de Saint-Omer ve Hugues de Payens'in de bulunduğu, dokuz haçlı şövalyesi kendilerini dine adayarak, Photius zamanından beri Roma'nın dinsel otoritesine gizli ya da açık düşmanlık eden Constantinople (Istanbul) Patrik'ine yeminle bağlandılar. Tampliyelerin herkese açıklanan görevi kutsal yerleri ziyarete gelen Hıristiyan hacıları korumaktı. Gizli amaçları ise, Ezekiel tarafından kehaneti yapılan modele uygun olarak Süleyman Mabedini yeniden inşa etmekti."
(General Albert Pike, Morals and Dogma)

"Dokuz şövalyenin gerçek görevi, eski Mısır ve Yahudi gizli geleneklerinin özü hakkında bilgiler bulunduran, bazıları tahminen Musa'nın zamanından kalma, yazıt ve kutsal eşyaları araştırmaktı...Bu özel görevi yerine getirdiklerine hiç kuşku yoktur. Elde ettikleri bilgiler, tarikatın gizli toplantılarında ağızdan ağza yayılmıştır."
(Gaetan Delaforge, The Templar Tradition in the Age of Aquarius)



Hug de Payens ve diyer Sovalyelerin Kuduse geldikte sonra Hasan Sabah ile ilk gorusmelerini yapmalari fazla zaman almaz. Birçok arastirmaci ve Ezoterik Doktirinler Tarihi yazari sevgili Cihangir Gener bize bu gorusmenin Hasan Sabahin istedigi dogrultusunda oldugunu soylemekte. Bunun bilinen nedeni; Tapinakçilarin geçmisten kalan ezoterik bir yapi olan Suleyman MAbedi uzerinde arastirmalar yapmalarini duymasidir. Tapinakçilar hakkindaki birçok bilgi onlarin ilk çikista asiri birer katolik hiristiyan olduklari, fakat kendilerine kalmak için verilen Suleyman Mamedinin temellerindeki eski bir ezoterik ogretiyi kesfedip arastirdiktan ve Hasan Sabah ile iliskilerindende sonra degistikleridir. Degisim onlari Hiristiyanlik disinda sayilacak ogretlere iterek eski Suleyman Mabedinin ezoterik inançlarina goturecektir.

Hug De Payens ve sovalyeler Alamut Kalesinde Hasan Sabahin misafiri olduklarinda belkide o unlu Alamut Kalesi kutuphanesindeki kitaplardanda faydalanarak Suleyman mabedindeki sembollerin, yazilarin, sirlarin çozulmesinde kullandilar. Bu benim bir tezim. Bu tezin dogrulugu yanlisligi tartisilir olsada, kabul edilen birsey var ki oda; Hugs'un ve gelen sovalyelerin HAsan Sabahin yillarca uzerinde çalistigi bilgilerinden yararlandiklari. Keza, hem Hassasiler hemde bolgede var olan ve var olmus diyer ezoterik ogretiler hakkinda derin bilgiler edindiler. Cihangir Gener bu gorusu su sekilde guçlendirmekte;
Kudüs'e geldikleri sırada Katolik inancın en önde gelen savunucuları arasında yer alan Templiyerler, Hasan Sabbah ve Dailerini tanıdıktan, İsmailli öğretisini derinlemesine inceledikten sonra, Katolik inanç tarzından giderek uzaklaşırlar ve akılcılığı ön plana çıkaran Ezoterik doktrine bağlandılar. Templiyer'lerdeki bu inanç değişikliği, kurdukları güçlü örgüt sayesinde tüm Avrupa'ya yayılırken, Katolik kilisesinin de giderek zayıflamasına yol açtı. İsmaillilerle ilişkileri Templiyerler'in tüm felsefesini değiştirmişti ancak bu ilişki, örgütün sonunu getiren suçlamayı da bünyesinde barındırdı. Templiyerleri yok etmek için bahane ararken Papalık, tarikatı "Müslümanlarla ilişki kurmak ve hatta Müslümanlaşmakla" suçladı.Templiyerler Hasan Sabbah'dan Ezoterik öğreti ile birlikte bir şeyi daha öğrendiler; gerçek inançlarını saklamayı ve iyi birer Hıristiyan gibi görünmeye devam etmeyi. O kadar ki, 1128 yılında Papa Honarius, gösterdikleri yararlılıklar nedeniyle tarikatın şubelerinin tüm Hıristiyan dünyasında açılmasına izin verdi. Yine Papa, 1139 yılında da Templiyerler'in herhangi bir dünyevi ve dini otoriteye tabi olamayacağını ve sadece Papanın kendisine karşı sorumlu olduklarını açıkladı. Bu izin ile Templiyerler'in üzerinden her türlü şüphe ve dini baskı kalkmış oldu.Şövalyeler, Hıristiyan görünme zorunluluğu ile Ezoterik inançlarını bir arada tutabilmek için üzerine yemin etmek üzere, Ezoterik bir yapısı bulunan Yohanna İncili'ni seçtiler.
(Cihangir Gener)


Hasan Sabah onlara oyle yardim eder ve bu yardimlar onlari o kadar etkiler ki bu Avrupali gozlemcilerin bile gozunden kaçmaz. Zira neredeyse savas tekniklerine kadar onlari ornek alirlar; Bu konu hakkinda bazi gozlemciler sunlari aktariyor;

"Haşişi kaleleri, etrafı surlarla çevrili bir binalar topluluğu olup, surların en zayıf noktasında bir kule bulunan, ele geçirilmesi zor korunaklardır. Aslında, bu kaleler savunma amacından çok, yapılacak operasyonlara bir üs oluşturmak görevini yerine getirirler. Hülagu'nun yaklaşık bir yüzyıl sonra Alamut'a karşı kullanacağı gelişmiş kuşatma araçlarının olmadığı bu dönemde, Suriye'de bulunan Haşişi kaleleri oldukça küçük ve İran'daki kalelerin doğal korumasından yoksundu. Tampliye ve diğer haçlı tarikatlarının, Haşişi'lerden aktarıp geliştirdikleri strateji, kalelerin, toprak kontrolü ve düşman birliklerinin yolunu kesme görevinden çok, sömürgeleştirici işlevleriydi.



(Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam)


Haşişi'lerin Suriye kolunun Tampliyelere ödediği ünlü üçyüz altın olayı, hiç bir zaman çözülememiş sırlardan biridir. Bir görüş, bu tutarın Hıristiyanlara haraç olarak ödendiğini ileri sürer.
Bir diğer görüş ise, bu ödemeyi, büyük örgütün küçüğüne destek olması şeklinde yorumlar. Haşişi'leri, fanatik Müslümanlar ve bu nedenle, kendi inançlarına göre kafir olan kişilerle asla işbirliğine yanaşmayan insanlar olarak düşünenler büyük yanılgı içindedirler. Zira, Haşişi'ler için, herşeyin doğrusunu sadece Şeyh-ül Cebel (Raşid-el Din Sinan; 1162-1193 arası Suriye Haşişi'leri şeyhi) bilir ve Kutsal Topraklarda Allah adına haçlılarla savaşan diğer Müslümanlar, Haşişi öğretisine yanaşmadıkları sürece, en az haçlılar kadar güvenilmez ve kötüdürler."
(John J. Robinson, Born in Blood )



Tabiykide Hassasilerin ve Templiyelerin yakinlasmasi hem Hiristiyan aleminde hemde islam aleminde ikisinede olan nefreti buyutur. Isin garip yonuyse her ikisininde bu tehlikelerin farkinda olmalarina karsin, yinede yakinlasmaya devam etmeleri. Yakin ve uzak Alevi tarihihte atilan Mum sondu iftirasini hepimiz biliriz. Fakat pek azimiz ayni iftitaralarin hem Hassasiler hemde Templiyeliler uzerindede atildigini biliriz. Bazi Islam kaynaklarindan bir ornek;
XII. yy.’ın ikinci yarısında Suriye’deki İsmaililer’in önderi Sinan İbn Salman İbn Muhammed (Şeyh’ül Cebel) ile Tapınakçılar çok sıkı ve özel bir iş birliği içerisindeydiler ve kendisine ‘dağın yaşlısı’ adını takmışlardı. 1160 da Alamut Kalesinde yaşayan tüm Haşhaşilerin tartışmasız lideri olan Hasan Sabbah İslam şeriatini inkar etti ve kendisine bağlı olanların İslam ile olan ilişkilerine son verdi. Sabbah ile beraber İsmaililer’in inancı Zerduşi gnostisizmine son derece açık bir tarikat olarak her türlü zevkin peşine koştular: "İçki alemlerinde kadınlarla erkekler birbirine karışıyor, hiçbir erkek kız kardeşinden ya da kızından uzak durmuyor, kadınlar erkek kıyafetleri giyiyordu ve aralarından biri Sinan’ın Tanrı olduğunu ilân etti."


Hiç kuskusuz Tapinakçilarin ilerideki yuzyillarda Avrupali Hiristiyan devletlerinin, halklarinin ve kilisenin tamamiyla farklilasmasinda en onemli etken tipki kendileri gibi ezoterik bir orgut onderi olan Hasan Sabah ile karsilasmalaridir. Hasasileri sadece Temliye Sovalyeleri degil Masonluk, Illuminati, Gul Haç gibi bir çok ezoterik orgutte ornek alacakti.
Avrupa'da dinsel ya da din dışı, tüm gizli örgütlerin oluşmasına yol açan temel kavramlar Haçlılar tarafından İsmaili'lerden alınmıştır. Tampliye ve Hospitalye şövalyeleri, Loyola tarafından kurulan Cizvit'ler gibi örgütlerin tümü davalarına kendilerini adayış biçimleri günümüzde asla görülemeyen özveri sahibi kişilerden oluşmuştur. Haşin Dominiken'ler, ılımlı Fransisken'ler ve tüm kardeşlik örgütleri, ya Kahire'ye ya da Alamut'a ulaşacak biçimde geriye bağlanabilirler. Özellikle Tampliye Şövalyeleri, Büyük Üstad'ları, Prior'ları, dinsel adanmışlıkları ve hiyerarşik yapıları ile Doğu'daki İsmaili'lerle en güçlü benzeşmeyi gösterirler. S. Ameer Ali

Belkide Hasan Sabahin Tepmliye Sovalyeleri uzerindeki en akillica etkisi Onlarin Sozde Hiristiyanlik içinde gorunurken, ozde Hiristiyanlik disinda yasayabilmelerini saglayacak o dinin içinde degil iken, o dinin içinde gorunup kendi gizli dinini yasayabilmelerine imkan saglayan takiyyeyi ogretmesiydi. Iste tamda burada hem Ismaililigin bir kolu olan Hassasilik, hem Templiye Sovalyeligi hemde Anadolu Alevileri bir noktada birlesmekte. Her uçude takiyye yoluna bir temel uzerinden gidiyor. Bu temel, Osiris Rahipler.Osiris Rahiplerinin, Islam içinde kendi inançlarini yasayabilmeleri için seçtikleri yol, Alili Islam takiyyesi ile yasamaya devam etmek. Disarida Ali taraftari Islam gorunen bu insanlar aslinda kendi eski inançlarini surdururler
**Osiris rahiplerinin açtigi bu yol hem Karmatilere, hem Fatimilere, hem Ismaililere temel olur. Hepside Rahiplerin ezoterik inançlarini yine onlarin temelini atip kullandigi takiyye ile (islam içinde degilken o gibi gorunerek) yasadilar.

**Hasan Sabahin Ismaililigin bir kolu olarak kurdugu orgutu olan Hassasilerde bu temeli baz alir. Bu temelde Islamin içinde gorunerek kendi ezoterik inançlarini yasar. Bir yandan Islam içindeyim derken, ote yandan Islam seriatini yasaklar, ne imanin ne ibadetin nede islamin bir sartini yerine getirir.

**Hasan Sabah bu gelenegi yeni filizlenmis olan Templiye Sovalyelerine ogretir. Onlarda ayni taktigi uygular. Tek fark Hassasilerin bunu Islam içinde, onlarinsa Hiristiyanlik içinde yapmalari

**Anadoluda Aleviligine donum noktasini yasatip serçesmesi olan Hace Bektasi Velide bir Daisidir. Kendisi Hasan Sabahin Alamut Kalesinde batinilik egitimi gormus, burada Hermesten Platonculuga, Pisagor ogretisinden Saabilige, eski Saman, Zerdust, Manist ogretilerden Babil ve Misir kadim ogretilerine kadar uzanan bilgilerini derleyip Dai asamasina geldikten sonra Anadoluya inancini yaymak ve korumak için gitmistir. Hace Bektasi Veli ne kendisinden 85 yil once olen Hasan Sabahi, nede 73 yil once olen Hug De Payens'i gormustur. Fakat, en az Hug De Payens'i etkileyen dusunceleri kadar Hasan Sabahtan, ve yine en az Hasan Sabaha ve Hug De Payens'e temel olusturmus Osiris rahiplerinden etkilenmistir. Osiris rahiplerinin Karamiler Cemiyeti adinda kurduklari toplulugun Osiris mabetlerinde binlerce yildir saklayarak getirdikleri inançlarini o an içinde yasadiklari ortam, sart ve kosullara gore Ali adi etrafinda takiyye ve islami kiliflarla islemeye baslamalari hem Hace Bektasi Velinin Anadoluda yayacagi Alevilige ve hemde 16. yyda Islam takiyyesine geçiste ana zemin ve ana temel yaratacakti. Sayet hemen burnumuzun dibinde yasamis olan Karmatiler, Fatimiler, Ismaililer, Batiniler, Ahlehaklar, Aliilahiler, Sabaklar "Pisagorgen felsefe, Saabilik, Hermes, Zerdustilik, Manicilik, Samanlik vb eski inançlarininda etkilesimi/karisimiyla bu ana temelinde birlesmesinden kaynaklaniyor ve bu ana temelin Misirdan getirdigi ezoterik kaynaktan besleniyor ise bu bize gunumuz Anadolu Aleviliginide aramamiz gereken kaynaklar bazinda yeni ip uçlari verebilir.



Osirisli Rahipler /
Karamiler Cemaati /
Ilk Alili Takiyye Gelenegi Tezi /

Osiris Rahiplerinin Islam takiyyesi içinde yasamasi salt bir korunma mekanizmasindan ileriye gidemedi. Nitekim Hasan Sabahinda Alinin torunu Zeynelabidinin soyundan Cafer Sadıgin oglu İsmailin imamlığını kabul edip bu isim etrafinda ezoterik orgutlulugunu yaymasi, salt bu isimi islam içinde gorunme amaciyla kullanarak Islam topraklari içerisinde batiniligi yasayabilmelerine olanak kilmistir. Bu oyle açiktir ki Hem hz Ali, hem Zeynelabinin hem Cafer ve hemde Caferin oglu Ismail seriat ile birlikte islamin imanin ve ibadetin butun sartlarini koyu bir biçimde uygularken Hasan Sabahçilarin bunlarin hiçbirini uygulamadigi gibi guclerinin doruguna ulastiklarindaysa yaptiklari ilk is "Seriati Kaldirmak" oldu.

Gunumuz Anadolu Aleviliginin 16. yy baslarinda kullanilmaya basladigi Ali takiyyesinin, Islam semsiyesi altinda yasamaya çalisan ezoterik inançlar tarihinde ilk kez Misirdan gelen Osiris rahiplerinin baslattigini dusunuyorum.

Bu rahiplerin Ali yandasligi yoluyla muslumanligi kabul etmis gorunerek kendi inançlarina devam etmeleri, kendilerinden sonrakilere temel atmis olduklari Karmatilerinde, Fatimilerinde, Ismaililerinde, Hasan Sabahin ve Batiniliginde bu gelenegi izledikleri yoldur. Keza ben bu gelenegin daha genis kitlelere ulasarak, Ali ilahileri, Ahle Haklari, Nusayrileri, Sabbaklari ve hatta Anadolu Alevilerinide etki alani içine aldigini dusunmekteyim.


Tum olaylarin akisini degistiren ana etken ekonomik zenginligi, topraklari ve Bizans tehlikesine yol verdigi ana gerekçeleriyle Omerin Misir Savasini baslatmasidir. Amr bin As komutasindaki ordu 641 de Babylon, 642 de İskenderiyi alir. Fetih tamamlandiktan sonra binlerce yillik Kadim Misir ezoterizmini yasatan Rahipler Islamlasmak yada oldurulmek ikileminde kalir, Islami kabul etmis gorunurler. Bu olaya parmak basan Gener'den su kaynaga dikkat çekmekte fayda var;



"...Ancak Ömerin geleceğini önceden haber alan Osiris rahipleri, Osiris Öğretisini yaşatabilmek için, kendilerinden bir grubu bazı önemli kitap ve kaynaklarla, Ömerin talanı öncesi arap yarım adasına, Ömerin muhalifi Hz Ali'nin yanına göndermeyi başardılar.




Hz Ali'yi seçmelerinin sebebi, Hz Alini dinlerin özünü kavramış, ılımlı ve barışcı bir insan olmasındadı.Buradaki amaç, Osiris Öğretisini Hz Ali vasıtası ile İslam sentezinde buluşturmaktı. Osiris Ögretisi ancak böyle devam edebilirdi.Osiris Ögretisi için tüm dinler bir ve aynı şeydi. Ezoterik (Batini) Öğretinin disiplinin içerisinde asıl gerçekleri İslamiyet içerisinden çekip alabilecek yetekneklere sahip Osiris Rahipleri bunu kolaylıkla gerçekleştirdiler.


Kökeni ruhsal tebligata dayanan, vahiy mekanizması ile Hz. Muhammed tarafından indirilen Kuranı-Kerimdeki sembolik bilgilerin "derin ve gizli anlamları", Osiris Rahiplerinin bilgileri ışığında ele alınmaya başlandı.

Allah'a ibadet olgusu, yerini "Tanrı - Evren - İnsan" üçlemesinden oluşan "Varlığın Birliği İlkesine" bıraktı.

Bu "BATİNİ" çalışmalar o zamanın "Harici" kesimi (Ömer ve taraftarları) tarafından sapkınlık olarak nitelendirilseda, hızla devam ediyordu.

Batini birikim, sembollere bürünerekFilozofların felsefi yazıtlarında yaşamaya başlamıştı."


Osirisli rahipler bu olaylarin ardindan aralarindan bir grub rahibi Kuduse ve ardindan diyer sehirlere gonderiyor. Bunlar hem Omere duyduklari kinden hemde islam içinde Aliye uygulanan haksizliktan dolayi Omere muhaletet eden Alinin tarafinda duruyorlar. Bu bana birazda Alevilerin " Aliye yapilan haksizliktan dolayi Omere, Osmana, Ebubekire muhalefet yapmalarini hatirlatti. Muhalefetin sonucunda Aleviler Ali tarafinda kalmislardi.

Bu rahiplerin geçmisi binlerce yila dayanan ogretilerini Islam içinde yasam alani bulacak kelimelere, sekillere, sembollere sokmalari pek gecikmez.

Binlerce yildir surdurdukkleri inançlarini Tanri-Evren-Insan teslisine dayatarak Islam içinde ilk tasavvufi akimi baslatirlar.

Bu akim, ruhun olumsuzlugu, yeniden baska insanlar bedeninde dogusu, Insanin tanrinin bir parçasi oldugu, isik inanci, cennet ve cehennemin bu dunyada olusu gibi içrek inançlarin temel felsefik ogretilerinide yayiyordur. Bu akim daha ileride biz Anadolu Alevilerinde kabul edecegi Hak Muhammed Ali takiyyeli teslisi içinde yer bulacaktir. Isin aslinda nihayet 16. yyda Yavuz Sultan Selim ile girecegi savas oncesinde Anadoludaki Aleviler uzerinde dini propaganda yapacak olan Sah Ismail kendisinden çok onceleri bu Osirirsli rahiplerin islam içinde yasattiklari iste bu "Tanri-Evren-Insan" teslisini salt islam içinden çikan isimlerle kiliflandirarak "Hak-Muhammed-Ali" sekline sokabilecekti. Yani var olani farkli sunmak, var olana elbise giydirmek. Varolani takiyye etmek. Osirisli rahipler baslattiklari bu akimi Karamiler Cemaati adiyla kurduklari orgut adiyla yaydilar.

Gerek Batinilik, Hassasiler ve Hasan Sabah hakkinda, gerekse bunlara temel olan felsefeler hakkinda arastirma yapan unlu Alamut Kalesi yazari Vladimir Bartol, unlu Ezoterik Batini Ekoller Tarihi yazari Cihangir Gener ve ve bir takim arastirmaci su kaynakta birlesiyor;
"Eski Osiris rahibi olan yeni Müslüman ulema 'Kur'an'da Allah'ın sıfatlarından biri Alim'dir. Dolayısıyla Allah'a en yakın kişiler Alimlerdir' diyerek kendilerine kalkan bulduktan sonra özellikle baskıcı Emevi siyasetinden yaka silken insanların tepkisini yönlendirerek İmam Cafer Sadık'ın oğlu İsmail'in imamlığında Karamiler cemaatini oluşturdular. İsmailiye bu cemaate verilen ad oldu. Bu topluluk kendileri aynı zamanda Hz. Muhammed'in okuryazarlığı ve matematiğe merakıyla ünlenen kızı, Hz. Ali'nin eşi Fatma'yla özdeşleştirerek 'Fatımi' sanını kullanır oldu"








Karami Cemiyeti /
Batinilik Hareketi /
Feridettin Atar /
Hallac-i Mansur /

Ote yandan tum bu konular hakkinda çalismalar, arastirmalar olmamasi oldukça ilginç. Oysaki Anadolu Aleviligini kokunden etkileyen felsefenin çikis noktasinin burasi olma olasiligi oldukça yuksek.

Anadolu Aleviligini arastiralarinin Turk/islam sentezcilerini, Kurt/Zerdust sentezcilerini, Arap/Islam sentezcilerini bir kenara birakmalari gerekiyor.

Keza Turk/islam sentezcilerinde ( ezoterik inancliTurklerin),
Kurt-Zaza / Zerdust sentezcilerininde (ezoterik inançli Kurtler-Zazalar),
Arap/islam sentezcilerininde (ezoterik inançli Araplar),

tamamiyle içinde yasadiklari cografyalarda etkilendikleri Saabi, Zerdust, Pisagor, Hermes, Eflatun, Mani, Saman vb diyer inançlardan alarak o ana degin yasattiklarina Osiris rahiplerinin Ali takiyyesi etrafinda baslattigi Batinilik hareketinede ekleyerek eskilerin yeniye eklenilmesi ve yeninin birazda eskiye gore yasatilmasi sekliyle gunumuz olusumlarinin temeli atilmistir.


Keza bugunun Anadolusundaki Turklerinde, Kurt ve Zazalarinda inançlarindaki batini ogretiler Islamdan, Islamin ozunden degil Islam olarak gorunup Islamin içinde orgutlenme yoluyla batini akimlari baslatan Osiris rahiplerinden alinir. Daha sonra bu akimlarin korunma mekanizmasi olarak kullandiklari Islam ve islami terimler onlarin yuzyillar sonra yani bugun oz Islamin batini yorumu olarak tanimlandiracakti.

Son arastirmalariyla gundeme oturan ve bize bir çok sey kazandiran sayin Erdogan Cinar ana tez olarak Aleviligin Anadoluda Pavlikanlar tarihi ile yasadigini one surmekte, Pavlikan tarihi ile birlestirmekte. Oysaki Pavlikan tarihinden uzaklarda tamda islamin çikis ve yayilma donemlerindeki topraklarda Anadolu ve Mezepotamya ezoterik inançlarin Misirdan gelen ogretiyle birlesmesinden dogan batini akimlardan ve bunlarin Anadolu Aleviligi uzerine olan etkilerinden hiç bahsetmemektedirler.

Aleviligi tamamiyla Islama mal eden kimi Turk Islamci çevreler Hace Bektasi Velinin tamamiyla Anadoluda Aleviligi sekillendirdigini, olusturdugunu soylemekte. Oysaki bu koca bir yalan. Ondan çok oneceleri yasayipta yukarida bahsini ettigim bu rahiplerin baslattigi batini akimlardan çikmis olan baska Alevi buyukleride var.

Bunlardan ikisini ele alicam. Birincisi olan Feridettin Attar. Feridettin Atar 1119 da Nisapurda doguyor. Bakin ayni zamandada tarihi kaynaklar, dogdugu yerde yani yine Nisapurda oldugunu aktarmakta. Feridettin Atar 1119 da dogup 1193 te oluyor. Feridettin Atar oldugunde Hace Bektasi Veli daha 16 yasindadir. (1209-1193) Yani daha yolun basinda bile degildir. Fakat Hace Bektasi Veli daha 16 yasindayken Feridettin Atar oyle bir olgunluga erismistir ki su anlamlari çikarir;
"Vahted-i Vücud" (varlık birliği) kavramının sufiler arasında yaygınlaşmasından son derece etkili bir rol oynamış olan Attar'a göre varolmak, yüce bir nur olan Tanrıdan fışkırmak, görüş alanına çıkmaktır. Oluş,Tanrıdan çıkış ve yine ona dönüştür. Tanrısal ışık, en yüceden en aşağı kata doğru basamak basamak görüş alanına çıkar. Bu basamaklar değişik nitelikli varlık türlerini oluşturur. Varoluş, yoktan yaradılış anlamına gelmez. Görünmeyenden görünür duruma geçme eylemini belirtir. İnsan Tanrı ile özdeştir, Tanrısal bir varlıktır. Varlık türleri içinde Tanrıya en yakın olanı insandır ve bu nitelikleriyle de varlık birliğinin, "Vahted-i Vücud"un merkezidir. Bireysel irade topyekün iradenin bir cüzüdür.

Ruh ölümsüzdür. Tanrıdan gelmiş ve ona geri dönecektir. Beden ise, ruhun yeryüzündeki aracı durumundadır. Ruh, tekamülü ve Tanrıya ulaşması için ne kadar bedene ihtiyacı varsa, o kadarını eskitecektir.

Attar, ülü eseri Mazhar-ül Acaib'de, "Tanrı görünmeyen durumda iken, kendisine olan sevgisi yüzünden görünür olmak istedi.
Böylece Tanrısal sudur başladı ve tüm varlık türleri oluştu. Sevgi, bu oluşun kaynağıdır, ilk nedenidir" demektedir.

Attar da, diğer Batıni doktrin yanlıları gibi, ruhun çeşitli aşamalardan geçerek olgunlaştığını ve en sonunda Kamil İnsan olarak Tanrıya kavuştuğunu savunmaktadır. Attar'ın bu görüşleri Anadolu mutasavvıfları Yunus Emre ve Mevlana'yı derinden etkilemiştir.


Burada anlasilan hiçbir seyin Hace Bestas ile baslamamasi. Hace Bektas sadece kendisinden once olanlari aliyor, yayiyor. Feridettin Atar ise Osiris rahiplerinin getirdikleri felsefenin var olanla karisimi sonucunda olusan bilgileri yayiyor. Yani Feridettin Atar ve diyerleri Hace Bektas ve Rahipler arasinda bir kopru gorevinde bulunur.

Deyinmek istedigim ikinci isim ise Hallaci Mansur.
Hallaci Mansur hakkinda yapacaginiz tum arastirmalar mutlaka karsiniza su genel ve resmi bilgileri çikarir. 858 de Tur'da dogdu. Buyuk babasi Zerdusttu. Genç yasinda Kurani ezberledi fakat Sufi-batini akima yoneldi.

Hace Bektasi Velinin dogumundan tam 351 yil once
HAsan Sabahin Dogumundan tam 178 yil once
Feridettin Atarin dogumundan tam 261 yil once dogdu.

Hace Bektastan yaklasik 3 buçuk, Hasan Sabahtan yaklasik 2 ve Feridettin Atardan 2 buçuk yuzyil once yasamis bu adam bugun Anadolu Alevilerinin ana felsefelerini olusturan "Enel Hak" felsefesini yaydigi ve bunu inkar etmedigi için olduruldu. Bu felsefeyi cani pahasina inkar etmemesi ise unlu "Enel Hak" cumlesini onun adiyla ozdeslestirdi. Enel Hak felsefesi; " Ben Hakkim, Hak Bendedir" idi. Bu felsefeyi kendisinden yuzlerce yil sonra Hasan Sabah Temliyerlilere "Insan Tanrinin Bir Parçasidir" seklinde anlatirken Feridettin Atar " İnsan Tanrı ile özdeştir, Tanrısal bir varlıktır." Hace Bektas Veli ise "Ne Ararsan Kendinde Ara" seklindeki dizeleriyle dillendirecekti. Aslinda hepside kendilerinden binlerce yil once yasamis olan Hermesin "Tanrilar Olumsuz Insanlar, Insanlar ise Olumlu Tanrilardir" cumlesinin farkli versiyondaki tetkrarlarindan baska birsey degildi.

Bu baz temel alindigi vakit goruluyorki ciddi bir sekilde Osiris Rahipleri vasitasiyla yayilmis olan ezoterik/içrek/batini akimlar Hallaci Mansur, Feridettin Atar, Hasan Sabah, Hace Bektas gibi insanlarla aktarilip durdu. Gerek bu isimler gerekse sayamayacagim diyerleri surekli birbirlerinden yada geçmisten aldiklarini, diyerlerine yada gelecege tasiyordu. Oyleki tamamiyla Hace Bektasi Veliye indirgenen ve onun buldugu one surulen 40 Makam bile bu sistemin isleyisinden gelmekteydi. Hace Bektasi Veliden 351 yil once dogan Hallaci Mansur Osiris rahiplerinin Sufizm diyede aktarabilecegimiz Batini akimlar hakkindaki bilgi ve dusuncelerini gunumuze gelen bir eserinde rahatlikla gorebiliyoruz. Bu eser "Tavasin" Tavasinde Bektasi Veliden 3 buçuk yuzyil evvel 40 Makami farkli isim, anlamlardada olsa isledigini goruyoruz; Assagida birkaç eksiklede olsa bulabildigim bir kaynagi aktariyorum;
Edeb = Haya, utanma, incelik
Raheb = Korku
Sereh = Düskünlük
Riyazet = (Mistik perhiz
Infirad = Bir basina kalmak
Hidayet = Isik ve iyiyi bulma
Vücud = Varolma
Taleb = istek
Acep = Saskinlik
Atab = Organlarda tutulma
Tarab Cosku, nese
Rifk = Yumusaklik
Nezeh = Temizlik, ak-berrak olma
Safa = Aklik, ic ferahligi
Sidk = Dogruluk, dürüstlük
Temyiz = Iyi ile kötüyü ayirabilme
Bidayet = Baslangic
Tedebbür = Derin derin düsünerek okumak
Tahayyur = Saskinlik ve hayranlik duyabilmek
Rafd = Reddedebilme, atabilme
Riayet = Ölcü ve kurala uyabilme
Sebep
Suhud = Acikca görme
Tasrih = Aciklama
Itk = Kölelikten kurtulmak
Tervih Ferahlama
Murad = Istenenin olma hali
Idd = Bolluk, sürekli su
Imtidad = Devamlilik
I´tidad = Sayilmak, süresini doldurma
Red = Geri döndürme
Kedd = Kuvvetli olmak, Israr etmek
Huzur
Hiyatat = Ihtiyatli olmak genis cerceveli düsünmek
Inkiyad = Boyun egmek
Iftikad = Kaybetmek
Istilad = Kivilcima gerek kalmadan ateslenebilmek


Peki bu ne anlama geliyor? Bu Hace Bektasi Velinin kendisinden once gelen batini içrek ogretiyi sahiplenmis dervislerden ogrendiklerini yasadigi sart kosul ve ortama gore sekillendirerek yeniden duzenleyip yaydigi anlamina geliyor.

Sonuç olarak, çok genis bir alana kayabilecek bu yazida adi geçen kisiler, yerler ve inançlarin bir temel çikis noktasindan baslayarak birbirlerini etkilediklerini aktarmaya çalistim. Tarihin sayfalarini karistirdigimiz vakit ayri ayri yerler, diller ve ulkelerde Hasan Sabah, Bektas Veli ve Hug De Payens 'in pekte birbirlerine yabanci olmadiklarinida. Hepsinin ortak bir çikis noktasi oldugunu anlatmak istedim. Bu ortak çikis noktasi, Osiris Rahipleri.

Karan Ap



Aralık 10, 2009, 06:43:16 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Karan

Öncelikle aramıza hoşgeldin.Yazı oldukça uzun oumak bayağı zaman aldı.Ben sonuç çıkardığınız kısımdan size bir soru soracağım.

Bu osiris rahiplerinin temel aldığı ezoterik bilgilerin kaynağı ne Kabala ile ilgileri varmı?
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Aralık 11, 2009, 08:04:07 öö
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Karan'a ne demeli?

Örce, «Bu foruma hoş geldiniz. Umarım hem yararlanır hem yararlandırırsınız.» demeli.

Dedik.

Nitekim yararlandırmaya başlamış bile gelir gelmez...

Sonra Sayın Karahan'ın değinmiş olduğu üzere; bir öneride bulunmalı: «Lütfen bir kerede bu kadar uzun yazılar yazmayın.  Çok uzun yazacaksanız, bunu uygun bir biçimde bölümlere ayırın.»

Ondan sonra da neler yazmış olduğuna bakmalı. Bir öneride daha bulunmalı: «Çeşitli kaynaklardan derlemeler yapınca, bunların arasında çelişkiler bulunduğu, terimleri ve isimleri bile birbirlerinden farklı biçimde kullandıkları görülüyor. Bir aktarımın bütününde bunlar giderilmeli.»

Yazının bütününde Tapınakçılar ile bağlantılı birtakım yanlış bilgiler de var. Fakat bunlar zaten aktarım olduğu için ve her yazar çoğu kez kendi önyargılarından sıyrılamayıp varsayımlarını doğrular gibi ortaya koyduğundan bunları teker teker ortaya döküp de yepyeni bir üye olan Sayın Karan'ın moralini bozmamalı.

Sevgiler.

 


 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 16, 2009, 09:47:48 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi


Alıntı
Yazının bütününde Tapınakçılar ile bağlantılı birtakım yanlış bilgiler de var. Fakat bunlar zaten aktarım olduğu için ve her yazar çoğu kez kendi önyargılarından sıyrılamayıp varsayımlarını doğrular gibi ortaya koyduğundan bunları teker teker ortaya döküp de yepyeni bir üye olan Sayın Karan'ın moralini bozmamalı.
 


Sevgili Adam, niyetim dogruyu yanlisi seçmektir. Bizlere Turkiyede yillardir verilen yalan yanlis bilgilerle buyuduk. Ama ne zaman ki beynimiz çalisir oldu elestirdik, gorduk ve anladik ki verilen bilgilerin hepsi yalan ve yanlis. Simdiyse dogrulari ariyoruz. Bu nedenle lutfen yanlis gordugunuz yerleri açikça yazar ve elestirilerinizi verirseniz mutlu olurum.

Tapinakçilar hakkindaki kaynaklarin çogunu yabanci literaturden alirim. Turk kaynaklarinda ciddiye alinacak fazla bilgi yok gibi. Bu nedenle birtakim yanlisliklara dusmus isem lutfen nereler oldugunu uzerinde tartisalim.





Aralık 16, 2009, 10:08:59 ös
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi


Alıntı
Sn.Karan

Öncelikle aramıza hoşgeldin.Yazı oldukça uzun oumak bayağı zaman aldı.Ben sonuç çıkardığınız kısımdan size bir soru soracağım.

Bu osiris rahiplerinin temel aldığı ezoterik bilgilerin kaynağı ne Kabala ile ilgileri varmı?


Sevgili Karahan, sorunun cevabi Osirisli Rahiplerde. Cunku Osirisli Rahiplerin kaynagi, ezoterik bilglerin kaynagidir.

Omerin Misiri fethinden sonra Arap sehirlerine gelerek islam içinde sufizim adi altinda ezoterik bilgileri yayan bu rahipler, buraya gelmeden once Misirda yasarlar. Osiris ve Isis inisiyasyonlari ile Kadim Misira Atlanris / Mudan gelen ezoterik bilgileri ve inanci hem korur hemde  gelecege aktarirlar. Bunlarin egitim merkezleri binlerce yillik sureçlerde onlarca, yuzlerce inanci etkilemis, sekillendirmistir. Eski çaglardan tutunda Orfeden Pisagora, Eflatundan Platona degin yeni çaglardaki Zerdustten Musaya, Isaya degin birçok inanç onderinide derinden etkiler. Bu etkilesimler sonucunda farkli cografyalarda farkli ezoterik ekoller olusur. Iste Kabala'da bunlardan sadece biridir.

Bu nedenle birçok farkli ezoterik ekol vardir. Bu nedenle ezoterik ekollerin takipçileri  olan tum toplumlar etnik kimliklerinden yasadiklari cografyaya, dillerinden kulturlerine  degin buyuk degisiklikler gostersede ayni derecede buyuk ortak ozellikler tasirlar.

Hepsindede Isik, Isikçilik, Aydinlik gibi kelimlerin çogunlukla kullanilmasi ve hatta inançlarinin bu isimlerle anilmasi. Hepsinin dini ayinlerindede isik, musik ve dans yada benzeri ritueller olmasi. Hepsininde hurafeleri itip bilimi oncu bilmeleri, hepsininde varolusa insan olusumuna bilimsel cevaplar vermesi, hepsindede 3, 5, 7, 9, 12 gibi rakamlarin kutsal sayilmasi bu rakamlarin sembollerde kullanilmasi, hepsininde sembolsel dilleri ve sekilleri kullanmalari, hepsininde kapali sirlar ogretisi uzerine kurulmasi felsefelerini sirlamalari, hepsindede inisiye ve inisiyator olmasi (saklanacak bilgi bilgi, sirlanacak bilgiyi saklayan), hepsindede yuksek bilgilerin sadece seçilmis bir esit tabakaya derece derece verilmesi gibi birçok temel benzer noktalar mevcuttur.

Sevgiler,




Aralık 16, 2009, 11:51:41 ös
Yanıtla #5
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Karan,

Yazınıza uzun bir cevap yazmak isterdim ama pek vakit bulamadım referanslarımı toplayabilecek. Özet olarak yazınızın hemen hiç bir kısmına katılmıyorum. Ama öncelikle size bir iki sorum var, bunlara cevap verebilirseniz parça parça tartışmamız daha mümkün olur. Yazınızın en başında verilen bilgilerle ilgili...

Hugh De Payens ve Hasan Sabbah'ın Alamut'da veya başka bir yerde tanışmış olduklarına dair kanıtınız hangi eserden referans almaktadır?
Hacı Bektaş-ı Veli'nin Alamut'ta dailik eğitimi aldığı konusunda kanıtınız neye dayanmaktadır?

Elbette bu istediğim kaynaklar, sahip olduğunuz görüşü savunan kişilerin kitapları değil; onların bu görüşlerine kaynaklık eden tarihi dökümanlardır. Cüveyni, Reşideddin vs. gibi kişilerden yani...
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
13 Yanıt
11555 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 10, 2011, 06:52:42 ös
Gönderen: sundance
3 Yanıt
6919 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 08, 2011, 07:28:42 ös
Gönderen: sundance
10 Yanıt
9523 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2009, 03:18:44 ös
Gönderen: Waldow
7 Yanıt
17820 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 04, 2011, 01:37:58 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
4460 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 20, 2017, 02:31:46 öö
Gönderen: night manager
0 Yanıt
3739 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 11, 2009, 07:43:56 öö
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
8045 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 12, 2009, 06:01:07 ös
Gönderen: Prenses Isabella
3 Yanıt
9070 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2016, 05:56:08 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
7 Yanıt
10464 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 23, 2011, 03:38:05 ös
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
5085 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 10, 2014, 07:21:04 öö
Gönderen: ADAM